İsrail baharı
Bazılarının akılları almayacaktır, enternasyonalistlere ise güzel bir müzik gibi geliyor: İsrailli kitleler, ilham kaynaklarını doğrudan doğruya Arap devriminden alıyorlar. Rotshschild Bulvarı kampının girişlerinde “Tahrir” levhaları var! Cumartesi gecesi yapılan yürüyüşte bazı dövizlerde şöyle yazıyor: “Mübarek, Esad, Netanyahu”.
Araplar uyuşuktur, başlarına gelen her şeyi tevekkülle karşılarlar, zaten İslam dininin olduğu yerde halk mücadele etmez. Ya İsrailliler? İsrail halkının tamamı gericidir, Siyonisttir; Yahudi’dir, başka lafa gerek mi var! Onlar Arap düşmanıdır başka bir şey bilmezler. Zaten tuzları kurudur, ekonomik sorunları yoktur, Araplardan başka kimseyle mücadeleye girmezler.Toplumsal sınıf nedir anlamayan, her şeyin dış görünüşüne bakar, anlamadan konuşur durur. Araplar hakkındaki önyargılar çökmeye başlayalı daha bir yıl bile dolmadan, sıra İsraillilere geldi. Dünya İsrail’de üç haftadır devam etmekte olan toplumsal mücadeleden nihayet geçtiğimiz Cumartesi gecesi İsrail’in çeşitli şehirlerinde (polis rakamlarına göre) en az 250 bin kişinin katıldığı yürüyüşler dolayısıyla tanıştı. Nüfusa oranlarsanız, Türkiye’de 2,5 milyon kişi yürümüş olurdu!
Mücadele başkent Tel Aviv’de üç hafta önce çok küçük ölçekte de olsa bir çadır kent kurulmasıyla başlıyor. Önce öğrenciler, ardından genç insanlar, şimdi yüzlercesiyle şehrin merkezinde Rothschild Bulvarı’nda çadırlarını kurup protesto hareketine başlıyorlar. Mücadele sadece ve sadece sosyo-ekonomik sorunlarla ilgili. En başta konut fiyatları ve kiraların yüksekliği, sonra işsizlik, gıda fiyatları, eğitim, sağlık, ulaştırma fiyatları vb.
Rothschild Bulvarı’nın kıvılcımı başka kentlerde mücadeleyi kışkırtıyor. Çadır kentler İsrail’e yayılıyor. Bunların ölçeği hâlâ küçük, ama hareket her gün etkisini arttırıyor. Her Cumartesi gecesi, hızla artan katılımla yürüyüşler yapılmaya başlanıyor. İsrail’in güçlü sendikalar konfederasyonu Hisdatrut da işin içine girmiş durumda. Artık gerçek bir sosyal adalet mücadelesi başlamıştır. En yaygın pankart ve slogan şu: “Halk sosyal adalet istiyor”.
İsrail, hele hele Arap komşularıyla karşılaştırıldığında çok zengin bir ülke. Yine Arap ülkelerinin çoğunluğundan farklı olarak, 30 yıllık diktatörler tarafından değil, ırkçı temellerde ve köktendinci bir çarpıklıkla da olsa parlamenter bir demokrasi ile yönetiliyor. Neredeyse bir yıldan fazladır sarsılmakta olan Yunanistan’dan ve Mayıs ortasından itibaren büyük kitlelerin “Öfkeliler” adıyla mücadeleye girdiği İspanya’dan farklı olarak da ekonomik kriz içinde değil. Tersine, ekonomisi şimdilik hızlı bir tempoda büyüyor. Bu yüzden İsrail mükemmel bir laboratuvar. Dolaysız hiçbir acil neden yok, ama kitleler mücadelenin virüsünü kapınca sınıfsal eşitsizliklere karşı isyan etmeye başlıyorlar!
Bazılarının akılları almayacaktır, enternasyonalistlere ise güzel bir müzik gibi geliyor: İsrailli kitleler, ilham kaynaklarını doğrudan doğruya Arap devriminden alıyorlar. Rotshschild Bulvarı kampının girişlerinde “Tahrir” levhaları var! Cumartesi gecesi yapılan yürüyüşte bazı dövizlerde şöyle yazıyor: “Mübarek, Esad, Netanyahu”.
İsrail’deki hareket, aynen İspanya’daki gibi, henüz bir devrim olarak anılamayacak kadar başlangıcında. Üstelik, yine İspanya’dakine benzer biçimde, protestocuların kendilerinin de ifade ettiği gibi “apolitik”. Bir protestocunun pankartına yazdığı şu yazı İsrailli protestocuların, yaşadıkları sorunları bir politik programla ilişkilendirene kadar daha çok yol yürümesi gerektiğini gösteriyor: “Benim mesajım, bu pankarta sığmayacak kadar karmaşık”.
İsrail hareketinin, gerçek bir devrimci mecraya girmesi için bir dizi gelişme yaşaması gerekiyor. Ama şimdiden bilinçli biçimde “Arap baharı”nın bir parçası olarak algılıyor kendini. Bu da gösteriyor ki, mücadele hele hele devrimci bir yola girerse, İsrail’in Yahudi halkının Arap düşmanı Siyonizmin etkisinden kurtularak Arap işçilerini ve köylülerini kucaklaması mümkündür. Filistin’de hem Arap hem Yahudi nüfusun birlikte kardeşçe yaşayabileceği laik bir sosyalist devletin hayal olduğunu düşünenler, bu olayı dikkatle izlesinler. Tarih daha ne sürprizlere gebe.