Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile neler değişti?
16 Nisan’da Anayasa ve yönetim sistemi değişikliğini öngören 18 maddelik teklif, referandum ile halk oylamasına sunulmuş, referandumdan evet sonucu çıkmıştı. Değişiklik istenen maddeler milletvekili sayısından milletvekili seçilebilme yaşına, bakanları denetleme yetkisinden meclisin toplantıya çağrılma usulüne ve en önemlisi yönetim sistemine dair birçok değişikliği öngörüyordu.
Referandum sonucunun hemen ardından Cumhurbaşkanının bir siyasi partiye üye olabilmesi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun adının Hakimler ve Savcılar Kurulu olarak değiştirilmesi gibi maddeler uygulamaya konuldu. Meclisteki milletvekili sayısı, milletvekili seçilebilme yaşı gibi maddelerin yürürlük tarihi olarak, TBMM ve Cumhurbaşkanı seçimlerine ilişkin takvimin başladığı tarih belirlendi. Yeni yönetim sistemi ve meclisin yetkisine dair değişikliklerin uygulamaya konulması için ise genel seçimlerin yapılması gerekliydi. 24 Haziran’da yapılan genel seçimden cumhur ittifakı ile Erdoğan galip çıktı. Bu seçimin ardından yürürlüğe girmemiş değişikliklerin uygulanması için hazırlıklar da hızla başladı. Peki bu değişiklikler neler?
Başbakan gitti devletin başı geldi
Türkiye’de yasama meclis, yürütme Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar Kurulu, yargı ise mahkemeler eliyle yürütülmekteydi. Bu kuvvetlerin birbirinden bağımsız olması, yasamanın yürütmeyi denetlemesi esastı. Ancak cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi adıyla anılan yeni sistemde bu durum önemli ölçüde değişti.
Yeni sistemde başbakan ve bakanlar kurulu olmayacak. Başbakanın görev ve yetkilerini, bundan böyle devletin başı sıfatıyla Cumhurbaşkanı yerine getirecek. Yani yürütme yetkisi artık cumhurbaşkanında. Cumhurbaşkanı kendi yardımcılarını ve bakanları atayacak.
Cumhurbaşkanı kararname çıkarabilecek
Son seçimde Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan artık yürütmeye ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilecek. Bu demektir ki Cumhurbaşkanı da, aslında meclisin yetkisinde olan yasama yetkisini kararname çıkararak kullanabilecektir. Kararname çıkarma yetkisinin yürütmeye ilişkin konularla sınırlanmış ve Anayasa’ya aykırı olmayacak şekilde kullanılacağı düzenlenmişse de bu hususlar denetimden uzaktır. Bu, OHAL döneminde çıkan kanun hükmünde kararnamelerle kanıtlanmıştır. Zira çıkarılan kanun hükmünde kararnameler Anayasa’nın 121. Maddesi uyarınca olağanüstü halin gerekli kıldığı konularla sınırlı olmak zorundaydı. Buna rağmen bu sınırlamalar çok kez aşılmıştır. Kış lastiğinden varlık fonuna kadar OHAL gerekçesiyle ilgili olmayan çok sayıda KHK çıkarılmıştır. KHK’lar böyle iken Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin sınırlar içerisinde kalacağını düşünmek saflık olur.
Meclis Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle aynı konuda kanun çıkarırsa kararname hükümsüz hale gelecek. Bu her ne kadar Erdoğan’ın yetkisini sınırlandıracak bir hüküm gibi görünse de mecliste bulunan siyasi partilerin koltuk dağılımına bakılırsa, meclisin Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle çelişecek bir kanun çıkarma olasılığının düşük olduğu görülecektir.
Üst kademe kamu yöneticilerini cumhurbaşkanı atayacak, görevlerine son verecek
Müsteşarlardan daire başkanlarına, büyükelçilerden kaymakamlara kadar birçok üst kademe kamu yöneticisini artık cumhurbaşkanı atayacak ya da görevlerine son verecek. Kimlerin üst kademe kamu yöneticisi kapsamına girdiği ise henüz net değil. Çünkü ne Anayasa’da ne de yürürlükte olan başka bir kanunda üst kademe kamu yöneticileri diye anılacak olanların kimler olduğu yazılmış. Buradaki boşluk, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile doldurulacaktır. Dolayısıyla Erdoğan kendi çıkardığı kararname ile kimlerin üst kademe memur olduğunu belirleyecek, belirlediklerini atayacak beğenmezse yine kendisi bunların görevine son verecektir.
Cumhurbaşkanına verilen bir diğer yetki de olağanüstü hâl ilanı. Değişiklikten önce olağanüstü hâl ilan edilebilmesi için Bakanlar Kurulu Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanmalı, Milli Güvenlik Kurulu’nun da görüşü alınmalıydı. 15 Temmuz’dan bu yana sırf prosedür yerine gelsin diye Bakanlar Kurulu’nu toplayıp ardından MGK’nın sözde görüşünü alan Erdoğan artık dilediği gibi OHAL ilan edebilir.
Bütçeyi de Cumhurbaşkanı yapacak
Önceki sistemde bütçe tasarısını başbakan başkanlığındaki hükümet meclise sunar, bütçe mecliste tartışılırdı. Emekçilerin hayatını doğrudan etkileyecek olan bütçe görüşmelerinde gerek kamuoyunun gerekse de sendikaların milletvekilleri aracılığıyla sınırlı da olsa bir baskısı söz konusu olabilirdi. Artık bu mümkün değil. Şeker fabrikalarını dahi satan, eğitim ve sağlıkta özelleştirmeye hız veren AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, elbette emekçilerden yana bir bütçe değil her fırsatta güvence verdiği sermayedarların lehine bir bütçe hazırlayacaktır.
Cumhurbaşkanını kim yargılar?
Burada bir değişiklik yok, cumhurbaşkanını yine Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi yargılayacak. Değişiklik nasıl yargılanacağı kısmında. Önceki sistemde cumhurbaşkanı vatana ihanetten dolayı TBMM üye tam sayısının en az üçte birinin teklifi üzerine, üye tam sayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla suçlanabiliyordu. Rakamlarla açıklayacak olursak, TBMM üye tamsayısını 600 kabul edelim, Cumhurbaşkanının suçlanabilmesi için en az 200 milletvekilinin teklifi ve 450 milletvekilinin kararı gerekiyordu. Yeni sistemde ise 301 milletvekilinin vereceği önergeyle cumhurbaşkanı hakkında soruşturma açılması istenebilecek. Meclis önergeyi gizli oylama usulüyle oylayacak ve 360 oyla karar verebilecek. Soruşturma açılması durumunda meclisteki siyasi partilerin güçleri oranında kurulacak bir komisyon soruşturmayı yapacak. Komisyondan çıkan karar Genel Kurul’da görüşülecek. Ardından 400 vekilin gizli oyuyla cumhurbaşkanı Yüce Divan’a sevk edilebilecek. Bu uzun sürecin yanı sıra gizli oy kavramının artık sadece sözden ibaret olduğunu, mecliste kullanılan gizli oyların pek de gizli olmadığını düşünürsek cumhurbaşkanının Yüce Divan’a sevkinin pek de mümkün olmadığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Yeni sistem yeni sınıf mücadelelerine gebe
Yeni sistemde meclis en önemli yetkilerini kaybetmiştir. Erdoğan Türkiye’yi bir anonim şirket yönetircesine Cumhurpatronu olarak yönetme yetkisine kavuşmuştur. Önceki sistemde de emekçi halkın hakları gasp edilmekteydi ancak şimdi bu daha da kolaylaşmıştır. Ancak bu sistemle birlikte yeni bir mücadele dönemi de açılmıştır. Giderek daha hissedilir hale gelen ekonomik krizle beraber, emekçi halkın ortak düşmanları da billurlaşmaktadır. OHAL kaldırılsa da ülkenin fiili olarak aynı koşullarda yönetilmeye devam edeceğini görmeli, OHAL’de işgallerle, grevlerle, direnişlerle mücadele eden emekçilerin izinden devam etmeliyiz.Ekmeğimizi küçültenlere, emperyalizme hizmet edenlere; kadınları, Kürtleri, Alevileri ezenlere, gençliğin geleceğini karartanlara karşı sınıf mücadelesinde birleşmeliyiz.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Temmuz 2018 tarihli 106. sayısında yayınlanmıştır.