Halk isyanının 10. yıldönümü: Halk yine ayağa kalkacak ve hürriyeti işçi sınıfının önderliğinde kazanacak!
10. yıldönümü, Gezi’nin nostaljisinin yapılacağı bir gün olmamalıdır. Bu yıldönümü, Gezi’nin derslerinin çıkarılması için bir vesile, bugünün hürriyet mücadelesi için bir ilham kaynağı olmalıdır. Her şeyden önce Gezi Parkı ile özdeşleşmiş olsa da yaşanan, tüm Türkiye’ye yayılmış olan 81 ilin 80’inde milyonların hürriyet için sokağa indiği devasa bir halk hareketidir. Gezi Parkı bir başlangıç olmuştur. 10. yılında andığımız olay, Gezi ile başlayan halk isyanıdır!
“Mesele üç beş ağaç değil” ifadesini istibdad cephesi Gezi’yi gayrimeşru ilan etmek, iktidarı devirmek üzere tezgahlanmış bir komplo olarak yaftalamak için çarpıtmaktadır. Evet ağaçlar, kesilen ormanlar, rant ve kâr için AKP’nin doğal zenginlikleri talan etmesi bir mesele ve bir vesile olmuştur. Gezi bardağı taşıran son damladır. AKP o bardağı şovenizmle, mezhepçilikle, kentlerin talan edilmesiyle, halkı yoksullaştıran sermayeyi ihya eden politikalarla, emperyalizmin taşeronu maceracı dış politikayla ağzına kadar doldurmuştur ve Gezi’nin ağaçları, bunların öncesinde bardağı taşıran son damla olmuştur. Bu anlamda mesele üç beş ağaç değildir.
Gezi ile başlayan halk isyanı gerçek gücün nerede olduğunu göstermiştir. Bu güç emekçi halkın kendindedir. Hatırlatmak gerekir: 31 Mayıs 2013’ten önceki 1 Mayıs’ta Taksim işçilere yasaklanmıştır. 6 Mayıs’ta Deniz Gezmiş’i anmak isteyen gençler İstiklal Caddesi’nde, Taksim’de, Dolmabahçe’de gazlanmış coplanmıştır. 31 Mayıs’a giden günlerde AKP’nin polisi kuş uçurtmamaktadır. Ancak halkın isyanı o kudretli gözüken gücü fiske vuruşuyla yere sermiş, önüne katıp kovalamış, Taksim’e hürriyeti getirmiştir.
Halkın isyanı Taksim’e hürriyet getirecek kadar güçlüdür. Türkiye’nin dört bir yanında sokakları, meydanları, parkları zapt edecek kadar kitlesel, baskıya, gaza, copa direnecek kadar kararlıdır. Ama tüm memlekete hürriyeti getirecek kadar güçlü olamamıştır. Çünkü halkın isyanı işçi sınıfının örgütlü gücüyle buluşamamıştır. İşçi sınıfından insanlar, sınıf örgütleriyle ve sınıf mücadelesi yöntemleriyle değil, bireyler ve topluluklar olarak isyanda yer almıştır. Sendikalar görevini yapmamış, görev savmıştır. Oysa, Taksim Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) duvarındaki o büyük Devrimci İşçi Partisi pankartındaki “sendikalar göreve genel greve” çağrısı karşılık bulsaydı, Türkiye bambaşka bir Türkiye olabilirdi.
Halk isyanının eksik yanı tamamlanmalıydı. Ama tam tersi oldu. Sendikalar, meslek örgütleri, Taksim Dayanışması’na hâkim olan anlayış, isyanın sönümlenmesi için elinden geleni yaptı. Hesaplaşma günü olarak aylar sonra yapılacak yerel seçimleri işaret etmeye başladı. Taksim’in hür günlerinde, polisler meydana dahi giremiyorken parklarda İstanbul Belediye Başkanlığı için Mustafa Sarıgül’ün adaylığı tartıştırıldı.
Bu, hiç kuşkusuz büyük bir derstir. Bugün çözüm için düzen siyasetine işaret edenler, Kılıçdaroğlu’na oy çağıranlar “kitleler sokaklara dökülmüyorsa başka ne yapabiliriz” diyorlar. Gezi ile başlayan halk isyanında aynı siyasetler ve kişiler, aynı politikayı ülkenin tüm meydanları isyan eden halkla doluyken de savundular. Yarın halk yine ayağa kalktığında onlar yine aynısını yapacaklar. Ama yarının hürriyet kavgasında uzlaşmacılık değil Gezi’nin forumlarında “gitmiyoruz” diyen “direneceğiz” diyen irade hakim olmalıdır.
Öte yandan, Gezi bir darbe girişimi değildir. Meşru ve kitlesel bir halk isyanıdır. Şiddet devletten gelmiştir. Barışçıl eylemler şiddetle bastırılmıştır. Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Medeni Yıldırım, Ahmet Atakan, Berkin Elvan devlet şiddetiyle katledilmiştir ve onlar halk isyanının şehitleri olmuştur.
Halk taşa sarıldığında meşru müdafaadadır. Gezi ile başlayan halk isyanı hükümeti değiştirmeye yönelmiş olsa bu istibdadın karalamaya çalıştığı gibi bir darbe girişimi değil, Türkiye tarihinin en demokratik eylemlerinden biri olurdu. Ancak işin gerçeği Gezi ile başlayan halk isyanı o noktaya gelmemiştir. Hatta bugün darbe girişimi suçlamasıyla Gezi davalarında bütünüyle haksız yere tutuklananların birçoğu da ironik biçimde isyanı büyütmeye değil sönümlendirmeye çalışan kanattandır. Halk iradesi 5 yılda bir sandığa gitmekle, sopalı seçimlerde, düzen siyasetinin önüne sunduğu adaylara oy vermekle tecelli olmaz. Gezi ile başlayan halk isyanı, halk iradesinin hürriyet lehine tecellisidir.
10. yılında Gezi ile başlayan halk isyanının önce Erdoğan ve AKP iktidarını derinden sarstığını ve gerilettiğini ama onu yenilgiye uğratamadan önce ihanete maruz kaldığını, sonrasında da kendisinin sönümlendiğini görmeliyiz. Gezi isyanı geri çekilince saflarını yeni güçlerle ve ittifaklarla tazeleyen AKP adım adım bir istibdad rejimi inşasına yönelmiştir. Bu duruma bakıp bir daha asla mı diyeceğiz? Hayır! Yine hürriyet için en meşru yöntemlerle ve en kitlesel şekilde ayağa kalkacağız. Ama bu sefer işçi sınıfının etrafında kenetlenerek, üretimden gelen gücü kullanarak, sermayenin ve emperyalizmin karşısında tüm emekçi halkı birleştireceğiz ve kazanacağız!