Taş atmaya 20 yıl, kurşuna beraat (01-10-2009)
Bu karar sadece yargılanan olayla ilgili bir hüküm değil; bundan sonra yaşanacak yargısız infazların önünü açacak bir karardır. Devlet, bir yandan hükümeti ile Kürt halkının haklarını tanıyacağına dair "açılım" vaatlerinde bulunuyor; bir yandan da yargısıyla burjuva hukukunda bile en temel insan hakkı olan yaşam hakkını Kürtlere çok görüyor. İşte resmi ideolojisi, "demokratik açılımı", askeri, yargısıyla T.C.'nin Kürt halkına ve onun haklarına verdiği değer. Bu ilk değil; yargı, 12 yaşında evinin önünde 13 kurşunla katledilen Uğur Kaymaz davasında da 4 polise beraat kararı vermişti.
Yargıtay, cinayete onay veren kararda silah kullanmada sınırın aşıldığını kabul ediyor ancak beraate, "bölgenin içinde bulunduğu şartları" gerekçe gösteriyor. Yani bu cinayet bölgede değil de, batı illerinden birinde işlense, Yargıtay'a göre suç oluşabilir. Suçun oluşmamasının nedeni o bölgenin şartları. Bu gerekçede hukuki dille gizlenen asıl sonucu okursak; Kürtlerin fazlaca bulunmadığı yerlerde çocuk öldürmek belki suç oluşturabilir ama Kürt halkının yaşadığı bölgede, hadi daha açık söyleyelim, Kürt çocuklarının öldürülmesinde bir sakınca yok! Bundan daha açık bir ayrımcılık örneği olabilir mi? Kürt halkı mıymış bu ayrımı yaratan, yoksa resmi kurumlarıyla bizzat T.C' nin kendisi mi? Oysa devletin gözünde hayatları bu kadar ucuz olan bu çocuklar panzere taş atmaları nedeniyle 20 yıl hapis cezasıyla yargılanıyor. Şimdi sormak gerekir; Kürt çocuklarının güvenlik güçlerince katledilmesinde gözetilen "bölgesel şartlar", bu çocuklar "taş atmak" suçundan yargılanırken neden gözetilmiyor? Bu çocukları taş atmaya yönelten, burjuva medyasının önümüze ısıtıp ısıtıp getirdiği gibi "çocukların kullanılması" olgusu mu, yoksa gerçekten bölgenin şartları mı? O şartlar da, öyle halkın durduk yere galeyana gelerek güvenlik güçlerine saldırması değil; bölgede yıllar boyu yüzlerce insanın faili meçhul cinayetlerle katledilmesi, kaybedilmesi, işkencelerden geçirilmesidir. Kürt çocukları için bu "bölgesel şartlar" belki ailelerinden birilerinin bir şekilde devletin zulmüne uğramış olmasıdır, belki çok sevdikleri bir yakınının "emniyete götürülüp bir daha hiç dönmemesi ve kaybedilmesidir", belki devletin resmi veya gayrı resmi görevlilerinin kendilerine bomba atarken suçüstü yakalanmalarıdır, belki de kendi yaşıtlarının gözlerinin önünde öldürülmesidir ve tüm bunların sorumlularının hiçbir cezaya mahkûm edilmemeleridir...
Bölgede yaşanan olayları televizyonlarda izlerken "kullanılan çocuklar" edebiyatına kapılmak vicdan rahatlatıcı olabilir. Ancak polise taş atan Kürt çocuklarının öfkesini bu şekilde anlamak mümkün değil. Bu çocuklar yaşadıkları her şeyin farkında ve T.C' nin hayatlarına biçtiği değerin de bilincindeler. Onların öfkelerine değil 20 yıl, 200 yıl ceza verilse de, bunun kaynağı kurutulmadan o taşlar çocukların ellerinden düşmeyecektir. Bu öfke de, çocuklara kurşun sıkanların kameralar önünde onlara göstermelik şeker, çikolata dağıtmalarıyla dindirilemez. Bu çocukların ellerindeki taşların kaderi Kürt halkının kaderine bağlıdır. Kürt halkının ayrı bir halk olarak ve bundan kaynaklanan kendi kaderini tayin hakkı da dâhil her türlü siyasi hakkının tanındığı adil, siyasi ve barışçıl bir çözüm ortamında bu çocuklar ellerindeki taşları seve seve bırakacaktır. Çünkü o zaman yaşam hakları da garanti altında olacaktır.