Suriye'de ateş kesilmiyor, emperyalizm ve taşeronları yenilmedikçe çözüm yok!
Türkiye’nin Fırat Kalkanı operasyonu ile askerlerini Kuzey Suriye’ye sokmuş olduğu da hesaba katılırsa gelişmelerin Türkiye’yi de boylu boyunca savaşın içine çekme olasılığı yüksek. Sadece Suriye’de değil tüm Ortadoğu’da insani dramlara son vermek için ABD emperyalizminin kovulması, İsrail’in yıkılması, emperyalizm ve Siyonizm işbirlikçilerinin, taşeron tekfirci ve mezhepçi örgütlerin yenilmesi dışında halkların yararına bir alternatif yoktur.
Suriye'de 9 Eylül günü ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ve Rus mevkidaşı Sergey Lavrov yaptıkları açıklamada ateşkes ilan edilmesi için anlaştıklarını duyurdu. Ateşkes 12 Eylül'de resmen ilan edildi. Ancak bu anlaşma Suriye'de ateşin kesilmesine yol açmadı. ABD'nin "muhalif" olarak adlandırdığı mezhepçi silahlı gruplar 300 defa, Rusya destekli Suriye ordusu ise 254 defa ateşkesi ihlâl etti. Bu ihlâller Suriye’nin ateşkesin sona erdiğini ilan ettiği 19 Eylül'e kadar geçen bir haftalık zaman zarfında yaşandı.
İnsani drama tekfirci ve mezhepçileri desteklemekle son verilemez
Ateşkes fiyaskosunun ardından taraflar birbirini suçlamaya koyuldu. Suriye iç savaşında stratejik konumda olan Halep şehir merkezini kuşatan Suriye ordusunun, Rusya ile birlikte sivillerin ölümüne neden olduğu, hastaneleri bombaladığı, varil bombaları kullandığı iddia edildi. Halep'te ciddi bir insani dram yaşanmakta olduğu kuşku götürmez bir gerçek. Suriye ordusu ve Rusya kuşatmayı Halep'teki kontrolü sağlayarak tamamlamak istiyor. Bu doğrultuda kullandıkları ateş gücü sivillerin ölümüne sebep veriyor. Diğer yandan ABD'nin sivilleri ve insan haklarını savunur pozlara girmesi tam bir ikiyüzlülük örneği. Zira ABD sırf Suriye'deki Esad rejimine karşı savaştıkları için katliamcı mezhepçi örgütleri desteklemekten geri durmadı. Kamuoyu önünde açıktan destekleyemediği DAİŞ, El Nusra (yeni adı Fetih El Şam), Ahrar uş-Şam gibi örgütleri ise el altından kolluyor, destekliyor.
ABD'den DAİŞ'e hava desteği
Nitekim ateşkes sürecinin başarısızlıkla sonuçlanmasında ABD emperyalizminin bu tutumu belirleyici oldu. ABD ve Rusya arasındaki ateşkes anlaşması hiç şüphesiz ki DAİŞ ve El Nusra cephesi gibi örgütleri kapsamıyordu. 17 Eylül'de resmen ateşkes sürerken Deyrizor'da DAİŞ'e karşı savaşan Suriye ordu güçleri bir anda bombalarla vuruldu. Bombalar, ABD'nin İncirlik'ten kalkan uçaklarından atılmıştı. ABD'nin hava desteği sayesinde DAİŞ kaybettiği mevzileri geri almak için karşı taarruza geçti.
ABD, Suriye ordu güçlerine karşı yaptığı hava saldırısını yanlışlıkla gerçekleştirdiğini duyurdu. Rusya bu saldırıyı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne taşıdı ve diplomatik açıdan sert bir şekilde kınadı. Suriye rejimi ise elinde DAİŞ militanları ile ABD askerleri arasında yapılan görüşmelere dair ses kayıtları olduğunu duyurdu. Ses kayıtları olmasa dahi ABD'nin açıklamasının inandırıcı bir yanı olamazdı. Zira Deyrizor bölgesi Halep gibi safların iç içe geçtiği çok farklı güçlerin birbirleriyle mücadele ettiği bir bölge değil. Cepheler de mevziler de az çok belli. Kaldı ki ABD'nin niyeti DAİŞ'i vurmak olsaydı bile, Deyrizor bölgesinde bu hava saldırısını ABD'den talep edecek bir kara unsuru yoktu. DAİŞ'le Suriye ordusu savaşıyordu ve hava saldırısı gerekli olduğunda Suriye ve Rus hava kuvvetleri pekâlâ bunu gerçekleştirebilirdi. Dolayısıyla ABD'nin açıklamaları kimseyi tatmin etmedi.
Gerçek gayet açık ortada duruyordu. Eğer Suriye ordusu Deyrizor'u ele geçirirse DAİŞ'in Irak sınırıyla bağlantısını kesecek büyük bir askeri harekâtın önü açılabilirdi. Suriye rejim güçleri iç savaşta stratejik bir üstünlük elde edebilirdi. ABD bilerek, isteyerek, planlı ve programlı bir şekilde bunun önüne geçmek üzere saldırı düzenledi. Yani Suriye rejiminin stratejik üstünlük sağlamasına karşı DAİŞ'in bölgedeki hâkimiyetini sürdürmesini yeğlemiş oldu. ABD, Deyrizor'da DAİŞ'e paha biçilmez bir hava desteği sunarken benzer bir askeri saldırı ise İsrail tarafından Golan Tepeleri'ndeki Kuanitra bölgesine yapılıyordu. Bu saldırıdan faydalanan güç ise yine tekfirci mezhepçi El Nusra örgütüydü. İsrail, ABD'nin tersine açık açık DAİŞ ve El Nusra gibi örgütleri Suriye ve İran'ın hâkimiyetine karşı ehveni şer gördüğünü söylemekten çekinmiyor.
BM yardım konvoyunun vurulmasını fırsat bilen ABD gerilimi tırmandırıyor
ABD ve İsrail'in Suriye sathında tüm dünyanın terörist olarak ilan ettiği örgütlere hava desteği vermesi bir özürle, sözlü pişmanlık açıklamalarıyla üstü örtülecek cinsten şeyler değildi. Suriye'de kör topal ilerleyen ateşkes arayışlarına son veren de esas olarak ABD ve İsrail'in bu tutumları oldu. Tabii ki emperyalist ve Siyonist medya en iyi savunma saldırıdır mantığıyla Suriye rejiminin işlediği suçları ön plana çıkardı. Bu sırada Suriye'nin ateşkesin sona erdiğini açıkladığı 19 Eylül günü Halep'e giden BM yardım konvoyunun vurulması emperyalistlerin imdadına yetişti. Suriye ve Rusya bu saldırı ile kendilerinin ilgisi olmadığını iddia etti. Hatta Rusya saldırı sırasında bölgede ABD'ye ait silahlı insansız hava araçlarının bulunduğuna dair ellerinde radar kayıtları olduğunu açıkladı. Henüz netleşmiş bir şey yok. BM konvoyu Deyrizor'a misilleme olarak da vurulmuş olabilir, Deyrizor'da suçüstü yakalanan ABD emperyalizminin yeni bir provokasyonu da olasılık dahilindedir. Sonuçta BM konvoyunu kim vurmuş olursa olsun ABD'nin bilinçli şekilde gerilimi tırmandırma politikasına zemin oluşturduğu ortadadır.
Taşeronlar beceremiyor ABD bizzat saldırmaya hazırlanıyor
ABD, bölgede Suriye ordusu ve Rusya'nın inisiyatifini arttırmasını engelleyemiyor. Sahada açıktan ya da örtülü olarak desteklediği tekfirci, mezhepçi örgütler başarı gösteremiyor. Bu yüzden ABD, Rusya ve Suriye ile açık çatışmaya girebileceğini ima edecek kadar ileri gitmeye başladı. ABD Dışişleri Sözcüsü Mark Toner'in "ilişkilerin sona ermesine yakınız, diplomatik süreç ölürse gerilim tırmanabilir" şeklindeki açıklaması "taşeronlarımızı Rusya ve Suriye'ye karşı daha etkin şekilde destekleyeceğiz gerekirse kendi savaş gücümüzü devreye sokacağız" şeklinde de tercüme edilebilir.
Suriye savaşının ateşi emperyalizmi ve Siyonizmi yakmalı
İnsani bir dramın, sivil katliamlarının, kitlesel göçün yaşandığı Suriye'de ne yazık ki sorunlar her geçen gün daha fazla içinden çıkılmaz bir hâl alıyor. Son gelişmeler savaşın bitmek bir yana büyük güçleri doğrudan içine çekerek daha da alevlenebileceğine işaret ediyor. Türkiye'nin Fırat Kalkanı operasyonu ile askerlerini Kuzey Suriye'ye sokmuş olduğu da hesaba katılırsa gelişmelerin Türkiye'yi de boylu boyunca savaşın içine çekme olasılığı yüksek. Bu karmaşık tablodan kim nereyi hangi bombayla bombaladı, kim kaç sivil öldürdü, kim hangi hastaneye bomba attı sorularına cevap arayarak çıkmak artık mümkün değil. Suriye'nin bu hâle gelmesindeki ana sorumlunun kim olduğunu, sadece Suriye'de değil tüm Ortadoğu'da kimin işgallerle ve savaşlarla hâkimiyet kurmaya çalıştığını görmek, bu sorunun cevabını vermek gerekir. Dürüstçe bu sorunun cevabını verdiğimizde sadece Suriye'de değil tüm Ortadoğu'da insani dramlara son vermek için ABD emperyalizminin kovulması, İsrail'in yıkılması, emperyalizm ve Siyonizm işbirlikçilerinin, taşeron tekfirci ve mezhepçi örgütlerin yenilmesi dışında halkların yararına bir alternatifin olmadığı görülecektir. Ateşin kesilmediği, pek yakında da kesilmeyeceği görülmektedir. O hâlde bu ateş emperyalizmi, Siyonizmi ve taşeronlarını yakmalıdır.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ekim 2016 tarihli 84. sayısında yayınlanmıştır.