Metal fabrikalarından haberler - Ekim 2025

MESS’e karşı işgal grev direniş!
Merhaba Dostlar. Ben Dilovası Esitaş fabrikasından yazıyorum sizlere. Önümüzdeki günlerde MESS görüşmeleri başlayacak. 160 bin metal işçisini kapsayan MESS için taslaklar verildi. Verilen taslakları hepimiz gördük. Birleşik Metal %58.5'lik bir zam talep etti. Türk Metal'in açıkladığı taslağın ise işçilerin beklentisiyle alakası yoktu.
160 bin işçiyi kapsıyor dedik ama MESS’in sonucu hepimizi etkileyecek. O yüzden normal toplu iş sözleşmesi olarak görmemeliyiz. Hepimiz fabrikalarımızda ekonomik olarak ne hale geldiğimizi konuşuyoruz. Elimize geçen ücretin çoğu artan vergi dilimlerine gidiyor. Bir önceki seneyi bırakalım geçen ay alım gücümüzle bu ay arasında bile dağlar kadar fark var. TÜİK gerçekle alakası olmayan sözde enflasyon rakamları açıklıyor. Asıl rakamları gelip bize sorsunlar. Her gün artan fiyatlar karşısında ezildikçe eziliyoruz, zar zor yetiştirmeye çalıştığımız maaşlarla vergi öderken patronlar ne yapıyor? Dünya kadar vergi borçları silinip kârlarına kâr katıyorlar.
Birleşik Metal'in taslağında vergi diliminin %15'e sabitlenip kalanın patronlar tarafından ödenmesiyle ilgili bir maddesi var. Bundan dolayı bile Birleşik Metal'in taslağı ortak taslak olmalı ve tüm sendikalar tarafından sahip çıkılmalı. Hep birlikte kazanmak içinde mücadele etmeliyiz. 160 bin metal işçisinin kazanımları, işçi sınıfının kazanımları olacak.
Biliyoruz ki mücadeleyi bitirmek için grev yasaklarıyla gelecekler. Metal işçisi bu yasaklara alışkın. Nasıl ki 2025 yılını grev yasaklarını çöpe atarak ve o grevleri kazanarak başlattık, MESS’in getirecek olduğu yasakları da aynı şekilde ezip geçeceğiz. Çünkü biz işçilere hiçbir şey patronlar tarafından bahşedilmedi, altın tepside sunulmadı. Aldığımız her bir kuruşu mücadele ederek aldık. Yasakların karşısında, sermayenin karşısında örgütlülüğümüzle, birliğimizle aldık.
"İşgal grev direniş" sloganını omuz omuza meydanlarda hep birlikte söyleyerek mücadeleyi kazandık. MESS hepimizin savaşı ve verilecek mücadele tüm işçilerin mücadelesi olacaktır. Ayrı gayrı demeden birlik olarak mücadelemizi yükselteceğiz ve zafere ulaştıracağız.
Dilovası Esitaş’tan bir işçi

Patronların yalanlarına kanmayalım, birbirimize sahip çıkalım!
Merhaba yoldaşlar, ben İzmir Kemalpaşa’da çalışan metal işçisi bir kadınım. İzmir bir süredir belediye işçilerinin eylemleriyle gündemde. Ben de bu şehirde yaşayan bir işçi olarak sınıf kardeşlerimizin durumunu bu mektubu okuyanlara aktarmayı görev bildim. Eğer ki patronlar tarafından yazdırılan, çizdirilen haberleri okuduysanız onların yalanlarına kanmayın, işçinin gerçeğini öğrenin istedim. İzmir’de çoğu ilçe belediyesi işçileri çok uzun zamandır (en azı 3 ay, en fazlası 1 senedir) maaşlarını ve yan haklarını tam bir şekilde alamıyor. Ya maaşlar yarım ödeniyor ya diğer haklar verilmiyor. Aylardır süren bu duruma işçiler uyarı eylemleriyle yanıt verdi. Ama bıçağın kemiğe dayandığı; televizyonlardan, gazetelerden çöp yığınlarını görüp, belki de “bunlar da maaş beğenmiyor” diye düşündüğünüz durum, işçilerin en az 3 ay hiç maaş alamamasıyla başladı. Evet maaşını alamayan işçi çöp toplamadı, sokağı süpürmedi. Aylarca belediye önünde bağırıp sesini duyuramayan işçiler, çöpler dağ olup da sokakları fareler basınca hatırlanır oldu. İşçilere defalarca sözler verildi, “belediyenin elindeki arsalar satılınca maaşların ödeneceği” söylendi. Arsalar satıldı, işçiler yine maaş göremedi. Belediye başkanları, üç ay boyunca tek bir kuruş maaş vermediği işçi evine nasıl ekmek götürür, çocuklarına nasıl harçlık verir hiç düşündü mü? Şimdi bu tablonun oluşmasında suç çöp toplamayan işçide mi? Soruyorum size: hangimiz fabrikada aylarca maaş almadan çalışır? İşçilere yakıştırılan “kafasına vur ekmeğini al” tavrının yıkılması için üretimden gelen gücümüzü kullanmak yapacağımız en doğru şey. Ücretimizi alamıyorsak, sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar çalışıp iki tabak düzgün yemek yiyemiyorsak, insan yerine konmuyorsak tabii ki gücümüzü göstereceğiz. Biz memleketin içinde olduğu krizi yaratanlar değiliz. Bu kriz fabrikasıyla, belediyesiyle patronların krizi. Onların doymak bilmeyen kâr hırslarının krizi. Biz neden bunun bedelini ödeyelim? Bu yüzden işçi kardeşlerim, sokağımızdaki çöp toplanmadığında işçiye değil, onu o hâle getiren patrona yöneltelim öfkemizi. Zaten onlar oturdukları sırça köşklerde çöp sorunu yaşıyor değiller. Yine bütün derdi, sıkıntıyı çeken biziz. Çöpü toplamayan işçi de aynı mahallenin halkı, onun çocuğu da aynı sokakta oyun oynuyor. Halkın sağlığından bahsediliyorsa, o halkın içinde işçiler. O yüzden diyoruz ya hep derdimiz bir diye… Derdimizin bir olduğunu biliyorsak, çözümün de birlikten geçtiğini bilmeliyiz. Yarın biz işyerimizde bir mücadeleye girdiğimizde yanımızda patronlar değil, işçiler olacak. Ve o işçileri yanımıza çekecek öncü bilinç ise bizlerde!
İzmir’den metal işçisi bir kadın