Vah vah, Sünniler laikleştirilmiş!

Özgür Gündemve Yeni Özgür Politika gazetelerinin yalancısıyız. Ankara’da yapılan Demokrasi ve Barış Konferansı’nda yazar Erdoğan Aydın, şöyle demiş: “Osmanlı’dan bu yana Kürtler baskı ve asimilasyona bağlı olarak Türkleştirildi. Aleviler Sünnileştirildi. Sünniler laikleştirildi. Ve Ermeni, Süryani, Keldani halkları soykırıma uğradı.” (Özgür Gündem, 26 Mayıs 2013) Haber Pazar günü çıktı, izleyen günlerde gazetede ne bir düzeltme çıktı, ne bir tekzip. Demek ki doğru. Bu söz gerçekten söylenmiş.

Böyle bir diziyi kurabilmek için çok ilginç bir tarih anlayışı gerektiriyor. Ortada belli ki kınamamız gereken suçlar var. Bunlar ardı ardına sayılmış. Nedir bu suçlar? Kürtler Türkleştiriliyor, Aleviler Sünnileştiriliyor. Yani asimilasyon. Sonra Ermeni, Keldani, Süryani halkları örneklerinde soykırım. Bir de aradan başını uzatan bir suç var: laikleştirme. Toparlayalım: 20. Yüzyıl Türkiye’sinin en büyük üç suçu asimilasyon, soykırım ve laikleştirme!

“Laikleştirme” adı verilen bu fiilin neden bir suç olduğunu sormadan önce bu fiilin nasıl bir fiil olduğunu soralım. Bizim bildiğimiz, insanların inanç dünyası çeşitli dinlere mensup olmakla, kurumsallaşmış dinler dışında bir tanrıya ya da tanrılara inanmakla ya da ateist, agnostik, kuşkucu vb. olmakla nitelenir. Buna karşılık “laiklik” ister birey düzeyinde bir tavır olarak alınsın, ister devlet düzeyinde rejimin bir özelliği olarak, dindarlığı ya da karşıtını ima etmez. Burada tekil insanlardan (“Sünniler”) söz edildiğine göre biz ilk düzeyde kalalım. Bir insan laikliği benimsiyor diye dininden vazgeçmek zorunda değildir, dindar olmak zorunda da olmadığı gibi. Yani “Sünnilerin laikleştirilmesi” “Alevilerin Sünnileştirilmesi” ile bir solukta sayılamaz. Sünni olan aynı anda Alevi olamaz. Bu asimilasyonun doğasında vardır. (Tabii, insanın dış dünyaya bir dinden ya da mezhepten görünüp kendi iç dünyasında ondan farklı bir inancı olması mümkündür. Ama bu tam da asimilasyona özgü baskının bir tezahürüdür.) Ama insan aynı anda Sünni ve laik olabilir. O zaman nedir bu “Sünnilerin laikleştirilmesi” fiili?

Manasız olmanın yanı sıra, bu fiilin asimilasyon ve soykırım ile aynı dizinin bir parçası olarak sayılması, dinin toplum içindeki yerine yaklaşım açısından vahimdir. Kemalist laikliğin tekdüze aydınlanma söylemini, Türkiye Cumhuriyeti’nin Diyanet İşleri’nden zorunlu din derslerine kadar çeşitli gediklerle su almış sözde laikliğini beğenmeyebiliriz. Ama laikliğin kendisini bir paçavra gibi bir kenara atmak, hatta soykırımla, asimilasyonla aynı soluk içinde bir suç gibi göstermek! İşte bu, post-modern kimlik politikasının geldiği yerdir.

Laiklik sadece ateistler, agnostikler, kuşkucular, kısacası inanmayanlar için değil, azınlık din ve mezhepleri için de tarihsel bir kazanımdır. Bugün Erdoğan ve destekçilerinin Ortadoğu çapında kışkırtmaya çalıştığı türden din ve mezhep savaşlarını engellemekte bir araç olarak koskoca toplumlar için tarihsel bir kazanımdır. Dini eğitimin itaatkâr bir toplum yaratma, dini araç olarak kullanan politikacıların kitlelerin inançlarını istismar ederek işçi ve emekçilerin sömürülmesine dayanak sağlama çabalarına karşı tarihsel bir kazanımdır. Laikliği asimilasyon ve soykırım ile aynı kefede tartmaya çalışanın tarih bilincinden çok kuşkulanmak gerekir.

Hele hele AKP’nin bir dizi özel koşulun sonucunda elde ettiği üstünlüğü hızla itaatkâr ve birörnek bir toplum kurma yolunda seferber etmekte adımlar attığı bir tarihsel konjonktürde laikliği suç gibi göstermek iyice ciddi bir hatadır.

Post-modern kimlik politikasının bizi getirdiği yer vahimdir. Bir zamanlar, ÖDP henüz içinde çeşitli eğilimler barındıran bir parti iken, liberal çoğunluk “çok kültürlü, çok etnik gruplu, çok şulu, çok bulu” diye bir dizi tutturmuştu. Bu post-modern politika, şahikasına, günün birinde diziye “çok sınıflı” unsurunun da eklenmesiyle ulaşmıştı! ÖDP, “sosyalist” bir parti olarak sınıflı toplumu savunuyor, kapitalist sınıfın toplumsal anlamda tarih sahnesinden silinmesine karşı çıkıyordu!

Erdoğan Aydın ve genel olarak solcu Türkiyeli aydın bir akıl tutulması yaşıyor. Laikliği bırakalım, dua edelim bari, Allah sonumuzu hayreylesin!