Kıdem tazminatını savunmak için birleşik cephe!
Türkiye sermaye sınıfı, kıdem tazminatının fona devredilerek kaldırılmasını uzun yıllardır istiyor. Üstelik TÜSİAD'ı MÜSİAD'ı ile, TUSKON'u TOBB'u ile, yabancısı yerlisiyle tüm sermaye aynı özlemi duyuyor. İstekleri maliyetsiz şekilde işçiyi işten atabilmek. Dünyada ekonomik depresyonun başlangıç yılı olan 2008 krizi, Erdoğan ne kadar teğet geçti derse desin Türkiye'yi de derinden sarsmıştı. 2008 yılında birkaç aylık zaman zarfında 300 bin işçiyi işten çıkartan patronlar bunu bile yeterli bulmamıştı. TÜSİAD'ın 2010 yılında yayınladığı raporda patronlar 2008-2009 yılında işten çıkartmaların emek verimliliğini koruyacak seviyede gerçekleşmemesinden (tercümesi daha az işçiyle daha fazla üretim yapamamak) şikâyet ediyordu. Suçlu bulunmuştu: Türkiye'nin katı emek piyasası! Sermaye emek piyasasının esnekleşmesinde ısrar etti. Katılık, esneklik gibi terimler yalın gerçeği bulandırmaya yarayan ideolojik söylemlerdir. Esnekleşmeyle ne kastettikleri gayet açık. Emek piyasasında katılığa neden olan, işçiyi işten çıkartırken patrona maliyet yükleyen kıdem tazminatıdır. Kurallı çalışmadır. Sendikalar ve toplu sözleşmelerdir. Esnekleştirme ise çağrıya bağlı, yarı zamanlı ve taşeron çalışmadır. Zorunlu ücretsiz izinlerdir. İşçiyi tazminatsız işten çıkartmak sonrasında da işe iade davaları ve sendikal tazminatlarla uğraşmamaktır.
Esnekleştirme saldırısı: özel istihdam büroları, kiralık işçilik ve kıdem tazminatının kaldırılması
AKP hükümeti özel istihdam büroları ve kiralık işçilik yasasıyla esnekleştirme yönünde büyük bir adım daha attı. Şimdi saldırıyı kıdem tazminatını kaldırarak tamamlamak istiyor. Emek cephesine baktığımızda ise sermayenin gösterdiği birlik ve dirayeti tam manasıyla göremiyoruz. Hâlbuki milyonlarca işçiyi, onların ailelerini, çocuklarının geleceğini ilgilendiren bir sorun söz konusu. Taşeronda örgütlenme yıllar sürdü. Tam bir noktaya gelinmişken, taşeron işçiler de örgütlenmeye başlamışken, sermaye saldırısı yön değiştiriyor. Taşeronun yerine kiralık işçilik getiriyorlar. Kiralık işçiler kiralandıkları yerin değil özel istihdam bürosunun işçisi olacağından ve sürekli bir iş ilişkisi kurulamayacağından sendika üyesi de olamayacaklar. Yani sendikaların da geleceği tehlikede.
Sendikasızlaştırma tehlikesi
Kiralık işçilik artı kıdem tazminatının kaldırılması esnekleştirme ve sendikasızlaştırma demektir. Böylece işçiler sadece hak kaybına uğramayacak, ceplerindeki para azalmayacak, sofralarındaki ekmek küçülmeyecek; tüm bunlara karşı mücadele etmek istediklerinde ellerini kollarını bağlanmış bulacaklar. Geçtiğimiz yıl Türkiye'yi sarsan grevlerin yaşandığı metal fabrikalarında sendikal süreç devam ediyor. Tofaş ve Renault'da kıyasıya bir mücadele var. İşçiler sarı sendika-işveren işbirliğine karşı sendikalarına sahip çıkıyor ve 2017 yılına kendi seçtikleri sendikayla girmek istiyorlar. 2017 Mayıs ayında yetki tespitleri yapılacak. Patronlar türlü yöntemlerle bu mücadeleyi engelleyemezse öncelikle "üretimde daralma" bahanesiyle vardiya sayısını azaltacak ve kitlesel işten çıkartmalara gidecekler. Sonra da siparişler artacak ve kiralık işçilik yasasından faydalanarak üçüncü vardiyayı tekrar açacaklar. Böylece sendikayı kıracak, işçiyi zayıflatacak, hâlâ toplu sözleşme yapabilse bile işçiyi 3 senelik vasatın altında sözleşmelere boyun eğmeye mecbur edecekler.
Türk-İş ve DİSK kongre kararlarının gereğini yapmalı: işçinin kıdemi genel grev sebebidir
İşte bu sebeple tüm sendikalar derhâl kendine çeki düzen vermelidir. İşçiler uyanmalı, sendikalarını da uyandırmalıdır. Tabanda örgütlenmeler kurarak baskı oluşturmalıdır. Hedef kıdem tazminatı başta olmak üzere tüm işçi haklarını savunmak ve esnekleştirmeye dur demek için bir birleşik cephe oluşturmaktır. Bu mücadele cephesi sendikal rekabeti işçileri bölen bir olgu olmaktan çıkartacak, mücadeleyi yükselten ve güçlendiren bir faktör hâline getirecektir. İşçilere en çok güveni veren, mücadeleyi en üst düzeye taşıyan sendikalar öne çıkacak. Bu mücadelede etiketlerin bir hükmü yok. Hem DİSK'in hem de Türk-İş'in işçinin kıdem tazminatını genel grev sebebi kabul eden kongre kararları var. Aslında genel grev dediğiniz tek konfederasyonla etkili olamayacağından bu kararların mantıksal gereği bir birleşik cephe oluşturmaktır. DİSK ve Türk-İş'te ne kadar mücadeleci sendikacı, işyeri temsilcisi, işçi sözcüsü varsa bir araya gelmeli. Kongre kararlarının hayata geçirilmesi için yüklenmelidir. DİSK'in içi de, Türk-İş'in içi de karışık. Sendikalar arası ciddi tartışmalar, sürtüşmeler var. Tüm bu tartışmaların bir yere gideceği yok. İşçiler de bunun farkında. Kiralık işçilik geçti, kıdem tazminatının kaldırılması da bunu izlerse kimin kime ne dediğinin bir hükmü kalmayacak. Kaybeden sendikalar ve işçiler olacak. O yüzden farklılıklar, tartışmalar baki kalmak kaydıyla, herkes güçlerini birleşik cephede birleştirmek zorunda.
Hak-İş hükümeti değil, işçinin hakkını savunmalı
Hak-İş tabanı da harekete geçmeli. Hak-İş, hükümetle arasına işçilerin menfaati gereği mesafe koymak zorundadır. Bu işçilerin siyasi tercihleri ile ilgili bir şey değil. Hak-İş üyelerinin çoğunluğunun AKP'ye oy vermesi de bir şeyi değiştirmez. Özellikle kıdem tazminatı konusunda hükümetle yakın duran Hak-İş, aslında Koçlar’la Sabancılar’la yan yana duruyor. Kıdemin fona devredilmesini allayıp pullayarak büyük patronların söylemlerini tekrarlıyor, işçinin geriye döndürülmesi çok zor hak kayıplarına uğramasına vesile oluyor. Tofaş işçileri onca mücadeleden, ödenen bedellerden sonra elindeki son kazanım olan kıdem tazminatını kaybetmek için Hak-İş'i, Çelik-İş'i seçmedi. Hangi partiye oy verirse versin Hak-İş üyesi yüzbinlerce işçi de sendikasından hükümet propagandası yapmasını değil işçinin hakkını korumasını bekliyor. O yüzden Hak-İş, üyesinin çıkarlarını gözeterek bu birleşik cephede yerini almalıdır.
İşçilerin birleşik cephesi sermaye saldırısını rahatlıkla püskürtebilecek güçtedir
Kıdem tazminatının savunulmasını temel alan bir birleşik cephe planlanan saldırıyı rahatlıkla püskürtebilecek bir güce sahip olacaktır. Sadece saldırıyı püskürtmek değil. İşçilerin haklarını ilerletmek, insanca ve sağlıklı koşullarda, geçimini sağlayabilecek ücretlerle çalışmak da hayal değil. Metal sektöründe işçilerin, makûs talihlerini nasıl değiştirdiklerini gördük. Nestle işçileri sendikalarına üye oldular, sahip çıktılar, yekvücut grev yapıp başarılı bir toplu sözleşme imzaladılar. Türkiye'nin dört bir yanında irili ufaklı mücadeleler her gün kendini gösteriyor. Sermaye birlik hâlinde saldırıyor. Onlar güçsüzlüklerinin farkında o yüzden rekabette birbirinin gözlerini oysalar da işçiye karşı birlik oluyorlar. Biz işçilerin ise birbirimizle rekabet etmekten hiçbir çıkarımız yok. Gücümüzün ise çoğu zaman farkında olamıyoruz. Bir birlik olsak, dünyayı nasıl yerinden oynattığımızı dün gördük yarın yine göreceğiz.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Temmuz 2016 tarihli 81. sayısında yayınlanmıştır.