Özerk demokratik ODTÜ'nün bağrından yükselen Özgür Emekçiler Üniversitesi

ODTÜ'de Mert ve Barış, üniversite mücadele tarihine geçecek son derece önemli bir direniş gerçekleştiriyorlar. Önce ODTÜ'de hayatı durduran bir greve öncülük ettiler. Şimdi de ODTÜ rektörlüğünün işten atarak intikam alma çabasına geceli gündüzlü çadır direnişiyle cevap veriyorlar. Bu direnişin en önemli yanı üniversitelerde özgürlüğe dair ne varsa bunları savunmanın yolunun sınıf mücadelesinden geçtiğini göstermesidir.

Son 6-7 yıldır bu gerçeği defalarca kanıtlayan mücadeleler yaşıyoruz. 2008-2009 asistan mücadelesinin işgalli, iş bırakmalı, yürüyüşlü, çadırlı eylemleri (anti50d diye nam salmıştı), İzmir'de asistan doktorların grevleri, İTÜ maden fakültesi işgali ve şimdi de ODTÜ grevi ve çadır direnişi... Bunların her birinde sınıf mücadelesinin yöntemleri kullanıldı. Talepler sınıfsaldı. Öğrencilerin başını çektiği maden fakültesi işgalinde bile taleplerden biri İTÜ'de taşeronun kaldırılmasıydı. Bu mücadelelerin bir başka özelliği de protesto ile sınırlı kalmayıp kazanımlar elde etmesiydi. Bu eylemlerden asistan doktorlar hariç hepsinin içerisinde aktif ve öncü rol oynayan bir siyasal anlayışın parçası olma gururunu yaşıyorum Mert Kükrer yoldaşla birlikte.

Üniversitede sınıf mücadelesini gündeme getiren ve yürüten bu siyasal anlayış birden oluşmadı tabii. Temelinde bilinçli ve sürekli bir emek var. Mert Kükrer yoldaşı ele alalım. Proletarya partisi saflarında devrimci Marksizm tedrisatından geçti. Ama bizde bu tedrisat politekniktir. Yani pratikle teori iç içedir. Yoldaşla birlikte öğrencilik dönemimizde Özgür Emekçiler Üniversitesi perspektifini yılmadan savunduk. Özerk demokratik üniversite genel kabulünün karşısında sekterler gibi görünmekten yılmadık. Çünkü savunduğumuz çizgi üniversitenin gerçekleriyle örtüşüyordu. Üniversiteyi aydınlanma vahası, bir fildişi kule olarak gören dar anlayışa karşı mücadele ederken bir yandan da üniversitelerin kapısına "bu işyerinde grev vardır" pankartları astık.

Zaman zaman öyle görenler olabilir ama biz sekter değiliz. Sadece doğru olanda biraz fazla ısrarcıyız. Belki bazı "akademisyen" ortamlarında yalnız kalmış olabiliriz. Bazı "hoca"ları ikna etmekte güçlük çekebiliriz. Ama üniversitenin emekçileri hiç yalnız bırakmadı, bırakmıyor bizleri. Doğru yolda olduğumuzu da buradan anlıyoruz. ODTÜ'deki mücadelenin de mutlaka kazanacağını biliyoruz. Bu kadar emek asla boşa gitmez. Bu irade hiçbir koşulda yenilmez.

Mert, sınıf mücadelesinin stajını Tekel çadırlarında yaptı. Gece gündüz direnişe destek verip Tekel direnişi nasıl kazanır diye çabalarken bir yandan da yüksek lisans ödevlerini yaptığını hatırlıyorum. Tabure üstünde, içmekten değil faaliyete koşmaktan sızanlardandı. Togo ayakkabı, Ankara Üniversitesi yemekhane direnişi, Yatağan eylemleri ve sınıf mücadelesi nerede veriliyorsa oradaydı. Ankara'da onun uğramadığı bir direniş çadırı olamazdı. İşçilere bireysel kurtuluş arayışlarına karşı birlik ve mücadele bilincini, toplumsal kurtuluş idealini aşıladı. Ya işimden olursam diyen işçiye esas mücadele etmezsen işinden olursun dedi.  300 bin liralık borç senedi altında olduğu halde, başkaları basın açıklamasına bile gelmeye çekinirken mücadelenin en önüne atıldı. Sonunda ODTÜ'de bir grevin öncü kadrosunda yer aldı, bedelini ödedi, kendi çadırını kurdu. Bu yazı yazıldığı sırada 12 gündür bu çadırda ODTÜ emekçisi Barış Çelik'le omuz omuza direniyor yoldaşım. Bir akademisyen için ne kadar sıra dışı, bir insan için ne kadar meşakkatli, bir sınıf devrimcisi için ne kadar gururlu...

İşte böyle yükseliyor Özgür Emekçiler Üniversitesi, kendi işine kimseyi karıştırmayan özerkliğin kalesi, demokrasi abidesi ODTÜ'nün bağrında, rektörlüğün kapısına açılmış bir emekçi direnişinin çadırında... 

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Temmuz 2015 tarihli 69. sayısında yayınlanmıştır.