Dünya kazan, devrim kepçe // Mart

Gerçek Gazetesi'nin sayfalarında bir süredir dünyadan kısa kısa çeşitli haberler ve değerlendirmeler "Dünya kazan, devrim kepçe" isimli yeni bir bölümde yayınlanıyor. Aşağıda gazetemizin Mart sayısında bu sayfada yayınlanan yazıları okuyucularımızla paylaşıyoruz. 


Akdeniz yeniden kıpırdanmaya başlıyor

2011-2013 arası dünyada işçi ve emekçi sınıfların mücadeleleri açısından merkez hâline gelmiş olan Akdeniz bölgesi, o zamandan beri Yunanistan, Türkiye ve Kürdistan gibi bazı istisnai ülkeler dışında belirli bir durgunluk göstermeye başlamıştı. Son aylarda çeşitli ülkelerde mücadele eğrisinin yukarı doğru dönmeye başladığı görülüyor.

Fransa’da köylüler sokakta

Fransız köylülüğü, yalnızca son yıllarda değil, son on yıllarda oldukça mücadeleci bir hat sergiledi. Özellikle José Bové’nin, 1999 yılında, inşaatı süren bir McDonald’s binasının yapımında kullanılan parçaları traktörüne bağlayıp sürüklemesi sembolik bir eylem olarak çok ses getirmiş, 2013 yılında, Fransa’nın kuzeyinde yer alan ve Fransız tarımının kalbi denilebilecek Bretonya bölgesindeki köylülerin kızıl boneleri ile başlattığı eylemler ise büyük bir kitleselliğe ulaşmıştı. Tüm Fransa’da küçük çiftlikler ise son otuz yılda gerçek bir erime sürecine girmiş durumda. 1988 yılında 480.000 civarında olduğu hesaplanan küçük çiftlikler 2013 itibariyle 140.000’e inmiş, büyük çiftlikler ise tam aksine 147.000’den 176.000’e çıkmış durumdaydı.

Yeni yılla birlikte, tek sebep bu olmasa da, Rusya pazarının kapanmasının da iyiden iyiye katlanılamaz hâle getirdiği tarım ürünlerindeki fiyat düşüşü, yeni bir köylü eylemleri dalgasını Fransa’nın gündemine yerleştirmiş durumda. Bölgenin tamamındaki köylüler büyük bir krizle karşı karşıya olsa da, durum domuz üreticileri için özellikle vahim. Avrupa’nın en büyük üçüncü domuz üreticisi olan ve yılda yirmi beş milyon domuzun yetiştirildiği Fransa’da bu sektörün merkezi ise Bretonya bölgesi. Ne var ki, alışılmış düzeyi kilo başı 1,40 avro olan domuz etinin üreticiden çıkış fiyatı, son iki aydır serbest düşüşe geçmiş durumda. Son olarak 1,07 avroya düşen fiyat seviyesi, özellikle küçük üreticilerin hızla borç batağına saplanıp batmasına sebep oluyor. Öyle ki, son aylarda sadece Bretonya bölgesinde haftada 8 çiftliğin kapandığı tahmin ediliyor. Bunu da Fransız basının dikkatini çeken bir intihar dalgası izliyor.

Köylülerin buna verdiği cevap ise önce domuz yetiştiricilerinin pembe bereliler adıyla bir örgütlülüğe gitmeleri, ardından ise, sokağa taşan eylemleri oldu. Ocak sonunda köylüler 500 traktör ile Bretonya bölgesinin en büyük şehri Rennes ile Paris arasındaki yolu kapatmış, fakat eylem, somut bir sonuç alınamadan, en büyük köylü sendikası FNSEA’nın inisiyatifi ile sonlandırılmıştı. Ardından, 16 Şubat’ta Paris’in bir banliyösünde bulunan Agrimer (Fransa’da tarım standartlarını denetlemekle yetkili kuruluş) binası önünde toplanan köylüler tekerlekler yakarak barikat kurdukları sokakta eylemlerini bütün gün sürdürdüler. 17 Şubat’ta ise köylülerin, bu sefer Ocak ayındaki eylemden daha kitlesel biçimde, 800’ü aşkın traktörle aynı yolu kapatıp, bazı süpermarketlere giden yabancı malları taşıyan kamyonları durdurup içindeki malları ateşe vermesi sonrası Fransa Başbakanı Valls, köylülerin içinde bulunduğu durumun, biraz da olsa rahatlatılması için bir kanun çıkartılacağını açıklamak zorunda kaldı.

Syriza’nın maskesi düştü, Yunanistan işçileri genel grevde, köylüler sınıra dayandı!

Ocak ayının son günlerinden başlayarak Yunanistan köylüleri hükümetin getirmek istediği ek vergilere karşı sert bir mücadele başlattı. Traktörleriyle yolları kapatan çiftçiler Yunanistan’ın Arnavutluk, Bulgaristan ve Türkiye ile sınır geçişlerini günlerce karayoluna kapattı. Selanik’te köylülerin yolları kapatması sebebiyle Tarım Bakanı Apostolu ise, traktörleri aşıp yıllık tarım fuarına katılmayı başaramadı. 12 Şubat’ta 30.000’den fazla köylünün, Atina’nın ünlü Sintagma Meydanı’nda toplanması ve polisle yaşanan sert çatışmalarla eylemler doruk noktasına ulaştı.

Üçüncü iktisadi buhranın günah keçisi ilan edilip, yıllardır büyük bir saldırı altında olan ve buna karşı da yiğitçe mücadele eden Yunanistan işçi sınıfı ise bir kez daha genel grevde. Kitlelerin Troyka’ya ve kemer sıkma politikalarına karşı verdiği mücadelenin gücüyle ve kitlelerin umutlarını kullanarak iktidara gelen Syriza, Troyka ile imzaladığı kölelik antlaşmalarının ardından, daha doğrusu bunun sonucu olarak, son yıllarda iktidarda bulunmuş tüm burjuva partilerine parmak ısırttıracak bir kemer sıkma programıyla Yunanistan işçi sınıfına bir saldırı başlattı. Emeklilik yaşının 67’ye çıkartılıp, emeklilik maaşının %15 düşürülmesini, dolaylı vergilerin arttırılmasını ve başta Pire Limanı’nın Çin firması COSCO’ya satılması olmak üzere özelleştirilmelerin hızlandırılmasını içeren programa, Yunanistan işçi sınıfının cevabı genel grev oldu. Hem de bu sefer geçen sene olduğu gibi, Troyka ile görüşmelerde Syriza hükümetine destek olmak için değil, bizzat gerçek yüzünü sergilemiş olan Syriza hükümetine okkalı bir cevap vermek için!

Hem kamuyu hem de özel sektörü kapsayan grevde sağlık ve ulaşım hizmetleri başta olmak üzere Yunanistan bir günlüğüne dururken, özellikle Atina ve Selanik’te işçilerin greve gösterdiği yüksek katılım kitlesel yürüyüşlerle taçlandı. Kitlelerin kendine karşı durduğunu görmeye başlayan Syriza grevi desteklediğini açıklayarak garip bir hamle yapsa da, böylesi basit numaralar, Yunanistan işçi sınıfının mücadele içinde dostunu düşmanını gitgide daha iyi bellemesine engel olamayacaktır.

İtalya’da Ilva işçileri, metal işçisine yakışır bir mücadeleye girişti

İtalyan sanayisinin devlerinden olan ve tüm İtalya’da 15.000’den fazla işçinin çalıştığı çelik fabrikaları bulunan Ilva’da, işçiler işlerini korumak için örnek bir kararlılıkla mücadeleye girişmiş durumdalar. Şirketin merkezi ve en önemli fabrikası, İtalya’nın güneyinde, çizmenin topuğu denilebilecek Puglia bölgesinin en büyük ikinci kenti Taranto’da bulunuyor. Sadece bu fabrikada yaklaşık 10.000’i kol işçisi olmak üzere 12.000 işçi çalışıyor. Kuzeyde Cenova’da bulunan en büyük ikinci fabrikada ise 1.600’den fazla işçi bulunuyor. Bu büyük işletmenin yaz aylarında satılacağı kesinleşti. Olası alıcılardan ikisi yabancı biri “yerli”. Hintli ve Koreli alıcılar gibi işletmenin İtalyan talibi de hâlihazırda çalışmakta olan 15.000 işçinin hiçbirine iş güvencesi veremeyeceğini açıkladı. Böylelikle, İtalyan işçileri de patronun iyisi kötüsü, yerlisi yabancısı olmayacağını bir kez daha pratikte görmüş oldular.

Bu tehdide Ilva işçilerinin, ilk olarak da Cenova fabrikasındaki işçilerin cevabı kaderlerini kendi ellerine almak için militan bir biçimde mücadeleye atılmak oldu. Önce lastikleri ateşe verip yolları kapattıkları büyük yürüyüşler düzenlediler, ardından İtalya’nın en büyük şehirlerinden olan Cenova’nın belediye binasını işgal ettiler. Bir sonraki adım olarak ise fabrikalarını işgal ettiler. Kendine sağ desin sol desin, İtalya’daki patron partileri beklendiği gibi işçilerin mücadelesinden uzak durdular. Sosyalist partilerin birçoğu ise, işçilerin gözü karalığı onlara fazla geldiğinden midir bilinmez, mücadeleyi dışarıdan izlemekle yetindiler. İşçilerin mücadelesinde onlarla beraber olan tek parti, DEYK’in (Dördüncü Enternasyonalin Yeniden Kuruluşu Koordinasyonu) İtalya seksiyonu, kardeş partimiz PCL (Partito Comunista dei Lavoratori, İşçilerin Komünist Partisi) oldu. PCL öncelikle, işçilerin tercih ettikleri metotlar ne olursa olsun, başta Ilva fabrikasındaki PCL’li işçiler olmak üzere, tüm gücüyle işçilerin yanında olduğunu açıkladı. İşçilerin iş güvencesinin sağlanabilmesi için de “büyük hissedarlara tazminat ödenmeksizin, Ilva fabrikalarının işçi denetiminde kamulaştırılması”nı çözüm yolu olarak ortaya koydu.

İlk aşamada, yalnızca Cenova’daki fabrika ile sınırlı olan grevin hızla tüm fabrikalara yayılması gerektiğini söyleyen PCL, bunun için özellikle Taranto fabrikasındakiler olmak üzere tüm Ilva işçilerine çağrıda bulundu. PCL, son yıllarda hızla büyüdüğü Taranto’da, başta fabrikanın hemen yanı başındaki Tamburi Mahallesi olmak üzere, işçi mahallerinden fabrikanın içine kadar her alanda Taranto’daki işçilere Cenova’daki işçilerin yolundan gitme çağrısında bulundu. Bu çağrının karşılık bulmasıyla 20 Şubat’ta tüm Ilva işçileri şalterleri indirip bir günlük greve gitti. Devlet ve patron cephesinden henüz bir hamle gelmiş durumda değil. Ilva işçisinin mücadele kararlılığı ise artarak büyüyor, attığı her adımda ise omuz başında kardeş partimiz PCL’nin militanlarını buluyor!


Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Mart 2016 tarihli 77. sayısında yayınlanmıştır.