Marmara "cephesi"nde yeni bir şey yok! (Ethem Yenice - 10-03-2010)
2004 senesinde kadın öğrencilerin satırlanmasıyla, 2005 yılında nü resim yaptıkları gerekçesiyle resim bölümü öğrencilerinin bıçaklanmasıyla gündeme gelen Marmara Üniversitesi, gündeme gelmediği dönemde de öğrenciler için huzurlu bir yer değil. Nasıl mı? Mesela bir öğrenci oruç tutmadığı için öldürülesiye dövülebiliyor, başka bir öğrenci telefonda ailesiyle Arapça konuşurken "reislerin" Kürtçe sanması nedeniyle komaya sokulabiliyor. "Genç Bakış" isimli programda islami anlayışı ucundan kıyısından eleştirmeye kalktığı için bıçaklanan öğrenciye destek eylemi yapanlar satırlanabiliyor. Günlük tacizler, sataşmalar, tartaklamalar ise cabası.
Bu ülkücü terörün sadece birkaç kampüsle sınırlı kaldığı da sanılmamalı. Marmara'nın çoğu kampüsünde borusunu öttüren ülkücüler, etkin olamadıkları kampüslere yerleşmek için de çok "kan döküyor". Tabii ki bu "teşkilatlanmanın" ana merkezleri Göztepe ve Anadolu Hisarı kampüsleri. Bu eğitim yılının başında puşi taktığından dolayı Anadolu Hisarı kampüsünde ülkücülerin saldırısına uğrayan bir Kürt gencine destek veren arkadaşlarına silahla (üstelik birkaç silahla) ateş ediliyor, sonuç ise desteğe gelen bütün öğrencilerin gözaltına alınması, polis tarafından tartaklanması oluyor.
"Burası kan gölüne döner"
Ülkücülerin bu kadar rahat hareket edebildikleri okulda yönetim yok mu diye sorulabilir. Yönetim var, ancak bu yönetim ülkücülerin tehditleriyle hizaya gelen bir yönetim. Bunun son örneği rektör başkanlığında toplanan öğrenci kulüpleri başkanları toplantısında yaşandı. Ülkücülerin son kurdukları "Türkçe Düşünce Kulübü"nün başkanı olan şahsiyet, "karşıt" görüşleri dövmek için çabalarken yaralanan ülküdaşlarını kastederek Rektör Necla Pür'e "Çok adamımız yaralandı, böyle giderse bu okulu kan gölüne çeviririz" diye rest çekebildi. O bu "tarihi sözleri" sarf ederken dışarıdakiler ise intikam sloganlarıyla reislerini gaza getirdi. Sonuç mu? Bu faşist kulüpler hala var, bu "öğrenciler" hala kantinlerdeki köşelerinde padişahlar gibi oturuyor.
"Yeni Hedefimiz Nişantaşı: İleri!"
"Marmaralı bozkurtların" senelerdir teşkilatlanmak için uğraştıkları kampüs ise İletişim ve Diş Hekimliği Fakültelerinin bulunduğu Nişantaşı Kampüsü. Bugün itibariyle burasını bir Göztepe Kampüsü yapamadılarsa da, "çok kan dökerek" burada da belli bir teşkilat oluşturdukları söylenebilir. Tabii ki Göztepe'deki ve Beşiktaş'taki "abilerinin" yoğun desteğiyle. Gerek satırlarla, gerek "derin bağlantılarla" sürekli bir kolları bu kampüste olan "abiler" ülkücü hareket için çok şey ifade ediyor. Bunu geçen sene İstanbul Üniversitesi'ne sürekli saldıran 50 yaşındaki reislerden de görebiliyoruz. Ülkücülerin bu bölgede palazlanmaya başlamasıyla İstanbul Ülkü Ocakları'nın Beşiktaş'a taşınması da bir tesadüf değil tabii ki. Bu taşınmadan sonra kısa aralıklarla Yıldız Teknik, Mimar Sinan ve Nişantaşı Kampüsüne saldırılar oldu. Beşiktaş'taki ÖğrenciEvi isimli kuruma giden bir İÜ öğrencisi satırlarla ölümün kıyısına getirildi. Beşiktaş'taki ocak yıprandığı için başka bir yere taşınırken, burada 1979'daki MHP itirafçısı Ömer Tanlak'ın bahsettiği tipte "Ülkü Evleri" oluşturuldu. Nişantaşı Kampüsü'ndeki teşkilatlanmayı en çok destekleyen de işte bu evlerdi. Nişantaşı'nda bu yöntemlerle azıcık palazlanan ülkücüler sol görüşlü öğrencilere saldırmaya başladı. Kurdukları pusularla birçok öğrenciyi yaralayan ülkücüler, taciz, küfür ve sataşmalarıyla okulu yaşanmaz bir hale soktular. Burada hızını alamadılar, İTÜ Maçka Kampüsü'ne giderek bir öğrenciyi bıçakladılar. Geri döndüler iletişim öğrencilerini yaraladılar. Sonuç ise hepsi hala "faaliyetlerine" devam ediyor.
Cami bombalamadan tuvalet yazılarına
Marmara ülkücüleri işi öyle bir noktaya getirdiler ki, gerçekten Marmara'ya bir cephe demenin hiçbir mübalağası yok. Marmara Üniversitesi artık sürekli tetikte olunan bir yer. Çünkü bu ülkücüler diğer üniversitelerdeki ülküdaşlarının aklına gelmeyecek şeyler yapıyor. Örneğin, bu hafta başı okula giden öğrenciler İletişim Fakültesi'nin tuvaletlerinde "Yaşasın Apo - Türklere Ölüm" sloganlarıyla karşılaştılar. Tuvaletlere bu tür yazılar yazarak okuldaki öğrencileri Kürt öğrencilere karşı galeyana getirmeye çalışan ülkücüler, ocaklarından kesinlikle birer madalya hak ediyorlar. Ülkeyi iç savaşa sürükleme çabalarının başlangıcı olan Maraş olaylarını da cami bombalayan abileri başlatmamış mıydı?
Bu büyük baskı ve şiddet teşkilatına karşı gelmeye çalışan öğrenciler ise yukarıda aktardığımız gibi sürekli saldırıya uğruyor. Bu saldırılara karşı eylem yapan öğrencilere soruşturma açılıyor. Hatta İstanbul'un başka bir semtindeki eyleme katıldığı gerekçesiyle hakkında soruşturma açılan öğrenciler, okulun önünde saldırıya uğradığı sırada hiçbir polis bunu görmüyor ne hikmetse!
2009'daki rakamları toplayarak yaş günlerini kutsayan, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethiyle egosunu tatmin eden bu zihniyet var oldukça üniversitelerde özgür eğitimden, özgürü bırakın bir eğitimden dahi söz edilemeyecektir.