Tekel İşçisi Nasıl Kazanır? - 13 (DİP Girişimi - 01-04-2010)
Söz ve Karar Tekel İşçisine!
1 Nisan tekrar buluşma günü olarak belirlenmişti. Büyük yürüyüşlerle gelmek istediniz. Örgütlendiniz, harekete geçtiniz ama olmadı. Engellendiniz! Ankara'ya geldiğiniz otobüsler şehir girişlerinde tutuldu. Kilometrelerce yürüdünüz, ne yapıp edip Sakarya'ya ulaştınız.
Gün boyu polis ablukasıyla boğuştunuz. En kritik zamanlarda gözler sendika yöneticilerini ararken, sizlere hep toplantı yapıldığı ve görüşmelerin sürdüğü söylendi. Sendika yöneticileri barikatları kınadılar. Yüzlerce işçi o barikatların arkasında Sakarya'ya girmeye çalışırken olmaları gereken yerde yani işçinin önünde değildiler. O barikatları kaldırmak için ciddi bir girişimde bulunmadılar.
İşçilerin komiteleşmesini baştan beri savunduk. Bunun ne kadar önemli olduğu tekrar ve tekrar ortaya çıkmaktadır. İşçilerin komitesi ne sendikaya alternatiftir, ne de sendikaya karşıdır. Azim ve fedakârlıkla direnişi bugüne getiren işçilerin mücadelenin ve kendilerinin geleceği üzerinde söz sahibi olabilmeleri içindir.
Bir komitenin varolması illerden gelirken yapılan harcamaların sendika tarafından karşılanmasını sağlayabilirdi. Polis barikatı karşısında direnirken sendikacıları beklemek yerine işçinin kendi karar organının olması bir çok şeyi değiştirir, birçok olumsuzluğun yaşanmasını önlerdi. AKP'nin önündeki ilk günden, Abdi İpekçi'den, Sakarya'ya, miting kürsüsüne kadar işçilerin tabandan verdiği kararların ne kadar önemli olduğunu ve mücadeleyi bugüne getirenin bu kararlar olduğunu biliyoruz.
Şimdi tekrar direnişin, mücadelenin simgesi olan Sakarya'dayız. Bugün dostların birbirini gördüğü anıların tazelendiği, sloganların atıldığı ve ertesi gün otobüslere binip geri dönüldüğü bir gün mü olacak? Yoksa mücadeleye kaldığı yerden devam mı edilecek? Sakarya yeniden direnişin merkezi mi olacak? Yine buna Tekel işçisi karar vermelidir.
Bunun için her ilden işçi temsilcileri toplanıp mücadelenin nasıl ve hangi yöntemlerle sürdürüleceğine dair kararlar almalıdır. Alınan karar sendikaya uygulatılmalıdır. Sendikalar üyesi olan işçi ve emekçiler için vardır. Tam tersi bir ilişki ve düşünce yanlıştır.
Kazanımlar mücadeleyle geldi, zafere mücadele götürecek
Tekel işçisinin mücadelesi kazanım elde ederek ilerledi. Önce bu dava tüm Türkiye'ye mal oldu. Sonra hükümetin geri adımları geldi. Tekel işçisi 4-C'ye direndi ve bu direnişin bir aşamasında on binlerce 4-C'linin koşullarında iyileştirmeler yapılmış oldu. Tekel direnişinin gücü Danıştay'ın kararında etkili oldu ve hükümetin süre dayatması ortadan kalktı. Şimdi tekrar Sakarya'da buluşurken mücadele hukuk alanında yeni bir meyve daha vermiş durumda.4-C maddesi Anayasa mahkemesinde!
4-C'lisi, 4-B'lisi, 50d'lisi, taşeronu ile tüm güvencesiz çalışanların gözü yine Tekel işçisinin üzerinde. Mücadele devam ederse, başta güvencesiz çalışanlar olmak üzere geniş kesimleri kapsamak ondan sonra da kazanmak mümkün. Ama hukuk mücadelesinin dolambaçlı yollarına, tuzaklarına dikkat etmek gerekiyor.
Tuzaklara dikkat!
İlk tuzak siyasi bir tuzaktır. Türkiye, hakim sınıfların bağrında yaşanan bir iç savaşla çalkalanıyor. Yargı bu iç savaşın muharebe alanlarından biri. Tekel işçisinin davasının Anayasa mahkemesine gelmiş olması Tekel işçisinin bu kavgaya yedeklenmesine vesile edilebilir. Tekel işçisi AKP ve MÜSİAD'ın karşısında dururken kendini CHP ve TÜSİAD'ın arkasında bulmamalıdır.
İkinci tuzak mahkeme kararını beklemektir. Umutları mahkemenin kararına bağlamanın, pasif biçimde beklemenin sonu hüsran olacaktır. Egemenlerin cephesindeki kavga emekçiler için kullanılabilecek çatlaklar yaratmaktadır. İşçi birlik oldukça ve mücadeleyi sürdürdükçe bu çatlaklardan yararlanarak haklarını daha kısa sürede alabilir.
Ama hiç unutmamalıyız. TÜSİAD ve MÜSİAD (ve onların siyasi temsilcileri) kendi arasında kavgaya tutuşmuş olsa da sınıfsal çıkarları ortaktır. Sendikasız, sigortasız, kuralsız, güvencesiz, taşeron çalışmaya dayalı bir sistem hepsinin ortak programıdır. Bir kez daha altını çizelim Tekel işçisi geri çekilir, kendi işini sonuçta sermayenin gücüne bağımlı olan yargıya bırakırsa adalet terazisinde paranın gücünün ağır basması kaçınılmaz olacaktır.
Sakarya mevzisi terk edilmemelidir!
-
Direniş komitesi mutlaka kurulmalı ve direnen işçinin sesini doğrudan karar mekanizmalarına taşımalıdır. Kritik durumlarda işçinin kararını ne pahasına olursa olsun hayata geçirmelidir.
-
Mücadelenin ateşi yeniden harlanmalıdır. Ankara boş bırakılmamalı. İşçilerin karar verdiği uygun yöntemlerle direnişin sürekliliği sağlanmalıdır.
-
Tekel direnişinin tüm işçi sınıfının mücadelesine ışık tuttuğu herkes tarafından görülüyor. Ancak tüm sınıfın sorunlarını tek başına Tekel işçisinin omuzlarına yüklemek olmaz. Mücadele eden diğer kesimler de Tekel işçisinin yanında kendi sembolik çadırlarını kurmalıdırlar.
-
Konfederasyonlar en son 26 Mayıs tarihinde grev yapacaklarını açıklayarak adeta topu taca atmıştı. 1 Nisan'dan 1 Mayıs'a oradan 26 Mayıs'a kadar uzanan süreçte topu tekrar sınıf mücadelesi sahasına çekmek bizlerin elindedir.
-
Sakarya yine direnişin merkezi yapılmalı ama tüm şehirlerde de Tekel işçisiyle, kamu emekçisi, özel sektör çalışanıyla, taşeron işçileri kol kola 1 Mayıs'ı ve ardından 26 Mayıs genel grevini örgütlemelidir. Tabanda öyle bir örgütlenme ve canlılık yaratılmalıdır ki 26 Mayıs'ın içini boşaltmayı düşünenler bu durumda hesap sorulacağını bilsinler.
-
Mücadeleye her an engel olan, önce genel greve karşı direnen, sonra içini boşaltan, en son üç ay öteye atan bugünkü Türk-İş yönetiminden hesap sormaya başlamak gerekir. Türk-İş'te olağanüstü genel kurul için çalışmaya başlamak, Türk-İş yönetimini Tekel işçisine daha fazla destek vermeye zorlayacaktır.
Tekel işçisi kazanacak!
Ayaklar baş olacak!
İşçi sınıfı kazanacak!