“Sütü bozuk”, “kanı bozuk”, kafası bozuk!
Almanya parlamentosu, neredeyse oybirliği ile 1915 yılında yaşanan Ermeni tehciri ve katliamını bir soykırım olarak tanıdı. Gerçek gazetesi ve Devrimci İşçi Partisi, geçmişten beri belirtiyor: Emperyalist ülkelerin parlamentolarının ya da kendisi Holokost’ta (Yahudi soykırımında) ağır bir sorumluluk taşıyan Vatikan’ın bugün başında olan Papa’nın Ermeni soykırımını tanımasının sorunun çözülmesinde milim katkısı yoktur. Bu mesele, emperyalizm tarafından değil ilgili halklar tarafından çözülecektir. En başta da o dönemin katil İttihat ve Terakki hükümetinin soykırımdaki sorumluluğunu ortaya koyarak Ermeni halkına karşı işlenmiş bu tarihi suçu tescil edecek olan ve onu telafi için gerekli her türlü adımı atacak olan Türkiye halkları tarafından.
Ne var ki, Alman parlamentosunun soykırımı tanıyan kararına devlet ve hükümet saflarından verilen tepki hem histeriktir, hem kan dondurucu.
· Başta Tayyip Erdoğan olmak üzere bütün yetkililerin sığındığı “Almanya kendi suçlarına baksın” gerekçesi kahkahalarla gülünülecek bir gerekçedir. Almanya (o zaman bölünmüş Almanya’nın Batı yarısı olan ve Nazilerin suçlarının sorumluluğunu taşıyan Batı Almanya) başbakanı Willy Brandt, 1970 yılında ünlü Varşova Gettosu’nda dizlerinin üzerine çökerek Yahudi halkından özür dilemiştir. Bir Türk cumhurbaşkanı veya başbakanı hele bir dizlerinin üzerinde Ermenilerden özür dilesin, bakın Türkler dünya çapında ne büyük bir onur kazanıyor!
· En pespaye tepkiler, AKP’nin hukukçu mensuplarından geldi. Burhan Kuzu “Alman gavuru yaptı yine yapacağını” gibi Ortaçağlı kafasıyla bir tepki verdi. Ama başrolde Adalet Bakanı Bekir Bozdağ var. Hükümette hukuku temsil eden bu kişi, aynen “reis”i gibi Almanların soykırımın esas suçlusu olduğunu belirttikten sonra hiç yüzü kızarmadan “bizim geçmişimizde insanları diri diri fırınlarda yakmak yoktur” dedi, “tek bir kare bile” gösterilemeyeceğini söyledi. Evet, fırınlarda yakmadınız, Bekir Bozdağ, otellerde yaktınız! Madımak’ı kimse size öyle kolay kolay unutturmaz!
· Aynı Bekir Bozdağ, Türk kökenli Alman milletvekilleri için “milletine, devletine, ecdadına ihanet” suçlaması yaptı. Almanya’da bir partinin Eş Başkanı olan Cem Özdemir’e hangi “milletine” ya da “devletine” ihanet ettiği konusunda eleştiri yapıldığını anlamak kolay değil. Adam orada doğmuş, büyümüş, ülkenin siyasi hayatında yer almış, hâlâ Türk zannediyor Bozdağ onu! Ama bunu bir yana bırakırsak, basit bir soru soralım: Bozdağ Almanların soykırımcı olduğunu söylüyor. Tamam. Şimdi soru şu: bugün Almanlar bu soykırımı inkâr mı etsinler? Etmeyeceklerse, milletlerine, devletlerine, ecdatlarına ihanet mi etmiş olacaklar? Bir tek Türklere mi yalanlara sığınma izni var Bekir Bozdağ? Milliyetçilik sizi nasıl körleştiriyor böyle?
· Bu Bekir Bozdağ, daha da ileri gidip ağzını bozdu ve bu insanlar için “sütü bozuk, kanı bozuk” dedi ve ekledi: “bunlar haindir ve hainlere nasıl davranılırsa onlara da öyle davranılacaktır”! İşte size Türkiye hükümetinde hukuk alanının bakanı! Burada bir tehditten başka bir şey görmek mümkün mü?
Kısacası, hükümet Almanya parlamentosunun kararı karşısında Ermeni soykırımı meselesinde kendinden önceki en kötü gelenekleri kendi kabadayı üslubu ile birleştirerek çirkin biçimde sergilemiş bulunuyor. Bazıları geçmişte 23 ülkenin, bunların arasında AB üyesi 12 ülkenin, Avrupa Parlamentosu’nun ve ABD’nin birçok eyaletinin soykırımı zaten tanımış olmasına bakarak hükümetin neden böylesine celallendiğini anlayamamış olabilir. Biz buna Devrimci İşçi Partisi’nin (DİP) geçen yıl, 1915’te, soykırımın 100. yıldönümü vesilesiyle Almanya’nın sosyalist hareketine yaygın olarak yolladığı bir mektupla yapmış olduğu çağrıdan bir alıntıyla cevap verelim:
“Soykırımın tanınması sorunu bazı emperyalist ülkelerin devlet organlarının üstünkörü bir şekilde uyguladığı baskı ile çözülemez. Ayrıca, Yahudi soykırımında parmağı olan bir kurumun başında olmanın gerektirdiği tevazuun zerresini göstermeyen Papa’nın Nisan ayının başında sahneye koyduğu senaryo ve benzerleri, soykırımın tanınmasına yönelik mücadeleye kesin bir biçimde zarar vermektedir. Ancak, bir devlet var ki, gerçekten bir fark yaratabilir: Almanya.
Almanya, Birinci Dünya savaşı boyunca Osmanlı devletinin hem müttefiki hem de hamisiydi. Osmanlı-Türk ordusunun kumandanları Alman mareşalleri, generalleri ve amiralleriydi. Soykırımın Almanların onayı ve hatta teşviki olmadan gerçekleşmiş olması kesinlikle imkânsızdır. Alman İmparatoru ve devleti, o zamanlar Alman Güneybatı Afrika’sı olarak anılan, bugünkü Namibya’da yaşayan Herero halkının soykırımından zaten sorumluydular. Bu nedenle, Ermeni meselesinin “nihai çözümü” konusunda Almanya’nın İttihat ve Terakki Partisi’ni ve onun en güçlü adamı Enver Paşa’yı cesaretlendirmiş olduğu ihtimalini göz ardı etmek için hiçbir neden yok. Enver Paşa, dışişlerini ve askeri meseleleri gizlice ve şahsi bir şekilde yönetmesiyle bilinen Kayzer II. Wilhelm’in himayesi altındaydı. Kayzer’in hükümeti, Osmanlı’nın aynı anda hem pan-Türkist hem de pan-İslamist bir politik bir saldırı başlatarak Rusya’yı ve Britanya’yı Asya’daki arka bahçelerinde tehdit etmesini bekliyordu. Ermeniler, Osmanlılar ile Asya’nın Müslüman ve Türki halkalarının arasında bulunuyordu. Bu nedenle, Ermeni soykırımı nesnel anlamda Alman emperyalizminin savaş dönemindeki amaçlarına hizmet etmiştir.”
İşte bizim şovenistlerimiz Almanya meselesinden bu yüzden korkuyorlar! DİP neden sadece ve sadece Almanya’nın soykırımı tanımasını önemsiyorsa, onlar da o yüzden korku içindeler. Oysa Almanya Türkiye’yle arasını bozmamak için o kadar çok açık kapı bırakmış durumda. Kararı kimse okumuyor! İşte size kararın Türkiye’yi ve Türk halkını rahatlatacak noktaları:
· Karar soykırımın işlenmesi fiiliyle ilgili konuşurken hiçbir an Türkiye demiyor, hep Osmanlı İmparatorluğu diyor.
· Karar, soykırımdan hiçbir şekilde Türkleri ya da Türkiye halklarını (mesela Kürtleri) sorumlu tutmuyor. İki defa ve ısrarla sorumluluğu hükümete yüklüyor.
· Üstelik hükümetin kendisi de bugün ne Kemalistlerin ne İslamcıların ne de liberallerin sahip çıkacağı bir hükümet: suçlanan “Jön Türk hükümeti”. Bu siyasi akıma bugün siyasi yelpazenin çok küçük bir kesimi sahip çıkıyor.
· Alman parlamentosu “sen önce kendi yaptığına bak” diyeceklere önceden cevap veriyor. Holokost’un, yani Nazilerin uyguladığı Yahudi soykırımının özel olduğunu, yani diğerleriyle karşılaştırılamayacak kadar kötü olduğunu teslim ediyor.
· Almanya’nın sadece Holokost’ta değil, Ermeni soykırımında da sorumluluğu olduğunu kabul ediyor. Yani sadece Osmanlı’yı değil, kendi Kayzeri II. Wilhelm’in Reich’ını da suçluyor.
· Nihayet, kendi devletinin emir ve komutlarına rağmen Ermenilere yardım eden Türklerin anısını onurlandırıyor.
Bütün bunlar bizim şovenistleri rahatlatmıyor. Geçmişte o kadar çok ülkenin soykırımı tanımasının hiçbir pratik sonucu olmamış olması bizim şovenistleri rahatlatmıyor. Neden dersiniz? Tam da DİP’in başka hiçbir ülkenin soykırımı tanımasının pratik hiçbir önemi olmadığını, ama Almanya’nın farklı olduğunu söylemesini gerektiren nedenden! Ne diyor yukarıdaki DİP bildirisi? “Ancak, bir devlet var ki, gerçekten bir fark yaratabilir: Almanya.” Neden? Çok açık: Almanya suçun ortağı olduğu için arşivleri katliamın kasıtlı olduğunu, Osmanlı’nın öteki Müslüman ve Türki ülkelerle arasında bir engel gibi yükselen Ermeni halkından kurtulmasının Alman emperyalizminin Britanya ve Rus emperyalizmlerine karşı zaferinde çok önemli olduğunu ortaya koyabileceği için.
Bu bakımdan karar aslında meselelerin üzerini örtmek için alınmıştır! DİP’in mektubunda bir değil iki talep vardır. Mektubun başlığı şudur:
Ermeni soykırımını resmi olarak tanıması için Alman hükümetine baskı uygulayın!
Ermeni soykırımıyla ilgili Alman devlet arşivlerinin tamamen açılmasını talep edin!
Mektubun sonunda ise şöyle deniyor:
“Alman sosyalist ve işçi sınıfı hareketlerini ve demokratlarını bu tarihsel dönemle ilgili olan arşivlerin tamamının açılması için basınç oluşturmaya çağırıyoruz. Ermeni soykırımını tanıyıp kınaması için Alman hükümetine baskı yapmaya davet ediyoruz. (…) Ancak, tüm arşivler açılmaksızın yalnızca kınamayla yetinilmesi yeterli olmayacaktır.
Alman hükümeti, elindeki belgeleri açıklayarak Ermeni soykırımını tanıdığı takdirde Türkiye-Ermenistan kutuplaşması başka bir gözle görülecektir ve “Türk tezi” bağnazlığı ölümcül bir darbe alacaktır. Bölge halkları arasında kardeşliği ve karşılıklı güveni sağlayacak tek yol ise budur.”
İşte Türk şovenistlerini ölümüne korkutan budur: hakikatlerin ortaya çıkması ihtimali. Parlamentoda kabul edilen karar bunu yapmaktan uzak duruyor. Bulabildiğimiz tek Türkçe çeviri Almanya’nın sorumluluğu konusunda şöyle söylüyor:
“Bundestag, Alman siyaset adamları ve misyonerlerinin kesin bilgilerine karşın,-insanlığa karşı bu suçun durdurulması için hiçbir teşebbüste bulunmamıştır- Osmanlı İmparatorluğunun müttefiği olarak Alman Reich’nın makus rolünden ötürü acı duymaktadır.”
Çeviri iyi değildir, ama meram açıktır: Almanya’nın suçu ihmaldir ya da taksirdir. Kasıt değildir. Biz ise kasıt olduğunu, Almanya’nın da soykırımdan asli fail olarak sorumlu olduğunun arşivler açıldığında ortaya çıkacağına inanıyoruz. Aynen Fransa’nın 1994 Ruanda soykırımından sorumlu olduğu gibi. Bunun ortaya çıkmasının da hakikatin ortaya çıkmasını sağlayarak bölge halkları arasında kalıcı bir barış ve kardeşliğin temelini atacağını, Türkiye’de gelecekte de soykırımlar işlenmesi tehlikesinin ortadan kalkmasına büyük katkıda bulunacağına inanıyoruz.
Oysa kabul edilen karar bundan kaçınmayı hedefliyor. Karar, Türkiye ve Ermenistan’ın yanı sıra Almanya’ya da birçok görev yüklüyor. Mesela “Türkiye’de ve Ermenistan’da bilimsel, sivil ve kültürel etkinliklere devam etme” ve “Ermenistan ve Türkiye’nin uzlaşı yönünde atacakları ilk adımıyla tarihi olayları yeniden takdir etmek ve çoktan olgunlaşmış olan Ermeni-Türk regülasyonuna destek olma” gibi epeyce maliyetli faaliyetleri sayıyor, ama iş Almanya’da araştırma yapmaya geldiğinde şu formülü öneriyor: “Finansal olanaklar çerçevesinde, 1915-1916 olaylarına ilişkin Almanya’da bilimsel, kültürel ve sivil toplum alanındaki proje ve inisiyatiflere desteğe devam etme çağrısında bulunmaktadır.” Vurgu bizimdir. Almanya’da yapılacak araştırmalara gelince birden bire finansal olanaklar bir tahdit oluşturuyor!
Öyleyse, Alman yoldaşlarımıza yeniden sesleniyoruz. Burjuvazi soykırımı tanımakla, Kayzer’in “ihmali”ni kabul etmekle yetinmek istiyor. Siz yetinmeyin, arşivleri açtırmak için bastırın!