Sırça köşkte yaşayanlar
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun başına hangi taş düştü de birdenbire sol bir dil kullanmaya yeltendi? İnanmazsanız kendi gözlerinizle görün. Başbakan özyönetimi savunan Kürt hareketinin ileri gelenlerine hitaben sormuş:
“Özyönetimi savunanlara söylüyorum: Sizin çocuklarınız neden yok orada? O çocukları hendeklere gönderenler hesap verecek. O gençleri o karanlıktan alıp aydınlık üniversitelere göndereceğiz. Sizin lüks semtlerinizde neden hendek yok? Evlerini terk eden kardeşlerimize söz veriyorum: Evlerinize döneceksiniz. Eğer dönülmez vaziyetteyse yeniden imar edilecek. Tüm yaraları saracağız.”
AKP’yi ve Kürt halkına savaş açan bütün hükümetleri neyin korkuttuğunun resmi var bu solcu dilde! Hükümete hep soruluyor: Neden zenginlerin, patronların, sermayedarların çocukları değil de işçinin, köylünün, yoksulun çocukları “şehadet mertebesine eriyor”? Neden sizin çocuklarınız savaşa gönderilmiyor da, ayağına alacak ayakkabısı bile olmayan babaların çocukları gidiyor ve cenazeleri geri geliyor? Hükümetin buna cevabı yok ve AKP’nin bütün kurmayları ve danışmanları ve akıldaneleri, havuz medyasının bütün köşe yazarları biliyor ki, Türkiye’de sınıf mücadelesi bir genelleşsin, bütün yoksullar bu soruyu sormaya başlayacaklar: Yoksulu yoksula neden kırdırıyorsunuz?
Şimdi ilk kez o danışmanlar ve akıl hocaları anlaşılan bir karşı strateji keşfetmişler: “Biz bu konuda açık veriyoruz, karşı saldırıya geçelim.” Kürt hareketi içindeki burjuvaların, yarı-feodal toprak sahiplerinin, avukatı, doktoru, mütteahhiti mimarıyla zengin küçük burjuvazinin, Irak’ın Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin ve Türkiye’de Kürt belediyelerin olanaklarından da yararlanarak gittikçe daha fazla palazlanmasının ve Diclekent’lerde sefa sürmesinin halkta yarattığı tepkiyi suistimal etmeye karar vermişler. Davutoğlu’nun ağzında sırıtan bu sol söylem, “lüks semtleriniz” söylemi, işte bunun bir ürünü.
“Yetim hırsızlığa çıkmış, ay erkenden doğmuş” derler. Siz şu danışman takımının talihsizliğine bakın: Davutoğlu’nun bu açıklamayı yaptığı gün Diyarbakır Sur’daki çatışmalarda hayatını yitiren Uzman Çavuş Nuh Özdemir’in Ordu’nun Akkuş ilçesindeki dört saatlik korkunç bir yolculuktan sonra ulaşılabilen Salman Köyü’ndeki aile evi düzen basınının bile görmezlikten gelemediği bir sefaleti ortaya koyuyordu. Sıvası bile olmayan duvarlar, soğuğa karşı naylonla korunmaya çalışan bir aile.
Cevap verin bakalım Davutoğlu: partinizin tam 13 yıldır yönettiği bu ülkede, üstelik ekonomik büyümeyi şişirmek için söylenen yalan kalmayan bir dönemin ardından neden bu yoksulluk? Neden İstanbul’da şato gibi duvarlar arkasındaki villalarında ve ikinci ya da üçüncü eşlerini ağırladıkları lüks sitelerde keyif çatan, ciplerinden inmeyen zengin muhafazakârlarınızın Amerikan üniversitelerinde eğitim gören çocukları değil de sıvasız evlerin kavruk ve mutsuz çocukları ölüyor Kürtlere karşı açtığınız savaşlarda? Öyle sus pus durmayın! Hazır sol dil kullanmaya kalkışmışsınız, bu konuda da bir şeyler söyleyin bakalım. Kolay değil tabii. Anlıyorsunuz değil mi? Sırça köşkte yaşayanlar komşusuna taş atmamalı!
Bu duruma en çok ne yakışıyor biliyor musunuz? 19. yüzyıldan bu yana işçi-emekçi safların dilinden düşmeyen bir slogan: “Saraylara savaş, kulübelere barış!”