Sağlam durursak yol açık! (Gerçek - 11-09-2010)
Aradan sadece iki ay geçiyor. PKK 20 Eylül'e kadar ateşkes ilan edeceğini söylüyor. PKK önderlerinden Murat Karayılan bunu Öcalan'dan devletin talep ettiğini belirtiyor. Karayılan'ın doğru söylediği ortaya çıkıyor. Demek ki devlet Öcalan'la eskiden beri olduğu gibi görüşmekle yetinmemekte, artık pazarlık etmektedir! Devletin talebi üzerine ateşkesi yeniden ilan etmeye karar verdiyse, Öcalan'ın da elbette bir beklediği vardır. Yani AKP kanadı belirli tavizler vererek Kürtleri kazanmaya çalışıyor.
Birtakım aklı evveller tam "işte Erdoğan teröristlerle görüşüyor, suçüstü yakaladık!" naraları atmaya başlamışken, "ulusalcılar"ın güvendiği dağlara kar yağmaya başlıyor. Kılıçdaroğlu, "elbette görüşülür, ama AKP'nin çıkarları için değil" diye özetlenebilecek bir yaklaşım dile getiriyor. Naralar havada donuyor. Ardından, daha da vahim bir şey oluyor. CHP'nin eski başkanı Deniz Baykal Kürt sorunuyla ilgili olarak meclise gelen her yasada zehir hafiye tavrıyla AKP'nin Öcalan'ı affetme niyetini keşfederdi. Yeni başkan Kılıçdaroğlu memleketi Dersim'de (Tunceli'de) "genel af"fın belirli koşullarda mümkün olduğunu belirtiyor. Yani Öcalan'la sadece görüşmek mübah değildir, onu salıvermek de mümkündür! "Kılıçdaroğlu bütün bunları neden yapıyor?" diye sormak, Türkiye'nin içinde bulunduğu durumun anahtarını verecektir bize: Kürtleri (hem halkı hem hareketi) AKP'den uzaklaştırıp kendi yanına kazanmak için!
Demek ki, yıllardır ısrarla vurguladığımız burjuvazinin iç savaşı, ezilen Kürt halkına büyük avantajlar sağlıyor. Her iki kamp da, AKP de, CHP de, Kürtlere daha yakın olabilmek için açık arttırmaya girmiş durumdalar.
Peki sadece Kürtler için mi böyle bu? Sonuç olarak denebilir ki, Kürtler uzun yıllardır mücadele ediyor, bu coğrafyanın en önemli güçlerinden biri haline gelmişler, üstelik ortada yenilgiye uğramamış bir silahlı güç var. Tabii tavizler önerilecek. Ama tavizler Kürtlerle sınırlı değil ki! Son anayasa paketine bakın. Neden AKP göstermelik de olsa hem işçilere, hem de kamu emekçilerine belirli tavizler veriyor gibi davranıyor? Neden bütün varlığını borçlu olduğu 12 Eylül'e çatıp duruyor? Bunun da ötesinde neden 1 Mayıs'ı yasallaştırdı? İşçi sınıfı ve kamu emekçileri daha yeni yeni kıpırdanmaya başladı. Sol ise belki de tarihinin en zayıf döneminden geçiyor. Bütün bu adımların tek bir açıklaması var: Burjuvazinin öteki kampı ile mücadelesi içinde AKP, Kürtlerden olduğu gibi, işçi ve emekçilerden ve soldan mümkün olduğu kadar çok sayıda insanı kendi yanına çekmeye çalışıyor.
Burjuvazinin iç savaşının yarattığı çatlak, işçiler, emekçiler ve ezilenler için büyük fırsatlar yaratıyor. Ama bu çatlaktan yararlanmanın bir şartı var: İki kamptan bağımsız, kendi gücünü yaratmak. İki taraftan birine kapılanmamak. İki cepheye karşı üçüncü bir cephe olmak. Emek ve Özgürlük Cephesi'ni ve bunun seçimdeki ayağını oluşturmak. Mücadele eden işçiler ile mücadele eden Kürtleri birleştirmek.
Bu bize referandumda yapılacak seçimi de gösteriyor. İşçilerin ve ezilenlerin saflarında yer alanlar, burjuvazinin her iki kampından da uzak durmalıdır. Referandum bu iki kampın Türkiye'yi yönetmek iddiasıyla karşı karşıya geleceği genel seçimin genel provasıdır. Bugün "boykot" cephesine destek vermek, yarın AKP'den de, CHP'den de bağımsız bir Üçüncü Cephe'yi inşa etmek demektir.