Bize istibdadın kulu, piyasanın kölesi olmayı reddeden eğitim emekçileri lazım!
Türkiye’de eğitim sisteminin giderek çürüdüğünü söylersek son 20 yılda bu sistemin içinde öğrenci, öğretmen, akademisyen ya da veli olarak bir şekilde bulunmuş olan çok az kişi buna itiraz edebilir. OECD’nin ortaöğretimde öğrencilerin eğitimden elde ettikleri bilgi ve beceri düzeyini ölçen PİSA sıralamalarında Türkiye her alanda ortalamanın altında olmaya devam ediyor. Ama bu tür endekslere bakmaya gerek yok, her şey apaçık ortada. Öğretmenlerin yeni öğretmen meslek kanununa itirazları, bilhassa özel okul öğretmenlerinin “artık yeter” diyerek meydana inmesi sadece öğretmenlerin kendi özlük hakları ya da maaşlarıyla alakalı değil. Öğretmenler bu çürümeye isyan ediyor.
Son günlerde polisin, hakkını arayan özel okul öğretmenlerine yaptığı hukuk ve dahası insanlık dışı saldırı büyük tepki çekti. Süleyman Soylu’nun eylem yapan öğretmenleri terörist ilan etmesi kimseyi şaşırtmıyor artık. Öğretmenler ona en iyi şekilde cevaplarını verdiler. Soylu’nun “polis vatan hainlerine karşı mücadele ediyor” hikayesini kimse yutmuyor artık. Ama esas başka bir hikâye var bu olup bitende. Yıllardır atanamayan öğretmenler sorunu, eğitim sisteminin kanayan yarası. Peki atanamayan öğretmenler ne yapıyor nasıl geçiniyor? Büyük bir kısmı ücretli öğretmen olarak kamuda taşeron öğretmenlik ve özel okullarda yine asgari ücrete, kölelik koşullarında çalışıyorlar. Diğer büyük bir kısmı ise polis oluyor ve bilhassa da çevik kuvvete giriyor. Yani devlet öğretmeni öğretmene dövdürtüyor! İşte eğitim sistemindeki çürümenin ve yozlaşmanın vardığı sembolik bir doruk noktasıdır bu!
Eğitimde performans sistemini, özelleştirmeyi ve ticarileştirmeyi etkinlik, verimlilik ve kalite gibi kavramlarla savunan tüccar eğitimcilerin ülkeyi getirdiği yere bakar mısınız? Milletin kaynaklarını kullanarak yetişen öğretmenlerin atanmaması ve öğretmenlik yapamamasından daha verimsiz bir şey olabilir mi? Atanamayan öğretmenlerden özel okulda asgari ücrete 40 saat ders verenleri polis olanlara dövdürtmek, üstelik döven polise dövülen öğretmenin iki katından fazla maaş vermek nasıl bir kaynak tahsisi anlayışıdır? Baskıcı ve keyfi yönetimin yani istibdadın piyasacılıkla birleşmesinin kaçınılmaz sonucu: Eğitim sisteminin çöküşü ve devasa bir kaynak ve emek israfı!
AKP, istibdadın ve piyasacılığın bileşimi politikalarıyla eğitim sisteminde yarattığı sorunları daha fazla istibdadla ve daha fazla piyasacılıkla çözmeye girişiyor. Boğaziçi’nde büyük bir birikimin temsilcisi olan ve aralarında benim de öğrencisi olmaktan gurur duyduğum İzzettin Önder’in de bulunduğu 16 akademisyenin tasfiyesi KHK’larla başlayan tasfiye dalgasının kayyımlarla devam edeceğinin işareti. Ama burada sadece tasfiye yok. Kalanlara gözdağı var. Bu gözdağının amacı sadece susturmak değil. Akademisyeni ve üniversiteyi kuşatan istibdad piyasa kapısını açık tutuyor ve kalanları oraya doğru sürüyor. Kafanı eğ! Projeni yap! Para getir! Kariyer yap! Şu anda tüm yükseköğretim alanını bu furya kaplamış vaziyette. Bu politikanın ortaöğretimdeki karşılığı da öğretmenlerin önüne uydurma kariyer basamakları koyup, bunları bir tür performansa dayalı ücret sistemiyle destekleyen yeni öğretmen meslek kanunu. Bu şekilde eski eğitimci kadrosunu ve mülakat eleğinden kaçan öğretmenleri de bir tür havuç sopa politikasıyla zapturapt almaya çalışıyorlar.
Bu politikaların sonucunun ne olacağı belli değil mi? Yangını söndüreceğim diye ateşin üzerine benzin dökerseniz ne olacaksa aynısı olur. Eğitimde daha fazla istibdad ve piyasa, daha fazla israf, çürüme, kokuşma ve rezillik getirecektir. Şimdi Erdoğan’ın hakkını arayan eğitim emekçilerine yaptığı şu hakaretleri bir kez de bu tablo içinde düşünelim. Ne demişti Erdoğan: “Siz eğitim öğretim mimarı mısınız yoksa sokaklarda çapulcu olarak dolaşanlardan mısınız? Bize yavrularımızla haşır neşir olacak öğretmenler lazım, böyle caddelerde sokaklarda dolaşanlar değil." Siz eğitim tüccarları-müteahhitleri olarak eğitim sistemini yıktınız, eğitim emekçileri verdikleri mücadeleyle geleceği inşa eden mimarlardan olmayı seçiyorlar. Bize yavrularımız için bu milletin gençliği ve geleceği için direnen, mücadele eden eğitim emekçileri lazım, istibdada kul piyasaya köle olanlar değil!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Eylül 2022 tarihli 156. sayısında yayınlanmıştır.