1965 seçimlerinde TİP
Cumhuriyet tarihinde bir ilk: sosyalizm mecliste!
Bundan tam yarım yüzyıl önce, 10 Ekim 1965’te yapılan genel seçimlerde, Türkiye İşçi Partisi (TİP) meclise 15 milletvekiliyle girmişti. Hem 1925 Takrir-i Sükûn Kanunu’ndan sonra yaşanan koyu tek parti diktatörlüğü, hem de 1950-60 arasında Demokrat Parti dönemindeki kısıtlı çok partili yaşam döneminde komünizmin ağır baskılar altında tutulduğu düşünülürse, açıkça sosyalist bir partinin meclise girmesi ülkenin sosyo-politik ve kültürel gelişmesinde çok önemli bir gelişme idi. TİP’in, başka kusurları ne olursa olsun, sadece 15 milletvekiliyle mecliste yaptığı muhalefet, sonradan ağızdan ağza dolaşacak kadar toplumda ses getiren bir faaliyet oldu. İçinde bazı sosyalistlerin de olduğu, çoğunluğu var olan politik düzene muhalif milletvekillerinden oluşan 80 kişilik HDP meclis grubunun 7 Haziran sonrasındaki durgunluğu karşısında, o dönemi yaşamış ya da kaynaklardan incelemiş insanların çoğu kafasında TİP’in meclis performansı ile mutlaka karşılaştırma yapmış olmalı.
300 bine yakın oy, 15 milletvekili
TİP 1965 seçimlerine o dönemde var olan 67 ilin 56’sında katılmış, 300 bine yakın oy almıştır. Oy oranı Türkiye genelinde bakıldığında yüzde 3’e yakındır. Sadece seçime katıldığı illerde kullanılan geçerli oylara oranlandığında ise yüzde 3,5. Gerek mutlak oy miktarı olarak, gerekse daha da önemlisi oy oranı olarak TİP’ten bu yana hiçbir sosyalist partinin bu başarının yakınından bile geçemediğini biliyoruz. Öyleyse, TİP deneyimi her yanıyla incelenmeyi hak ediyor.
TİP’in 15 milletvekili çıkarması bazen o dönemde var olan özel bir seçim sistemine, “milli bakiye sistemi”ne bağlanarak küçümsenir. Bu sistemde, oylar illere göre milletvekillerine dağıtıldıktan sonra her ilde artan oylar merkezde birleştirilir ve bu şekilde biriken oylara göre de partilere ilave milletvekillikleri dağıtılır. Bunun bugünün yüzde 10 barajının tam tersine küçük partileri kayıran bir seçim sistemi olduğuna kuşku yoktur. Ama TİP’in başarısında bu sistemin rolü çok abartılmamalıdır. TİP, üçü İstanbul’dan, diğerleri ise Ankara, İzmir, Adana, Diyarbakır, Konya, Hatay, Kars ve Yozgat’tan olmak üzere 11 milletvekilini doğrudan seçtirmiştir. Sadece dört milletvekili milli bakiye hesabından seçilmiştir.
TİP’in meclis grubu, zaman zaman soru ve gensoru önergeleri vererek, bu önergelerin görüşülmesi sırasında dönemin atmosferine göre cesur konuşmalar yaparak, zaman zaman da bütçe ve kanun müzakereleri esnasında grup adına söz aldıklarında aktif bir muhalefet uygulamışlardır. Bu tutum giderek TİP’i, 1965’te ilk kez başbakan olan Süleyman Demirel’in hükümeti karşısında neredeyse ana muhalefet konumuna getirmiştir. Hükümet ve Demirel’in Adalet Partisi çoğunluğu da hem provokatif hem saldırgan tavırlarıyla ateşe körükle gitmiştir.
Reformist ve parlamentarist bir parti
Oysa TİP sosyalist işçi sınıfı iktidarını ve sosyalizmi uzak bir hedef olarak göstermekle, o dönem için çok ilerici bir rol oynamakla birlikte, kapitalist düzenin sınırlarını zorlamayan, reformist ve parlamenter yolu mutlaklaştıran bir partiydi. Yani devrimci, Bolşevik tipten bir partinin parlamentodaki performansından söz etmiyoruz.
TİP devrimci bir parti değildi ama Türkiye’nin tarihi gelişmesi içinde çok önemli bir kilometre taşıydı. Cumhuriyet dönemi boyunca Türkiye’de işçi sınıfının bağımsız politikası ve sol adına illegal Türkiye Komünist Partisi (TKP) dışında birkaç parti kurulmamış değildi. Ama ne TKP ne de bu legal partiler kitleselleşememişlerdi. İlk kez Türkiye İşçi Partisi, bu topraklarda büyük işçi ve köylü kitlelerine erişebiliyor, onların desteğini alabiliyordu.
Öneminin ikinci nedeni ise, partinin daha kuruluşundan itibaren işçi sınıfı ile belirli bir organik ilişki içinde doğmuş olmasıydı. TİP, işçi hareketi tarafından kurulmuş bir parti idi. Demokrat Parti iktidarına son veren 27 Mayıs askeri darbesinin üzerinden daha bir yıl geçmemişken, 13 Şubat 1961 günü toplanan 40 sendikacı, kendi içlerinden 12’sini parti kurucusu olarak seçiyordu. Bundan altı ay sonra yapılan “Genişletilmiş Kurucular Toplantısı”nda delege olarak bulunan 118 kişinin de çoğu sendikacı idi. Sendika yöneticileri aracılığıyla yani biraz çarpık biçimde de olsa, parti daha baştan bir işçi partisi idi.
Üstelik bu sendikacılar, bugün sendika bürokratı olarak niteleyeceğimiz, düzene iyice adapte olmuş, bir eli yağda bir eli balda yaşayan sendikacılar değildi. Bazıları daha sonra tutarsız davranmış olabilir. Ama bazıları da 1960-80 arası büyük sınıf mücadeleleri içinde (kusurlarıyla sevaplarıyla) hareketin önünü çekmiştir. Kemal Türkler, Rıza Kuas, Kemal Nebioğlu, Şaban Yıldız gibi isimler DİSK’te önemli roller oynamıştır. Kemal Türkler DİSK’in kurucu başkanıdır, yıllarca da önderi olmuştur. 1980’de, 12 Eylül’den iki ay önce, hâlâ en mücadeleci sendika olan Maden-İş’in başkanıyken faşistlerce bir suikastta öldürülecektir. İbrahim Denizcier ise 1974’te TKP’nin DİSK içinde yapacağı büyük atakta en önemli rollerden birini oynayacaktır.
1970’te üyelerinin yüzde 32’si işçidir. Üçte bir! Buna yüzde 9 oranındaki tarım işçilerini de eklediniz mi yüzde 41 olur. Parti aynı zamanda “küçük insan”lar arasında kökleşmeye yönelmiştir: üyelerinin beşte biri (yüzde 20) küçük çiftçi, bir başka beşte biri de küçük esnaf ve zanaatkârdır (yüzde 19). Kısacası, partinin yüzde 80’i düpedüz emekçidir!
Gogol’ün paltosu
Meşhurdur: Dostoyevskiy, Rus edebiyatının bütün büyük temsilcilerinin bir bakıma Nikolay Gogol’ün öğrencisi olduğunu anlatmak için “hepimiz Gogol’ün paltosundan çıktık” demiştir. TİP de Türkiye solunun ezici bölümünün mayalandığı yatak olmuştur. Kimi partinin geleneğine sahip çıkarak, kimi partinin geleneğini reddederek, onunla kavga ederek ama solun çoğu akımı, 1960’lı yıllarda TİP durağından geçerek billurlaşmıştır.
Bunu mümkün kılan, kendileri dar anlamda sosyalist olmayan TİP kurucularının 1 Şubat 1962’de Türkiye’de sosyalist hareketin önde gelen aydınlarından biri olan Mehmet Ali Aybar’ı başkanlığa getirmeleridir. Bu adım, sosyalist aydınlar arasında önemli kadroların (Behice Boran, Sadun Aren, Yaşar Kemal, Adnan Cemgil vb.) ve 27 Mayıs öncesinde Demokrat Parti iktidarına karşı verilen kitle mücadelesi sırasında radikalleşmiş gençliğin partiye katılmasını getirecektir. Sosyalist aydınlar ve gençliğin yanına kısa süre içinde 1938 Dersim katliamından beri fazla canlı olmayan Kürt hareketinden unsurların da katılmasıyla TİP o dönemde Türkiye’de toplumsal muhalefet adına önemli olabilecek ne varsa bağrında toplamıştır.
TİP’in başarılı olmasının temelinde bu büyük birleştiriciliği yatar. Ama bunu mümkün kılan da aslında 1960 sonrası Türkiye’sinin genel sosyo-politik iklimidir. 1960 sonrasında hem işçi sınıfı, hem Kürt halkı, hem öğrenci hareketi, hem de cumhuriyet dönemi tarihi süresince neredeyse bir istisna olarak küçük köylülük, büyük bir mücadelecilik kapasitesiyle ortaya atılmıştır. TİP esas olarak kendisinden bir ölçüde bağımsız gelişen bu canlılığın bir ürünüdür.
Gelecek sayımızda TİP’in mecliste nasıl bir performans gösterdiğini örnekleriyle ele alacağız.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ekim 2015 tarihli 72. sayısında yayınlanmıştır.