Zafer Bedaş işçilerinin!

İşten çıkarmalara karşı mücadeleye girişen ve bu mücadele sırasında Enerji-Sen sendikası ile tanışıp sendikalaşan, 2011 yılı içinde iki kez BEDAŞ’ın önüne direniş çadırını kuran BEDAŞ işçilerinin  mücadelesi başarı ile sonuçlandı ve işçiler Aralık ayı içerisinde işlerine geri döndüler. Aşağıda BEDAŞ işçilerinden İsmail Ali Haydar Boztaş ile yaptığımız röportajı yayınlıyoruz.

Öncelikle röportaj önerimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz, bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

 

 İsmim Ali Haydar Boztas, 30 yaşındayım. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi mezunuyum. Tesisat öğretmeni olmama rağmen atamamız yapılmadığı için lise diplomasıyla BEDAŞ’ta çalışmaktayım.

BEDAŞ’ta ne zaman çalışmaya başladınız ve işçilerin çalışma koşulları nasıldı?

BEDAŞ’ta çalışmaya başlayalı 10 ay oldu. Diğer taşeron şirketlerde olduğu gibi senemizi tamamlayamadık. Zaten iş devam etmiş olsaydı bile tazminattan kaçmak için girdi-çıktı yapıyorlardı. İşçiler performansa dayalı çalışma sistemine göre çalışıyorlardı, sabit maaş yoktu, ne kadar iş yapıldıysa o kadar maaş veriliyordu. Eğer işçiler kotayı tamamlayamazlarsa işçilere izin kâğıtları imzalatıp maaştan kestikleri yetmiyormuş gibi işçilerin sigortası da kesilmiş oluyordu. Yıllık izin yoktu, iş azalması durumlarında ise işçiler ücretsiz izne çıkarılıyordu. Şunu belirtmek isterim ki, bunlar iyileşmiş hali; bundan 3-5 yıl önceki taşeron şirketler maaş bile vermiyorlarmış. Şimdiye kadarki cümlelerimi hep geçmiş zamanlı kurdum; çünkü 7 ay süren mücadelelerimiz sonucu hepsi tersine döndü. Şimdi işçiler 1250 TL sabit maaş alıyor, arkadaşlarımız bu sene ilk defa senelik izin kullandılar ve hatta senesi dolmayanlara isterseniz önümüzdeki senenin iznini kullanabilirsiniz demeye başladılar. En önemlisi de sendikamızı tanıdılar ve kabul ettiler.


BEDAŞ işçilerinin sendikaya ve örgütlenmeye karar veriş sürecini biraz anlatabilir misiniz?

Sendikayla tanışmamız yine bir işten çıkarma ile birlikte oldu. İhale bitimini gerekçe göstererek işçilerin çıkışlarını hazırladılar ve bizlere imzalatmaya geldiler. Bundan önceki ihale bitiminde işçileri şu şekilde ikna ediyorlardı: “Eğer bunları imzalarsanız sizi bir dahaki dönemde tekrar işe alırız, başka firma alırsa size referans oluruz, aksi durumda bir daha bu işte çalışamazsınız!” deniyordu. Doğal olarak da arkadaşlar imzalamak zorunda kalıyordu. Bunu imzalamanın anlamı şu: işçiler tazminat dahil bütün haklarını almış sayılacaktı. Şimdi “ne oldu da imzalamadınız?” derseniz özelleştirme süreci yaşandığı için taşeron şirket bile devam edip etmeyeceğini bilmiyordu. Dolayısıyla artık işçilerin kaybedecek bir şeyi kalmamıştı. Sonuç olarak biz bu çıkışları imzalamadık ve hakkımızı yasal yollardan arayacağımızı söyledik. Şirket, kararlılığımızı görünce, para teklif etmeye başladı. En son 700 TL önerdi ve birkaç kişi haricinde kimse kabul etmedi. Onlar da “Artık mahkemede görüşelim.” deyip gözdağı vermeye çalıştılar. (Bu söz için sonradan bir hayli pişman oldular ama neyse) Bunun üzerine biz de “Birlikte hareket edelim, birlikte avukat tutup ortak dava açalım.” dedik. Arkadaşlarımızdan birisi “Benim tanıdığım bir avukat var, isterseniz akşam iş bitiminde toplantı yapalım.” dedi. Akşam biz toplantıda avukatı beklerken karşımızda Enerji-Sen Genel Başkanı Kamil Kartal'ı gördük. Kamil başkan mahkeme yoluyla bütün haklarımızı yasal faiziyle birlikte alabileceğimizi söyledi. En önemlisi örgütlü hareket edebilirsek bu şirketlerde kadrolu işçi olabileceğimizi söyledi, bir nevi bu bahsettikleri bizim için bulunmaz bir nimetti ve hiç düşünmeden üyelik sürecini tamamladık ve büyük bir mücadelenin temellerini atmış olduk.

Direniş BEDAŞ’ta nasıl başladı ve gelişti? Son süreci biraz özetleyebilir misiniz?

Üyelikleri tamamladıktan sonra taşeron şirketler kanalıyla BEDAŞ’ta yapılan yolsuzluklar için savcılığa suç duyurusunda bulunduk ve dava açıldı. (Bu arada çıkışları imzalamadığımız için sözleşmelerimizi feshedemediler ve çalışmaya devam ettik.) Tabii sadece dava açmayla kalmadık beş hafta boyunca her cuma BEDAŞ Genel Müdürlüğü önünde yapmış olduğumuz basın açıklamalarıyla, yapılan yolsuzlukları teşhir ettik. Bunun üzerine BEDAŞ iş kanununun 25. Maddesi’ni (Yöneticileri küçük düşürücü duruma düşürmek) gerekçe göstererek 22 arkadaşımızı işten çıkardı. Biz de “Onlar yoksa biz de yokuz.” dedik ve 15 Haziran’da direniş çadırımızı kurup direnişe başladık. Bunun üzerine biz dahil kimsenin beklemediği bir şey oldu ve 2 saat sonra “Bütün taleplerinizi kabul ediyoruz ve arkadaşları tekrar işe geri alıyoruz çadırınızı toplayın ve iş yerlerinize geri dönün.” dediler. Böylece 15-16 Haziran büyük işçi direnişlerinin yıl dönümünü bir zaferle taçlandırmış olduk.

Özelleştirmenin ertelenmesiyle birlikte işler yine taşerona kaldı ve dört aylık dönem pazarlık usulüyle tekrar ihaleye açıldı. Aynı ihalenin kazanmasıyla birlikte biz de işimize kaldığımız yerden devam ettik.

Bu dört aylık dönem bitti ve direniş büyümesin diye işçilerin yarısını Eylül’de diğer yarısını da Ekim ayında çıkardılar. Biz ilk işten çıkarmalar başladığında haftada bir gün bütün işçilerin iş bıraktığı eylemler gerçekleştirdik ve oyunlarını bozmuş olduk. Tabii ki sadece iş bırakmayla kalmadı, aynı zamanda bütün engellemelere rağmen BEDAŞ Genel Müdürlüğü önüne direniş çadırımızı kurduk ve tekrar direnişe başladık.

BEDAŞ’a karşı başlattığımız ikinci direnişimiz 25. gününde zaferle sonuçlandı. “Yeni şirket işbaşı yaptığı ilk günden itibaren tekrar sizinle çalışacağız.” dediler.

Bu arada yapmış olduğumuz suç duyuruları neticesinde Çalışma Bakanlığı müfettişleri inceleme başlattı ve bu iş yerlerinde muvazaalı (hileli) ihale olduğuna ve burada çalışan işçilerin ilk işbaşı yaptığı günden itibaren BEDAŞ’ın asıl işçisi olduğu yönünde karar verdi. BEDAŞ itiraza gitti, şu anda mahkeme devam etmekte.

Bizler inançlıyız, bu iş yerlerinde kadrolu işçi oluncaya kadar mücadeleye devam edeceğiz.

Son olarak eklemek istedikleriniz, işçi ve emekçilere mesajlarınız?

Biz işçi arkadaşlarımızla birlikte uzun ve zorlu bir yola çıktık. Aslında kolay olanı da yapabilirdik: mahkeme yoluyla tazminatlarımızı alıp kendimize başka bir iş bakabilirdik. Neticede hepimiz teknisyeniz; fakat biz zor olanı seçtik. Yaptığımız direnişler BEDAŞ için ilkti; fakat son olmayacak. Ta ki biz bu iş yerlerinde kadrolu, güvenceli bir iş hayatına kavuşana kadar.

İşçi ve emekçi dostlarımıza şunu söylemek isterim: Bizler sendikalı, örgütlü mücadelenin önemini bizzat yaşayarak gördük. Maalesef son zamanlarda ülkemizde bir korku imparatorluğu yaratıldı. İşçiler sendikalı olmaktan, direnmekten korkar hale geldi. Bizler korkmadık ve şimdiye kadar görmediğimiz kazanımlar elde ettik ve etmeye devam ediyoruz. “Yaşasın sınıf dayanışması!” diyoruz ve bütün dostlarımızı mücadelemize desteğe çağırıyoruz…

Çok teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim.

* Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ocak 2012 tarihli 27. sayısında yayınlanmıştır.