Geçinemeyenler “geçinemeyenler”e karşı!
Eğer bugün parlamentoda bir DİP milletvekili olsaydı Türk-İş’in açıkladığı 4 kişilik ailenin asgari geçim şartı olan 3 bin TL’den kalan kısmını partisine verecekti. Bunun iki anlamı vardır. Bunlardan birincisi işçi sınıfının çıkarlarını savunmak esas olarak işçi sınıfı partisinin görevidir. Milletvekili partiye tâbidir. Meclis kürsüsünü işçi sınıfının ve tüm ezilenlerin çıkarlarını savunmak için kullanmak üzere oradadır. İkincisi tarih, işçi sınıfı temsilcilerinin parlamentolarda yüksek maaşlar, şık kıyafetler, davetler, balolar, “monşer” ortamlar içinde nasıl kendi sınıfına yabancılaştırıldığının örnekleriyle doludur.
Milletvekilleri yine kendilerine çalışarak maaşlarına ve emeklilik haklarına kıyak iyileştirmeler yaptılar. Yeni düzenlemelere göre 2012 yılında, daha önceki dönemlerde milletvekilliği yapmış olanlar için hem emekli hem aktif milletvekili maaşı birlikte alınacağından milletvekili maaşları 20 bin liraya kadar çıkacak. Emeklilikte yaş sınırı yok. İki yıl milletvekilliği yapan ömür boyu 8 bin liralık emeklilik maaşına hak kazanacak.
Asgari ücretin açlık sınırının altında olduğu, işçinin emekçinin mezarda emekli olabildiği bir ülkede tüm bu sorunları düzeltebilecek mevkide olanların bunları yapmayıp da kendi koşullarını iyileştirmeleri parlamentonun gerçekte halkı temsil etmediğini, demokrasinin de bir avuç azınlığın çıkarlarını koruma yöntemi olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Milletvekili maaşlarının yüksek olmasını savunanlar da var. Bunlardan bazıları milletvekillerinin harcamalarının çok fazla olduğundan dem vuruyorlar. Mesela MHP’li Lütfü Türkkan, 11 bin TL ile nasıl geçinemediğini ayrıntılı biçimde kamuoyu ile paylaştı. Doğrusu içimiz sızladı. Ancak diyelim ki milletvekili çalışmaları sırasında o kadar masrafa giriyor ki geçinemiyor, peki o zaman emeklilikte kıyak niye? Madende mi çalışıyorlar, taş mı taşıyorlar ya da Türkkan’ın seçim bölgesi olan Gebze’deki gibi kimyasalları soluyup genç yaşta kansere mi yakalanıyorlar?
Yüksek milletvekili maaşlarını savunanların başka bir argümanı ise eğer maaşlar düşük olursa sadece yüksek gelir grubundan olan kişilerin milletvekili olacak olmasıdır. Oysa burjuva partilerinin milletvekili aday adaylığı için aldıkları paralar bile işçi temsilcilerinin yaklaşamayacağı paralardır. Seçim döneminde yapılan harcamaları da buna katarsanız zaten işçi ve emekçiler bu yarışta baştan dışlanmaktadır. Oysa burjuvazinin temsilcileri kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez mantığıyla seçim sürecini bir yatırım olarak görüyor ve adeta para saçmaktan çekinmiyorlar.
CHP’nin iş işten geçtiktan sonra kendini öteki partilerden ayırma çabası da aslında bir hile. Önergede CHP’den iki milletvekilinin de adı var. Bunlardan biri, CHP yönetiminin altında kendilerinin imzası olan belgeyi üç buçuk saat boyunca incelediklerini, ama kendilerine imzalarını çekmelerini önermediklerini, aslında kendilerinin parti adına görevli olduğunu belirtiyor. Bu gece yarısı operasyonu halktan çok tepki alınca, CHP puan toplamak için bir manevra yapmaya karar vermiştir, hepsi bu.
Milletvekili maaşlarının ve kıyak emekliliğin yarattığı haksızlıktan dem vurmak da yetmiyor. Siyasi partilerin bu konuda tutarlı ilkeler oluşturması lazım. Ancak bu konuda Devrimci İşçi Partisi dışında tüzüğüne konuyla ilgili madde koymuş olan başka bir parti yok. DİP Tüzüğünün 47. Maddesi şöyle diyor: “Partili milletvekilleri, TBMM kürsüsünü aktif biçimde işçilerin, emekçilerin ve tüm ezilenlerin çıkarlarını savunmak için kullanır. Milletvekilleri ve parti grubu parlamento faaliyetlerini Merkez Komitesi’ne tâbi olarak yürütür. Partili milletvekilleri, milletvekilliğini bir meslek haline getiren ayrıcalıkların kaldırılması için mücadele eder. Partili milletvekilleri, milletvekili maaşının 4 kişilik ailenin asgari geçim sınırının üzerinde kalan kısmını partiye vermek zorundadır.”
Eğer bugün parlamentoda bir DİP milletvekili olsaydı Türk-İş’in açıkladığı 4 kişilik ailenin asgari geçim şartı olan 3 bin TL’den kalan kısmını partisine verecekti. Bunun iki anlamı vardır. Bunlardan birincisi işçi sınıfının çıkarlarını savunmak esas olarak işçi sınıfı partisinin görevidir. Milletvekili partiye tâbidir. Meclis kürsüsünü işçi sınıfının ve tüm ezilenlerin çıkarlarını savunmak için kullanmak üzere oradadır. İkincisi tarih, işçi sınıfı temsilcilerinin parlamentolarda yüksek maaşlar, şık kıyafetler, davetler, balolar, “monşer” ortamlar içinde nasıl kendi sınıfına yabancılaştırıldığının örnekleriyle doludur.
Milletvekili maaşımın şu kadarıyla burs veriyorum, bu kadarıyla yoksulu doyuruyorum türü söylemler de göz boyamaktan başka anlam taşımaz. Meclis sadaka dağıtma yeri değildir. Sorunları çözme yeridir. İki öğrenciye burs verip göz boyayacağınıza asgari ücreti yoksulluk sınırına çıkarın, eğitimi parasız hale getirin kimsenin okuma sorunu kalmaz zaten. İnsanlara sadaka dağıtacağınıza herkese çalışma hakkını verin, işten atmalar yasaklansın, kimse de namerde muhtaç olmasın. İşte DİP, sokakta, fabrikada ve gerektiğinde mecliste yoksulluğun sebebi olan kapitalizmle ve kapitalist sınıf burjuvaziyle savaşmaktadır ve her durumda da savaşacaktır. Burjuva partilerinin milletvekili ayrıcalıkları konusundaki utanmazca tutumu bir kez daha tek alternatifin işçi sınıfının devrimci partisi olduğunu göstermiştir.