Hucurât mı, Bakara mı?
Ekmeleddin İhsanoğlu, kendini anlaşılan El Ezher Üniversitesi rektörlüğü için yapılan seçimde zannediyor. Tartışmasını sürekli olarak din ve Kur’an üzerine kuruyor. En son Artı Bir televizyonunda çıktığı programda kendi ağzıyla da söyledi bunu: “Bizim referansımız dinimizdir.”
Biz İhsanoğlu’nun da, başkalarının da dinine ve inançlarına saygıda kusur etmeyiz. Dolayısıyla, İhsanoğlu Cumhuriyet gazetesine verdiği röportajda şunu anlattığı zaman, kendi bileceği iş deriz: “Antalya’da Şarampol Caddesi’nde nur yüzlü, beyaz sakallı, orta yaşlı bir bey bana geldi, sarıldı ve dedi ki, ‘Ben Müslümanım, dindarım, ama Atatürkçüyüm. Benim oyum size. Memlekette bu değerlere inanan çok insan var.’” Demek ki, ilk nokta saptanmış durumda: Ekmeleddin Bey esas olarak namazında niyazında insanlara hitap ediyor ve bundan memnun. Kendisinin bu tür insanlar üzerinde dindarlık konusunda Tayyip Erdoğan ile rekabet edebileceğini düşünüyor ve bunu övünerek ifade ediyor. Kendi bileceği iş.
“Dindarlık konusunda” kelimelerinin altını çiziyoruz, çünkü Müslüman, dindar milyonlara sosyalistler de hitap ediyor, daha doğrusu etmeli. Biz bütün olanaklarımızla ederiz, etmeye çalışıyoruz. Ama onlara Müslümanlık ve dindarlık konusunda değil, işçi-emekçi oldukları için, sömürüldükleri için, ezildikleri için, yani sosyo-ekonomik sorunlar konusunda hitap ederiz. Ekmeleddin Bey ötekini tercih ediyor. Gerçi CHP ve MHP Ekmeleddin Bey’in seçim kampanyasına “Ekmek için Ekmeleddin” gibi mizahına paha biçilmez bir slogan seçmişler, ama olsun, beyefendi onlara rağmen belli ki halka yine de dindarlık üzerinden yaklaşmaya çalışıyor. Kendi bileceği iş deriz.
Ama kendi bileceği iş burada biter. Şayet Ekmeleddin Bey kamusal politik tartışmanın terimlerini, ilkelerini ve kavramlarını dine ve mezhebe bağlamaya başlarsa, orada bizim “kendi bilir” yaklaşımımız sona erer. Birkaç örnekle anlatalım.
Ekmeleddin Bey, aynı röportajda Yeni Akit gazetesinin kendisi hakkında kara propaganda yaptığını belirttikten sonra (bu kimseyi şaşırtacak bir şey değil elbette!), onlara “Hucurât Sûresi”ni bir kez daha okumalarını tavsiye ediyor. Neden? Çünkü Kur’an’ın bu 49. Sûresi, “insanların birbirleriyle alay etmemelerini, kusurunu araştırmamalarını” buyuruyor Ekmeleddin Bey’e göre. Şimdi Yeni Akit gazetesi yazarları da Ekmeleddin Bey’e “asıl sen Ahkâf Sûresi’ne bak, bir de Fâtır Sûresi’nde bizim davranışımıza uygun âyetler var” diye cevap verseler ne olur? Ekmeleddin Bey de fıkıh ve kelâm ilmi bilgilerini harekete geçirerek onların bu sûreleri yanlış tefsir ettiğini, kaldı ki “Müdessir Sûresi”nin de kendisini doğruladığını belirtir. Bu arada, siyasi hayatın tarihi mücadelelerin sonucunda oluşmuş birtakım ilkelerin (basın ahlâkı, basında otokontrol, yalan yayına karşı alınabilecek tedbirler vb. vb.) üzerinde yükselmesi için çabanın yerini dinen kimin daha haklı olduğuna ilişkin bir tartışma alır. Bugün iki özel özne arasındaki tartışma dini temellere yaslandırılır. Yarın yasalar ve onların yorumu dini yorumlara tâbi kılınır. CHP bu tür sonuçları arzu ediyor mu diye sormak CHP’ye gönül vermiş bütün insanların hakkı ve görevidir.
Ekmeleddin Bey’in kendisini, Bakara Sûresi sayesinde halkın gözüne girmeye çalışan ve herkesin tepkisini toplayan Egemen Bağış’tan nasıl ayırdığını merak ediyoruz. Aradaki fark Ekmeleddin Bey’in Hucurât Sûresi’ni ezbere bilmesi, buna karşılık Egemen Bağış’ın Google arama motorunu kullanmasına indirgenecekse, o zaman başka bir soru doğuyor: Kadim Yunan filozofu Platon’un “filozof krallar”ı gibi, bizi de Kur’an’ı en iyi bilen din âlimleri mi yönetsin?
Ekmeleddin Bey’in Yeni Akit’e sadece tavsiyesi yok. Aynı zamanda bir de sitemi var. Şöyle diyor: “Akit gibi dini hassasiyeti olan bir gazete yalan söyler mi, iftira atar mı?” Biz bu soruya bir başka soruyla cevap verelim: “Dini hassasiyeti olmayan gazeteler daha mı çok yalan söyler, iftira atar?” Ekmeleddin Bey nasıl eğik bir satıhta hareket ettiğini fark etmiyor mu? Ahlâkı dine bağlamaya başlarsanız, herkesten dini sorulacaktır! Namaza gitmeyen adamdan iş mi çıkar? Ekmeleddin Bey’e de, arkasındaki CHP yöneticilerine de soralım: Bunun “İmam Hatiplerden terörist çıkmaz” demekten farkı nedir?
Ekmeleddin Bey kamu hayatını dine dayandırmaya o denli yatkın ki, Tayyip Erdoğan’ın kampanyasına gelen bağış miktarını açıklamaması konusundaki değerlendirmesi sorulduğunda, şöyle cevap veriyor: “Biz Allah’ın bildiğini kuldan saklamayız.” Sonra ekliyor: “İşte şeffaflık diyorsak, sorumluluk diyorsak biz bunu yapmaya gayret ediyoruz.” Bakın “şeffaflık” ile birlikte tarihsel olarak gelişmiş hukuki kategoriler işin içine girmeye başladı bile. Çünkü bu kamusal bir siyasi mesele. Ama Ekmeleddin Bey “şeffaflık” gibi şeffaf bir kavramın bile dini olarak temellendirilmesine ihtiyaç duyuyor! Bunun sabah akşam “biz yaratılanı yaratandan dolayı severiz” demekten ne farkı var?
Kılıçdaroğlu Ekmeleddin Bey ile birlikte halktaki “CHP din karşıtı” imajının yıkıldığını söylemiş. Olabilir. O imajı yaratan kendileri, şimdi ayıklamak da onlara düşüyor. Ama kendisinin şimdi cevap vermesi gereken bir başka soru var: CHP laiklik karşıtı mı oldu?
Tabii, Ekmeleddin Bey “nur yüzlü, beyaz sakallı” taraftarlarından çok mutlu olabilir. Ama acaba Ekmeleddin Bey’in Arap Nusayrilerden farklı olduğunu ilan ettiği Türk Aleviler her şeyin Sünni ilkelere dayandırıldığını görünce ne yapacaklardır? Bir de başka soru geliyor akla: Ekmeleddin Bey Bülent Arınç’ın “kahkaha” yasağı ile ilgili ne düşünüyor?
Bizim Sünni Müslümanların da, Alevilerin de, başka inançlardan olanların da, inanmayanların da inanç sistemlerine saygımız var. Ama o inançlarla oynayarak politik puan kazanmaya çalışanlara, dini politikaya alet edenlere hiç mi hiç saygımız yok!
Sen ekmekten haber ver Ekmeleddin Bey!