Akar: El Bab bitti, Işık: Kuşatma altında, Gerçek: Fırat kapanı kapanıyor
Uzun süredir El Bab'da tıkanıp kalan Fırat Kalkanı operasyonu ile ilgili olarak Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Erdoğan'la birlikte gittiği Katar'da bir açıklama yaptı ve "gözümüz aydın, El Bab operasyonu bitti" dedi. El Bab'ın ele geçirildiğini ve arama tarama temizlik safhasına geçildiğini söyleyen Hulusi Akar'ın sözleri çok vakit geçmeden Savunma Bakanı Fikri Işık tarafından adeta yalanlandı. Fikri Işık da arama, tarama ve temizlik faaliyetlerinden bahsetti ancak El Bab'ın tamamen kuşatma altına alındığını söyleyerek yerleşim yerinin hala kontrol altına alınmadığını itiraf etmiş oldu. Öte yandan Işık'ın açıklamaları da bölgedeki açık kaynaklar tarafından doğrulanmış değil. Hatta El Bab'ın kuşatılması için uzun süredir çatışmaların yoğunlaştığı Kabasin ve Bizaa yerleşim yerlerinin hala DAİŞ'in kontrolü altında olduğu belirtiliyor. El Bab'ın güneyindeki Tadif kasabasındaki Suriye ilerleyişi de durmuş vaziyette. Bu bilgiler ışığında El Bab'ın tamamen kuşatılmış olduğu bilgisinin bile gerçekçi olmadığı anlaşılıyor.
Nitekim Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın ABD'li mevkidaşı Joseph Dunford'la İncirlik Üssü'nde yaptığı görüşme de El Bab'ın bitmiş olmaktan uzak olduğunu doğruluyor. Zira basına yansıyan haberlerde Hulusi Akar'ın operasyonlarda ABD'den ve koalisyon güçlerinden daha etkin destek beklediğini söylediği yer alıyor. Nitekim görüşmenin ardından ABD'nin başını çektiği koalisyon güçlerinin karargâhından El Bab'a yönelik gerçekleştirilen bir hava saldırısının bilgisi yayınlandı. Eğer Fırat Kalkanı güçleri El Bab'ı ele geçirmiş ve arama tarama faaliyetleri yapıyor olsaydı, ABD hava kuvvetlerinin bu bölgeye hava saldırısı düzenlemesi dost ateşi tehlikesi barındırdığından tercih edilmezdi.
El Bab kuşatmasının bittiğine dair açıklamaların ABD ile Mınbiç üzerinde yapılan pazarlıklarla ilgili olduğu anlaşılıyor. Her ne kadar Numan Kurtulmuş, El Bab'ın ardından Fırat Kalkanı operasyonunun biteceğini açıklamışsa da Erdoğan, Kurtulmuş'u düzeltmiş ve sıradaki hedeflerin Mınbiç ve Rakka olduğunu söylemişti. Erdoğan daha önce de basın önünde ABD'ye Rakka'ya birlikte yürüme teklifinde bulunmuştu. Suriye'deki savaşın gidişatı ise TSK'nın ÖSO güçleriyle birlikte Rakka'ya yürümesinin oldukça zor olduğunu gösteriyor. Böyle bir operasyon gündeme gelse bile Suriye ordusu ile karşı karşıya gelmeden Rakka'ya yürüyebilmek için Mınbiç'in alınması gerekiyor. Türkiye'nin ise Mınbiç'i kendi başına hedef alma şansı politik olarak pek yok. ABD'nin silahlandırdığı ve desteklediği, ayrıca Rusya tarafından da açıkça meşru bir güç olarak tanımlanan, Suriye ordusu ile de yer yer işbirliği içinde olan Suriye Demokratik Güçleri (başını PYD ve YPG çekiyor) ile girilecek bir askeri çatışmanın maliyeti hem askeri hem de politik açıdan çok yüksek olacaktır. Bu yüzden Türkiye'de Erdoğan ve AKP iktidarı, Mınbiç'e yönelik askeri hamleyi DAİŞ'e (Rakka'ya) karşı bir operasyonun parçası olarak sunarak harekâta meşruiyet kazandırmak istiyor.
ABD'nin CIA direktörünü Beştepe'de ağırlayan Erdoğan'ın masaya getirdiği, Hulusi Akar'ın da mevkidaşı ile üzerinde görüşmeler yaptığı planın ana hattı bu. Ancak YPG öncülüğünde yürüyen Fırat'ın Gazabı operasyonu Rakka'ya sadece onlarca kilometre kalacak kadar yaklaşmışken, ABD'nin bir anda at değiştirip YPG yerine TSK ve ÖSO ile Rakka'ya yürümesi hiç de akılcı görünmüyor. Bu durumda ABD'yi kna etmek için TSK'nın boylu boyunca ABD'nin hizmetine sokulması ve bölgede emperyalizmin taşeronluğunu üstlenmesi öneriliyorsa (ki bu şekilde Türkiye'nin planı ABD açısından pekala değerlendirilebilir hale gelecektir)bunun emekçi halkın kanı pahasına yapılan kirli bir pazarlık olduğu açıktır. Hiçbir şekilde kabul edilemez!
Fırat Kalkanı’nın uzunca bir süredir “Fırat kapanı”na dönüştüğünü ve politik önceliğini Kürtlere karşı belirleyen iktidarın Türkiye'yi giderek daha fazla kapana kıstırdığını, bunun sonucunun da giderek daha fazla ABD emperyalizminin yörüngesine girmek olduğunu yazdık, yazıyoruz ve yazmaya devam edeceğiz. Fırat kapanından çıkışın yolu aynıdır, değişmemiştir. Suriye politikasında ve tüm dış politikada öncelik kardeş halklarla barışmaya ve ABD emperyalizmini İncirlik'ten başlamak üzere bölgeden kovmaya verilmelidir. Türkiye NATO'dan çıkarak zincirlerinden kurtulmadıkça emperyalizmin peşinden bölgede daha kanlı maceralara sürüklenmekten kaçamayacaktır.