Koçum benim!
Koç ailesinden kendisine hayran olan solculara tekzip geldi! Mustafa Koç’un ölümü vesilesiyle birtakım “solcu” çevrelerin, aileyi baskıcı Erdoğan/AKP iktidarına karşı direnişin bir sembolü hâline getirmiş olduğu hatırlardadır. Ah, Gezi’de Divan Oteli nasıl da bir sığınak rolü görüyordu! Ah Mustafa Koç Erdoğan’ın karşısında nasıl da başını dik tutmayı bilmişti!
Türkiye’nin en güçlü kapitalist grubunun sahibi olan en güçlü kapitalist ailesinin “solcu”ların bu iltifatına mazhar olmasında şöyle bir tuhaf yan vardı ki, Mustafa Koç (ve Tayyip Erdoğan’la ilişki kurulduğunda ağabeyinin yanından hiç ayrılmayan Ali Koç) aslında 17-25 Aralık (2013) soruşturmalarının ertesinde, prestiji yerlerde sürünürken Tayyip Erdoğan’ı kurtaran kişi idi. O olaylardan önce Koç ailesinin Erdoğan ile ilişkisi, burjuvazinin yıllardır sürmekte olan “kansız iç savaşı” dolayısıyla gerçekten kötü idi. Türkiye’nin en büyük kapitalist grubunun başı, ülkenin başbakanından randevu bile alamıyordu. Mustafa Koç bir buçuk ay uğraştıktan sonra Mesud Barzani’nin araya girmesiyle Mart 2014 başında (yanında Ali Koç olmak üzere) Erdoğan’la nihayet görüşüyordu. Görünürde bir fabrika açılışına davet ediyordu onu. Ama o görüşmeden sadece bir hafta sonra Ergenekon ve Balyoz davalarının sanıkları salıverilecekti! Yeni ittifak kurulmuş oluyordu! Ay sonunda, cemaat tarafından 30 Mart seçimlerinden önce Erdoğan’ı savunulamayacak duruma düşürecek kasetlerin yayınlanacağı herkesin konuştuğu bir şeydi. Kaset maset gelmedi! Kimse de “neden gelmedi?” diye sormadı. Koç, muhtemelen ABD yönetimiyle birlikte Fethullah Gülen’in elini tutmuştu da ondan. Ne de olsa Gülen’in “ananas” hediye ettiği adamdı!
Neden yapmıştı bunları Koç? Çünkü “düzenli geçiş” istiyordu. Erdoğan aniden düşerse Türkiye kaosa sürüklenebilir, ikinci bir halk isyanı bu sefer daha tehlikeli sonuçlara yol açabilirdi. Plan CHP ile ve Gül’le birlikte yumuşak bir geçiş sağlamak, Erdoğan’ı cumhurbaşkanlığının yetkisiz dünyasına kapattıktan sonra “işimize bakmak”tı. Gerçek gazetesinin ve sitesinin sayfalarında bütün bunlar yazıldı. O arada Koç hayranı “solcu”lar herhalde Bodrum ya da Marmaris’te Divan Oteli’nde tatil yapıyor ve bol bol uyuyorlardı!
Plan 7 Haziran’da bir an tuttu gibi göründü. Bir an. Ama Erdoğan’ın Fidan’ı, Ala’sı, Bozdağ’ı, PÖH’ü, JÖH’ü, DAİŞ’i vardı. Elindeki kozları kullandı, 1 Kasım’a kadar dengeleri değiştirdi. Plan battı! “Düzenli geçiş”, “düzensiz geçmeyiş” hâline geldi! Gerçek gazetesi ve sitesi seçimden hemen sonra yazdı: “Batıcı-laik burjuvazi Erdoğan’a teslim oldu” dedi. Yukarıda fotoğrafta gördüğünüz, planın batması üzerine Koç ailesinin Erdoğan’a biat etmesinin resmidir!
Baba Koç, ailenin büyüğü, ne de güzel “temenna” etmiş, el etek öpmüş sultanın önünde! Dersiniz Ferit Şahenk!
Rahmi Koç kıskanmış olabilir. Garanti Bankası’nın Yönetim Kurulu Başkanı, NTV penguen medyasının patronu bu beyefendi Batıcı-laik burjuvazi sürüsünden erken ayrılıp Erdoğan’a bel kırdığından mı nedir, Türkiye’nin en hızlı zenginleşen ailesi konumunu yakalayabilmişti. Şimdi Koç ailesi en zengin olmak yetmez, en hızlı zenginleşen de olalım diyor olabilir.
Ha, bir de tabii Mustafa Koç’un Erdoğan’dan randevuyu ancak Barzani aracılığıyla alabilmesi meselesi var. Türkiye vatandaşı bile olmayan biri neden Koç ile Erdoğan arasında arabulucu olabiliyor? Acaba Tüpraş ile petrol sektörüne dev bir adım atan Koç’un Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarındaki petrol dolayısıyla Barzani ile bir yakınlığı olmasın? “Hâmili kart yakınimdir” yazardı eskiler. Barzani de Erdoğan’a Mustafa Koç için belki öyle bir kart yazmıştır.
Yeni kuşağın başı eğilmemiş. Yukarıdaki fotoğrafta grubun yeni CEO’su Ömer Koç Erdoğan’a başını eğmeden, gözünü kırpmadan bakıyor. Kapitalizm eleştirmeni Ali Koç ise orada ama fotoğraf karesine girememiş. Ömer Koç’un bakışı için “Ne cesur adam” mı diyorsunuz? Biraz sabredin.
Başları dik ama popoları biraz tedirgin görünüyor. Bu oturuş, aile büyüğü, mesela dede falan yanında olur. Bir de demek ki sultanın yanında oluyormuş! Yeni kuşaktan da bu kadar! Bu manzara Türkiye burjuvazisinin sefilliğinin resmidir!
Şimdi aklı evvel bir liberal, hatta daha büyük ihtimalle “sol” liberal çıkıp, bilinçli ya da bilinçsiz biçimde burjuvaziyi aklayan bir iddiada bulunacak: efendim, Osmanlı’dan geliyoruz, biat kültürü.
12 Mart mahkemelerinde Deniz’lerin, Mahir’lerin fotoğraflarını hatırlayın! Deniz 1972’de Sivas, Şarkışla’da yakalandıktan sonra dönemin İçişleri Bakanı Haldun Menteşeoğlu şov yapma hevesiyle Deniz’le kameralar önünde konuşur. Menteşeoğlu Demirel’in Adalet Partisi’ndendir, ama 12 Mart askeri muhtırasıyla kurulmuş hükümette görev yapmaktadır. Aralarında şöyle bir konuşma geçer:
Menteşeoğlu: Neden yola çıktın bu genç yaşta?
Deniz: İnandığım dava uğruna mücadele veriyorum. Sizin yüzünüzden mücadele veriyorum.
Menteşeoğlu: Nereye gidiyordunuz?
Deniz: Devrime.
Menteşeoğlu: (Eliyle duvardaki haritada Sivas'ı işaret ederek) Devrim o tarafta mı?
Deniz: Devrimin o tarafı, bu tarafı yoktur. Her taraftan gelir.
Menteşeoğlu: Parayı ne yaptın?
Deniz: Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu paranın gereğini yapacaktır.
Menteşeoğlu: Halk Kurtuluş Ordusu nedir? Türkiye'de bir tek ordu vardır o da Cumhuriyet ordusudur
Deniz: Hükümetinizin istifasından belli.
Menteşeoğlu: İşte bu pejmurde adam Türkiye Halk Kurtuuş Ordusu'nun kahraman kumandanıymış. İyi bakın kılığına kıyafetine suratına.
Deniz: Kahramanım tabii.
Menteşeoğlu: Kimin kahraman olduğu belli olmadı mı?
Deniz: Belli oldu. Kahraman olduğunuz için istifa ettiniz değil mi?
Biat kültürü nerede burada? Bakın, Deniz’in Menteşeoğlu ile konuşurken çekilmiş fotoğrafı bu.
Gözlerindeki alevi görüyor musunuz? O da aynı tarihin ürünü. Ama o baba İshak’ların, Şeyh Bedreddin’lerin, Dadaloğullarının, Pir Sultan Abdalların torunu! El etek öpenlerin değil.
Siz yine de bizim kahraman demokrat burjuvalar Erdoğan’la ne konuştular, onu mu merak ediyorsunuz? Sahibinin sesi Anadolu Ajansı, elbette çok muzafferane bu fotoğrafları koymuş, altına da “Görüşme basına kapalı yapıldı” yazmış. Haber maber beklemeyin. Haber fotoğrafların kendisi!