İlahiyatçıdan dinin endüstrileşmesine eleştiri!
Önce bir alıntı: “Tarikat ve cemaatlerin, mensuplarının sadece manevi ihtiyaçlarına değil maddi refahlarına da katkıda bulunan yoğun çıkar ağları yarattığını hatırlatmak gerekir.” Sungur Savran yoldaşımız yazmış. (“İslamcılık, AKP, Burjuvazinin İç Savaşı, Neşecan Balkan vd., Neoliberalizm, İslamcı Sermayenin Yükselişi ve AKP içinde, Yordam Kitap, 2013, s. 76)
Şimdi bir başkasına kulak verelim: “Dini cemaat ve tarikatlar, bugün itibariyle dünyevi oluşumlardır. Din adıyla topladıklarıyla dünyaya yatırım yapıyorlar.” Bunu söyleyen Marksist bir yazar değil. İlahiyat profesörü. Sadece ilahiyat profesörü de değil, şimdiki başkan Mehmet Görmez’den önce yedi yıl boyunca Diyanet İşleri Başkanı olarak görev yapmış! Hem de bu göreve 2003’te AKP tarafından getirilmiş. Ali Bardakoğlu, Hürriyet gazetesinden Ahmet Hakan’a verdiği mülakatta söylüyor bunu.
Bardakoğlu’nun Savran’dan daha keskin konuştuğuna dikkat çekelim. Savran, tarikat ve cemaatlerin “manevi ihtiyaçlara” da karşılık verdiğini kaydetmiş. Bardakoğlu dini olma iddiasındaki bu kuruluşların “dünyevi” olduğunu söylüyor. Savran “maddi refaha katkı” gibi dikkatli bir deyim kullanmış. Bardakoğlu “Din adıyla topladıklarıyla dünyaya yatırım yapıyorlar.” Sanki Fakir Baykurt’un romanındaki “hoca” tipi gibi, dini duyguları sömüren ve sonra kendi çıkarına bakan dindarlardan söz ediyor Bardakoğlu.
Bardakoğlu görüşmede bu temaya geri dönüyor. Söylediklerini uzun uzun alıntılamak gereklidir:
Günümüzde tarikatlar ve cemaatler, topluma maneviyat ve güzel ahlak vermek yerine, dünya nimetlerinden alabildiğince pay alma yarışına girmiş durumda. Bugün Türkiye'de dini cemaatler ve tarikatlar, dünyevi ve seküler oluşumlardır. Her biri ekonomik sektördür. Boğazlarına kadar dünyevileşme girdabında Allah diyerek döneduruyorlar. Dinden kazandıklarını dünyaya yatırmaktadırlar.
“Her biri ekonomik sektördür.” Bu ne kadar ağır bir yargıdır. “Boğazlarına kadar dünyevileşme girdabında Allah diyerek döneduruyorlar.” Bu ne kadar ağır bir imgedir! Eski Diyanet İşleri Başkanı tarikat ve cemaatlere neredeyse lanet yağdıracak. Onları yerden yere vuruyor!
Bardakoğlu, aynı zamanda din adına fetva veren ulemanın da bu kirlilikten payını aldığının altını çiziyor. Önce şunu belirtiyor: “Bugün İslam dünyasında tam bir ulema enflasyonu ve dini bilgi keşmekeşliği var. Sorun çözücü olması gereken ulema sorun kaynağı olabiliyor.” Ulemanın neden “sorun kaynağı” olduğunu da, mesela içtihat yolunun kapatılmasıyla falan değil yine gayet materyalist bir yaklaşımla açıklıyor: “Ulema da dünyevileşti. Siyasete ve dünyaya bu kadar yakın duran ulemanın eğilip bükülmemesi, kirlenmemesi de zaten mümkün değildi.”
Bunun nasıl olduğunu merak edenler, adına “İslami bankacılık” ya da “faizsiz bankacılık” denen ucubeye baksın. O piyasalarda işlerin şeriata uygun yürütüldüğü fetvasını veren bu ulemadır. Milyarların, trilyonların kazanıldığı o işlemleri şeriata uygun ilan eden elbette payını alacaktır!
Nihayet, Bardakoğlu siyasetin de nasıl aynı kirli çıkarların emrine verildiğini ortaya koyuyor. Bakın ne diyor:
“Dini görünen cemaatlerin kolayca siyasi manevralara ve işbirliklerine girmesi, adeta kendi borsasını oluşturması da dünyevi karakterleri sebebiyledir. Türkiye'de son dönemde yaşananlar da bunu yansıtmıyor mu?”
“Türkiye'de son dönemde yaşananlar da bunu yansıtmıyor mu?” Çıkar için birbirlerine düşenlerin birbirinin boğazına sarılmasını, AKP-cemaat kavgasını daha iyi nasıl anlatabilirdi?
Bardakoğlu dini, hayatın her alanını düzenleyecek bir şekilde yorumlayanlara karşıt olarak çözüm yolu diye şunu öneriyor:
“Yapacak şey belli: Şablonlar ortaya koymak yerine, bireyi Kuran ve İslam'la zihinsel temas kuracak bir donanıma sahip kılmak. Böylece İslam'ı anlama ve yaşama tercihini ona bırakmak.”
Yani Allah’a inananı inancıyla baş başa bırakın diyor. Yani din bireyin özel dünyasının işi olmalıdır diyor.
Bardakoğlu, Türkiye toplumuna da, müminlere de büyük bir hizmet yapmıştır. Dinin bir endüstri haline geldiğini ortaya koymuştur. Kirlenmeyi açıklamıştır. Laiklik artık yeni bir anlam kazanıyor: Sadece devlet ile dinin değil, sermaye ile dinin de birbirinden boşanması gerekiyor!