Metal Fabrikalarından Haberler - Şubat 2025

İnsanca bir yaşam için, devlet işçinin!
Merhaba yoldaşlar. Yeni yılın ilk ayında Türkiye’de bir felaket daha yaşandı. Bolu’da bir otelde çıkan yangında canlarımızı kaybettik. Kapitalist sistemde insan yaşamının hiçbir değeri olmadığını biz emekçiler çalışma koşullarımızdan zaten çok iyi biliyorduk. Yolsuzluğun, torpilin, rant ve rüşvetin devlet bürokrasisinin bir parçası olan ülkemizde, yaşamak da her gün ölümle burun buruna bir hayatta kalma mücadelesi adeta. Türkiye’de felaketler bitmiyor, her gün başka bir ihmal sonucu bir hiç uğruna insanların yaşamını yitirmesiyle sonuçlanacak cinayetlere gebe. Biz sendikalı işçiler olarak çalışma koşullarımızı işçi sağlığı ve güvenliği kurallarına uydurmak için fabrikalarımızın uzmanlar tarafından denetlenmesini zorunlu hale getiriyoruz. Böylece iş kazaları ve cinayetlerinin yaşanmaması için sendikalı iş yerlerinde ciddi önemler alınıyor. Örneğin bizim sendikamız olan Birleşik Metal-İş ile toplu sözleşmelere sendikanın İSG uzmanı tarafından denetlenme hakkı yazıyoruz. Yani çalışma alanlarımızı yalnızca patronun maaşlı çalışanı olan İSG uzmanı denetlemiyor, sendikamızın uzmanı da denetliyor. Ayrıca resmi bir uygulama olan İSG Kurulu’nda çalışan temsilcisi olarak atanacak kişinin patronun atayacağı herhangi bir beyaz yaka, amir değil sendikalı işçi arkadaşlarımızdan olmasını sağlıyoruz. Bu örnekler gösteriyor ki başına işçi denetimi koyabildiğimizde sermayenin insan düşmanı uygulamalarından kurtulabiliyoruz. Biz Türkiye’nin ezilenleri, emekçileri olarak iş yerine sendika getiren işçilerin ortaya koyduğu iradenin bir benzerini gösterir ve bir işçi devleti için mücadele edersek, istibdad rejiminden ve bu rejime muhalefet eder görünen kapitalist düzenin savunucusu diğer düzen partilerinden hesap sorabiliriz. O saatten sonra ülkemizde uyarı levhasız açık bırakılmış belediye çukuruna düşüp ölenler, belediyenin yıllarca görmezden geldiği elektrik kaçağının akımına kapılıp ölenler, bakanlık denetiminden rüşvetle geçer not alan yapıların depremde tepemize yıkılması ile ya da yangınlarda saatlerce mahsur kalıp ölenler olmayacaktır. Devlet bir gün biz işçilerin olduğunda, bu dünyayı insanca yaşanabilir hale getireceğiz. Biz devrimci işçiler bu mücadelenin en önünde yer alıyor, tüm emekçi halkı bu mücadeleyi bizle omuzlamaya davet ediyoruz. Katillerden hesabı emekçiler soracak! Fabrikalar, bankalar devletin, devlet işçinin!
Gebze’den metal işçisi bir kadın

Mücadelenin her türlüsüne hazır olalım!
Merhaba dostlar ve yoldaşlar. Bildiğiniz gibi devlet bir avuç yerli ve yabancı patronun çıkarları için milyonlarca emekçiyi pençesine alan, ismi konulmamış bir İMF programı yürütüyor. Orta Vadeli Program adıyla hayata geçirilen, işçi sınıfına kabarık bir fatura ve kazanılmış haklarına saldırılar içeren bu program, işsizliği de beraberinde getiriyor. İşçilere, kamu emekçilerine ve emeklilere yalan enflasyonun bile altında zamlar dayatılıyor ve açlık ücreti giderek normalleştiriliyor. Bir yandan da yüksek faiz ve devlet destekleri ile patronların istihdamı kısması ve yeri geldiğinde üretim diyeti yapabilmesine olanak tanınıyor. Cumhurbaşkanının yeterli bulduğu asgari ücret ortada. Memlekette emekçi halk sefa içinde yaşıyormuş gibi işçi maliyetinin çok yüksek olduğundan dem vuran patronlar işsizliği körükleyerek işçi sınıfının belini büküyor, yabancı firmalar işçiliğin daha ucuz olduğu memleketleri işaret ederek kepengi vurma tehditleri savuruyor. İşçi sınıfının üretimden gelen gücünün zayıflayacağı bir döneme girdiğimiz gerçek.
Yaklaşık 8 yıldır Türkiye’de faaliyet gösteren Çin sermayesine ait fabrikamızda tam da bu durumu yaşıyoruz. 4-5 aydır fabrikada üretimi durduran firma iki hattından birini kapattı, diğerini ise otomasyonu daha da arttıracak şekilde yenilemeye devam ediyor. Bunun sonucunda maalesef istihdamı yarı yarıya kısacaklarını geçtiğimiz aylarda sendikamıza bildirdiler. Üretimden gelen gücümüzün olmaması bu süreçte ne kadar elimizi zayıflatsa da toplu çıkışı en az zararla atlatabilmek adına karalar bağlamadık, başımız dik bir şekilde taleplerimizi bildirdik. Hücum etmenin elverişli olmadığı zamanlarda müdafaayı da hakkıyla yerine getirebilmek gerek. Bu anlayışla ve sendikalı olmamızın verdiği güçle çalışmadığımız tüm süre boyunca idari izin aldık ve ücretlerimizde hak kaybı yaşamadık. Toplu çıkış sürecinde ise gönüllü çıkış yapacak arkadaşlarımıza bir nebze olsa da yardımcı olması adına ısrarlı bir şekilde teşvik talebinde bulunduk ve aldık. Olası bir zorunlu çıkış sürecinin sendikayla istişare halinde yapılması için tavrımızı ortaya koyduk. Sendikamıza yönelecek herhangi bir art niyetli hamle ihtimaline karşı da gemileri yakmaktan ve gözü karartmaktan başka çare yok. 2025 yılına işgaller, grevler ve direnişler damgasını vuracak. Ancak fabrikalarda patronlar sadece sefalet dayatmayacak, istihdamı da kısacak. Kimisi devlete zarar gösterip işletmelerini kapatacak. Bunu yapanların birçoğu işçiye haklarını ödemeden kaçmaya bakacak. İşte o fabrikalarda gücümüz yettiğince haklarımızı savunmalı, kâr odaklı bu kara düzende her türlü saldırıya karşı hazırlıklı bir şekilde mevzilerimize sahip çıkmalıyız.
Tuzla HT Solar’dan bir işçi

Bizi bizden başka düşünen yok!
OYAK Renault'ta yılbaşında yapılan 15 günlük duruştan sonra üretim başladı. Proje çalışması tamamlanan Renault Duster projesi seri olarak üretim aşamasına geçti. Bir başka proje Clio 6'nın proje çalışmalarına başlandı. 2030 kadar yeni proje çalışmalarına devam edileceği söyleniyor. Renault Grubu projelerin çoğunu Türkiye'ye kaydırmaya devam ediyor. Nedeni ise diğer ülkelerdeki fabrikalara kıyasla bizim ülkemizde işçiliğin ucuz olması, daha fazla üretim sayısına ulaşılması, esnek ve güvencesiz olması! Fabrikaya yeni alınan işçileri sözleşmeli olarak alıp, sözleşmesi bittikten sonra tekrar sözleşmeli yapıyorlar. İş yükü de artmaya başladı. Birçok postada iki kişinin yapacağı işi tek kişi yapmaya başladı. Türk Metal sendikası bu konuda hiçbir şey söylemiyor. "Ülkemizde durumlar kötü, yapacak bir şey yok.” deyip geçiştiriyorlar.
Renault grubu her sene tüm fabrikalarda sözde çalışanların iş hayatını iyileştirmek için anket yapıyor. Renault grubu bu ankete önem verdiğinden dolayı da OYAK Renault yönetimi bu anketi ciddiye alıyor. UET şefleri anket doldurmadan önce toplantıda "Anketleri iyi doldurun yoksa bize proje gelmez sıkıntı yaşarız" diyerek baskı yapıyor. Anket her sene yapılıyor. Anketlerin kötü çıkmasına karşın iyi yönde hiçbir iyileştirme görmedik. OYAK Renault yönetiminin anketleri iyi çıkarmaya çalışması Renault Grubu'na kendini iyi gösterme çabasıdır.
Bizleri baskı altında tutmak için her yolu deniyorlar. Baskılara karşı göğüs gererek fabrikadaki sorunları çözmek için el birliğiyle mücadele etmeliyiz.
Bursa OYAK Renault’dan bir işçi

Ya ekmeğimiz, onurumuz için mücadele ya daha fazla zincir!
Merhaba yoldaşlar, İzmir Kemalpaşa’da bir metal fabrikasından herkese selamlar. Asgari ücret zammı sonrası fabrikamızda olanları sizlere de anlatmak istiyorum. Şu an bu mektubu yazdığım sıralarda zam oranlarımız hâlâ açıklanmadı.
Üstüne üstlük verecekleri üç kuruş zammı da şimdiden burnumuzdan getirmeye başladılar. Sanki zam değil, yüce gönüllerinden kopan sadaka verecekler. Çay molasına giriş çıkış saatlerimiz, yemeğe kaç saniye erken çıktığımız didik didik sorgulanıyor. “Sizi kameradan izliyoruz, şunu şunu yapıyorsunuz!” diye parmak sallıyorlar. Amaçları ölümü göstererek sıtmaya razı etmek, “fazlasını hak etmediğimiz” gerekçesiyle daha az zam vermek. Sendikalı olmadığımız için herhangi bir güvencemiz yok ve bütün kararlar patronun iki dudağı arasında. Şubat ayında yapılan devamsızlık için 4 gün ücret kesileceği gibi bir karar çıkarmışlar. Örgütlü olan taraf biz olmadığımız için ne karar alınırsa uymak durumundayız. Fakat bu saçmalıklar, patronun canı istediğinde önümüze koyulan kurallar, primlerimizle, maaşlarımızla tehdit edilmemiz… Tüm bu tehditlere biz ne kadar sabredeceğiz? Başka bir seçeneğimiz olmadığını görmeli ve ona göre hareket etmeliyiz. Ya gittikçe haklarımızın elimizden alınmasına seyirci kalacağız ya da ekmeğimiz, hakkımız ve daha fazlasını bir patronun iki dudağı arasına bırakmayacağız. Çünkü biz sessiz kaldıkça, ayağımıza bağlanan zincirin halkası artıyor. Artık başka çıkar yolumuz kalmadı yoldaşlar, ya ekmeğimiz ve onurumuz için mücadele edeceğiz ya da ayağımızdaki zincir günden güne artacak!
İzmir Kemalpaşa’dan metal işçisi bir kadın
Bu yazı Gerçek gazetesinin Şubat 2025 tarihli 185. sayısında yayınlanmıştır.