"Açılım"a feminist makyaj (Işık Yüksel - 06-08-2010)
Toplantıya kimlerin hangi kriterler doğrultusunda çağrıldığı net değil ama TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, TOBB Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Aynur Bektaş, KAGİDER Başkanı Gülseren Onanç, Caroline Koç gibi sermayenin has temsilcilerinin yanı sıra Uçan Süpürge, Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği (KİH-YÇD), Van Kadın Derneği (VAKAD) gibi kadın örgütlerinin temsilcileri ve DİSK, Türk-İş, Memur-Sen'in temsilcileri de katıldı. Hükümeti temsilen ise işçi eylemlerine "gaz sıkıyoruz, su sıkıyoruz ama kurşun sıkmıyoruz" diyen İçişleri Bakanı Beşir Atalay, "eşcinsellik hastalıktır" diyen Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf ile birkaç milletvekili yer aldı. Erdoğan, "Açılım"ı Kürt kadınları bağlamında son noktasına taşıyan Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı'yı da yanına alsa, takımı tamamlamış olacaktı. Ama hakkını yememek lazım, Erdoğan da Halil Bakırcı'yı aratmayacak açıklamalar yapmaktan geri durmadı!
Bir dakika: İsrailli kadınlar mı dediniz?
Erdoğan'ın konuşması başından sonuna bugüne kadar izledikleri tüm politikalarını ve pratiklerini yadsıyan bir çerçevede, Kürt sorunu ve bazı başka alanlarda uzun erimli ve kararlı mücadeleler sonucu elde edilmiş kimi sınırlı kazanımları hükümetin adımları gibi sunma veya göstermelik bazı değişikliklere övgüler düzme biçimindeydi. Açılıma feminist makyaj yapma amacını taşıyan toplantı, Erdoğan'ın kadını yalnızca "anne" olarak gören zihniyetinin ürünü olarak sarf ettiği sözler nedeniyle, toplantıya katılan kadınların bir kısmının tepkisine yol açtı. Konuşmasının başında özellikle Arjantin'deki Mayıs Meydanı Anneleri'ne referans yapan Erdoğan'ın, bu konudaki ikiyüzlülüğü ise, kendisine Cumartesi Anneleri hatırlatıldığı anda "ne iş yaptıklarını bilmiyorum, Cumartesi anneleri birileri tarafından kullanılıyor" sözleri ile ortaya çıktı. Mayıs Meydanı ve Cumartesi Anneleri arasındaki çelişkili yaklaşımını bir yana bırakalım, ne iş yaptıklarını bilmiyorsa, birileri tarafından kullanıldıkları sonucuna nerden ulaşıyor? Cumartesi Anneleri'nin sesini, 15 yıldır hâlâ duymayan Erdoğan, davulun sesi uzaktan hoş gelir hesabı, dünyanın geri kalanında annelerin savaşları bitirmek için çocuklarına "nasıl sahip çıktıklarını" ve başarılı olduklarını anlatıyor. Onlar yaptıysa "benim ülkemin kadınları da bunu başaracaklardır" diyor. Verdiği örneklerden hadi Arjantin'i, İrlanda'yı anladık da İsrail'in kadınlarının, annelerinin başarısının ne olduğunu açıklarsa, biz de bilgilenmiş oluruz.
"Bizim kadınımız sığınmaz"
Açılımın kadınlarla ilgili farklı boyutları üzerine ifade ettiği her bir görüş kendi içinde farklı bir cinsiyetçilik barındırdığı için ayrıca ele alınmayı hak etse de, elbette tek bir yazının sınırları içinde hepsini değerlendirmek mümkün değil. Ancak toplantıya katılan kadınların toplantı sonrasında yaptıkları yorumlar ve konumlanışlarına geçmeden önce, açılımdan büyük oranda bağımsız olan iki farklı konuda Erdoğan'ın yaptığı açıklamalara kısaca değinelim. İlk olarak Erdoğan, kadın ve erkeğin farklı olduğunu ve kadın-erkek eşitliğine inanmadığını, fırsat eşitliğine inandığını söyledi ve bu görüşü muhafazakâr demokrat oluşlarıyla gerekçelendirerek halkın kendilerine bu yüzden oy verdiğini ileri sürdü. Soyut bir eşitlik talebinin yetersizliği ve kadınlar lehine pozitif ayrımcılık talebinin önemi bir yana, 2009 yılında mecliste kurulan Kadın-Erkek Eşitliği Komisyonu'nun sonradan Fırsat Eşitliği Komisyonu olarak değiştirilme nedenini de anlamış olduk! İkinci nokta ise, sığınma evleri konusunda yaptığı açıklamaydı. Sığınma evlerinin sayısının azlığı, var olanların olanaklarının yetersizliği, devletin bu ihtiyaç doğrultusunda bütçe ayırmaması gibi konuların lafını bile etmeden "sığınma" kelimesinden duyduğu rahatsızlığı (!) dile getirdi. Neden? Çünkü "sığınma" kelimesi "şık" değil, çünkü "bizim kadınımız sığınmaz" da ondan.
Burjuva feminizminin sefaleti
Dolmabahçe'deki toplantıya katılan kadınların bazıları toplantı sonrasında yaptıkları değerlendirmelerde Erdoğan'ın her şeyi ben bilirim havasında olduğunu ve hiçbir öneriyi kabul etmediğini, her türlü eleştiriyi reddettiğini söylediler. Tabii bu tür yorumlar sermayenin temsilcilerinden gelmedi. Onlar toplantıdan Erdoğan'ın "samimiyeti"nden gözleri kamaşmış gibi görünerek ve memnuniyetlerini, bu sürece destek olmaya devam edeceklerini dile getirerek ayrıldılar. Bol bol da siyasi istikrarın önemi, toplumsal gerilimin zararları, bölgede yatırımların artması için işverenin teşvik edilmesi gibi vurgular yaptılar.
Bu değerlendirmelerle ilgili olarak bir nokta özellikle dikkat çekiyor: Sermayenin temsilcilerinin yorumlarına bakılırsa toplantıdan beklentileri ile toplantının kendisi arasında bir açı yok. Ancak aynı şeyi Uçan Süpürge, KİH-YÇD gibi kadın örgütleri için söylemek mümkün değil. Onların yaptığı yorumlar tam bir hayal kırıklığı yaşadıklarını gösteriyor. Uçan Süpürge adına Halime Güner'in Bianet'te yayınlanan yazısında bu hayal kırıklığı bakın hangi sözlerle ifadesini buluyor: "Bu sürecin de kadınları dışarıda bırakarak çözülmesinin mümkün olmadığını Başbakan'dan duymak o an orada sanırım hepimize iyi geldi. Bunun doğru bir toplantı olduğu duygusu verdi. ... Olumlu mesajlarla başlayan, umut vadeden bu toplantı, mutsuzluk ve hayal kırıklığı içinde sona erdi." Kadınların eşitlikçi, demokratik bir toplum düzeninin kurulması ve korunması sürecine özgür bireyler ve eşit yurttaşlar olarak katılmalarını destekleme amacını faaliyetinin ana eksenine oturtan Kadının İnsan Hakları - Yeni Çözümler Derneği'nin Başkanı Pınar İlkkaracan ise "Demokratik açılımın ilerletilmesi gerekiyordu, bu umutla o toplantıya gittik ama bu kadarını beklemiyordum. Başbakan tüm taleplere 'hayır' diyor. Ama biz kararlıyız taleplerimizi söylemeye devam edeceğiz ve ısrarcıyız." diye konuştu.
Hem Erdoğan'ın basına açık yaptığı konuşmanın hem de toplantı sonrasında yine basına yansıyan ifadelerinin bizim için ise şaşırtıcı bir yanı yok. Ama yukarıda sadece birkaç örneğine yer verdiğimiz Uçan Süpürge, Kadının İnsan Hakları - Yeni Çözümler Derneği gibi kurumların temsilcilerinin bu toplantıya umutla gelmelerinin de, ne yazık ki, şaşırtıcı bir yanı yok. Çünkü bu tablo, aslında feminizmin hâkim kanadının 1990'ların başından itibaren düzen içi bir kanala kayışının, kurumsallaşma, projecilik, lobicilik gibi biçimler altında düzenin bir parçası haline gelişinin ve giderek burjuvalaşmasının bir ifadesidir. Toplantıya katılan kadınların yaptığı değerlendirmelerin arka planında da bu eğilim yatmaktadır. Bu eğilim konusunda kapsamlı bir değerlendirme için Devrimci Marksizm dergisinin 4. sayısında yer alan "Türkiye'de kadın hareketinin krizi" isimli yazımıza başvurulabilir.
18 Temmuz toplantısındaki kadın örgütlerinin temsilcilerinin açıklamaları bu genel eğilime işaret etmenin yanında hakim sınıfların bağrında yaşanan ve burjuvazinin iç savaşı olarak tanımladığımız kamplaşma açısından da önemli. Yazının başında da ifade ettiğimiz gibi toplantıya kimlerin çağrıldığının ve kimlerin katıldığının tam listesi açıklanmadı. Ancak Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği gibi Kemalizm'in hakim olduğu kuruluşların kadın temsilcileri çağrılmamıştı. Zaten Cumhuriyet mitinglerinin örgütleyicileri arasında en ön saflarda yer alan bu tür kadın örgütlerinin temsilcilerinden "açılım"ın kendisinin ya da Dolmabahçe toplantısının destek görmesi mümkün değil. Ama kadın hareketinin diğer kanadını, arada bir yaptığı üç çocuk nasihati gibi çıkışlarla kızdırsa da, solun liberal kesimlerini etkisi altına alan ikiyüzlü demokrasi söylemi ile kendi yanına çekme potansiyeli var ve hükümet de bunu sonuna kadar kullanmaya çalışıyor. Erdoğan'ın sarf ettiği tüm sözlerin ardından bile "bu toplantının başbakan tarafından tekrar değerlendirilmesini umuyorum", "biz yine de kararlıyız, taleplerimizi iletmeye devam edeceğiz" gibi açıklamalarla beklentilerini dile getiren örgütler, sadece düzenle adım adım daha fazla bütünleşmekle kalmayacak, burjuvazinin iç savaşında AKP öncülüğündeki İslamcı burjuvazi kanadına güç taşımış olacaklardır.
Çözüm dışarıda
18 Temmuz günü Dolmabahçe'de, kadınların Kürt sorununun çözümü konusunda taleplerini dile getirmek isteyen, başka bir kesim daha vardı. Ancak onlar salonun içinde değil, kapının önünde, polisin kurduğu barikatın diğer tarafında yer alıyordu. Hemen her hafta İstanbul'da farklı bir merkezi noktada kadınların sesini duyurmak, taleplerini dile getirmek, operasyonları protesto etmek için bir araya gelerek "barış noktası" kuran Barış için Kadın Girişimi üyesi kadınlar, 18 Temmuz günü de "barış noktası"nı Dolmabahçe Sarayı önünde oluşturdu. Başbakanlık Ofisi'nin önüne doğru yürümelerine polis izin vermeyince oturma eylemi yaparak sloganlarını daha yüksek sesle haykıran kadınlar, seslerini içeridekilere duyurmaya çalıştılar. Kürt sorununun çözümü için rol oynayabilecek kadınlar kapının içinde değil, dışındaydı. Ve asıl umut Kürt kadınlarının sloganları ile emekçi kadınların sloganlarının buluştuğu mücadele alanlarında yeşerecektir.