Metal Fabrikalarından Haberler - Aralık 2018
''Metal Fabrikalarından Haberler'' köşesinde, metal sektöründe çalışan işçi arkadaşlarımızın fabrikadaki deneyim ve mücadelelerini aktarmaya devam ediyoruz.
Şimdi değilse ne zaman? - Tuzla Ht Solar fabrikasından bir metal işçisi
Merhaba arkadaşlar.
Ben Tuzla Serbest Bölge de bulunan Ht Solar fabrikasında çalışan bir işçiyim. Ekonomik krizin nasıl bir işsizlik yarattığı herkesin malumudur. Buna yükselen enflasyonuda katarsak eğer aldığımız maaşlar bizi işsiz arkadaşlarımızdan farklı bir statüye yerleştirmiyor. O halde işten atılan arkadaşlarımızda, hala çalışmakta olup ama işini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalan arkadaşlarımızında birlikte mücadele etmesi büyük önem taşıyor.
Lakin biz işçiler açısından her koşulun aleyhimize olan böyle bir dönemden önce fabrikamıza sendikamızı sokmuştuk. Şuan ise patronların yarattığı bu krizin bedelini ödememek için sendikamıza daha fazla sahip çıkıyoruz. Ama sendikamıza sahip çıkmak tek başına yetmiyor aynı zamanda bizden bedelini ödetmek istedikleri bu ekonomik krizin siyasi saldırılarınıda sınıf bilincine sahip işçiler olarak kavramalı ve bu krizin tek sebebinin patronlar olduğunu bilip onları koruyanlarında patron partileri olduğunu unutmamalıyız. En yakın zamanda BES (Bireysel Emeklilik Sigortası)’i zorunlu hale getirmek için iktidarın nasıl çabaladığını ve alınterimizi patronlara nasıl peşkeş çekmek istediklerine şahit olduk. Bu saldırının yanında aynı zamanda ve çok uzun süredir Kıdem tazminatının fona devredilmesi için ellerinden gelen herşeyi yapmaya çalıştıklarını da gördük ve daha fazlasını da göreceğiz.
Patronların ve onların çıkarlarını koruyan bu düzende geleceğimizi kurtarmak için örgütlenmenin, sendikalaşmanın ve bilinçlenmenin şimdi tam zamanıdır. Şimdi değilse ne zaman? Bu düzende işini kaybetme korkusuyla “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” demek işimizi patronlara, geleceğimizi de onların kirli siyasi çıkarlarına yem etmektir.
İşten çıkartmak yasaklansın - Gebze’den bir metal işçisi
Ben Tuzla Deri Organize Sanayi' de bulunan bir metal fabrikasında çalışmaktaydım. Bundan kısa bir süre önce, ekonomik kriz ve küçülme bahane edilerek yönetim tarafından işime son verildi. Bu durum sadece benim değil fabrikada çalışan bir çok arkadaşımın da başına geldi. Bu durum ile karşı karşıya kalan tek fabrika biz değiliz. İrili, ufaklı bir çok işyerinde emekçiler işten atmalar ve işten atılma tehditleri ile karşı karşıya kalıyor.
Patronların tüm bahaneleri yalandır. Bizlerin işten atılması kendi kârlarını korumak içindir. Üretim rekorları, kâr rekorları kırarken işçiye zam yapmayanlar, bugün kriz var diyerek işçi çıkarıyorlar. Dostlar patronların krizden çıkış programları bellidir; işten atma, sendikasız, güvencesiz çalıştırma, uzun çalışma saatlerine karşı düşük ücretler gibi. Onların programında bunlar var. Bizler ise bunlara karşı, ister sendikalı ister sendikasız olalım, örgütlenmeli ve birlikte mücadele etmeliyiz. Patronlar kârlarını korumak için işçi mi çıkarıyorlar, bunu ona maliyetli hale getirmeli, kârlı olmaktan çıkarmalıyız. Sadece toplu değil bireysel çıkarmalara karşıda mücadele etmek gereklidir. Bugün bir kaç arkadaşımızın atılması, yarın gelecek olan daha büyük bir toplu çıkarmanın habercisi olabilir.
Önce fabrikamızda, işyerimizde birlikte çalıştığımız arkadaşlarımıza kenetlenmeli daha sonra bu mücadeleyi işyerimizden dışarı çıkarıp, tüm sınıf kardeşlerimizle birlikte büyütmeliyiz.
Onlar daha az kâr etsin, biz işimizden, ekmeğimizden vazgeçmiyoruz.
Midal Kablo’da her türlü haksızlık ve baskıya karşı sonunda biz kazandık! - Bozüyük’ten bir metal işçisi
Merhabalar, biz anayasal hakkımızı kullanarak sendikalaştığımız için 30.03.2016 tarihinde Bozüyük organize sanayi bölgesinde faaliyet gösteren Midal Kablo tarafından işten çıkartıldık. Üstüne işsizlik maaşı almamamız için Midal Kablo genel müdürü Yalın Zeybek, çıkışları 22 kodu ile SGK’ya bildirdi. Anayasanın 51. Maddesi uyarınca işçi sendika seçmekte özgürdür. Biz de fabrikanın önünde direnişe geçtik. Patron bizi haksız yere işten attığı gibi jandarmayı çağırarak bizi gözaltına aldırttı. Ancak mücadelemizin ve hakkımızın peşini bırakmadık.
45 arkadaşımla birlikte DİSK Birleşik Metal-İş sendikamız ve avukatımızla Bozüyük asliye hukuk mahkemesinde Midal Kablo’ya dava açtık 3 yıl süren dava 02.11.2018 günü Bursa istinaf mahkemesi davayı karara bağlayıp işe iade istemimizi ve işverenin sendikal sebeplerle işten çıkarma yaptığına hükmetti. Midal Kablo’nun 45 kişi için kişi başına 12 brüt 4 net maaş tazminat ve geriye dönük işsizlik maaşı almamıza karar verdi. Emekçinin gücü sermayeyi yine yendi ve hep yenecektir. Sendika hakkımız engellenemez.
Emekçi kadınlar olarak her zaman en önde olmalıyız - Arçelik Çerkezköy televizyon fabrikasından bir işçi
Metal işçisi olarak bir ay boyunca canımızı dişimize katıp saatlerce emek harcayıp aldığımız maaş artan enflasyon ve zamlar nedeniyle bir günde elimizden, cebimizden eriyip gidiyor. Faturaları, pazarı, kirayı ucu ucuna yetiştiriyoruz. Yetmiyor birde benimde aynı durumda olan sözleşmeli arkadaşlarım Kasım ayının sonunda sözleşmelerinin süresi dolduğu için işten çıkartılacaklar. İşsizlik ile baş başa kalacaklar. Bu işçi arkadaşlarımın çoğu da kadın işçiler. Aynı sistemde hayat kavgasında kendimiz için, çocuklarımız için, eşimiz için daha güzel günler görebilmek için beraber emek harcadığımız işçi arkadaşlarım zor şartlarda iş arayacak ve geçimini minimum düzeyde sağlamaya çalışacak. Geçim sıkıntısının yükünü en çok da kadın işçi arkadaşlarım omuzlayacak. Kadın işçilerin omuzlayacağı onca yükün arasında birde işten çıkarılma ve çıkarıldıktan sonra nasıl geçineceğiz korkusu var. Kadınların sosyal hayattan dışlandığı, bir çok işyerinde ve yaşadığı çevrede tacize, tecavüze uğradığı, her gün eşi, kardeşi, arkadaşı veya bir yakını tarafından çeşitli bahaneler öne sürülerek öldürülen milyonlarca kadının yaşadığı zor durumlar da eklenecek bu duruma. Devrimci İşçi Partisi’nin de her zaman belirtmiş olduğu gibi, emekçi kadınlar olarak her zaman en önde olmalıyız! Örgütlenmeliyiz. Bu iğrenç düzeni değiştirmek için başka bir çıkar yolumuz yok.
Sermayeden de sendikadan da hesap soralım! - Arçelik Çerkezköy çamaşır kurutma fabrikasından bir işçi
Tekirdağ Çerkezköy’de bulunan Arçelik çamaşır kurutma fabrikasında çalışıyordum. Çalışıyordum diyorum çünkü benimle birlikte en az 60 işçi kardeşimi sözleşme süremizin dolduğu gerekçesi ile işten çıkardılar. 4 aylık kısmi süreli iş sözleşmesi ile işe başlamıştık. İşe başladığımız ilk günde dahil olmak üzere bize sürekli olarak “işinize sahip çıkarsanız sizde kadroya girebilirsiniz” yalanını söylediler. 4 ay boyunca her işçi arkadaşım gibi bende durmadan çalıştım. Bant usulü seri bir iş olduğu için günde ortalama 1250 adet kurutma makinesi yapıyorduk. Hastalandığımız, ayakta dahi zor durduğumuz zamanlarda belki kadroya alırlar diye işe geldik. Yeri geldi tuvalete yahut suya gittiğimiz zaman bile azar işittik. Sustuk. Kadrodan sonra görüşürüz dedik sinirle. Ama tabi ki bunların hepsi kadroya geçme inancımız yüzündendi. Hepsi bireysel çıkışlardı. Sadece kendimizi kurtarma hareketleriydi. Bu durum o kadar net ki, biz bize sahip çıkmadığımız için sendika bile bize sahip çıkmadı. Eğer sendikaya üye olmakla yetinmeyip, denetleyip sahip çıksaydık bugün işimizin başında kadrolu olarak çalışıyor bulacaktık kendimizi. Ancak böyle yapmadığımız için bırakın biz sözleşmelilerin iş güvencesini, bugünlerde aynı fabrikaya bağlı motor bölümünde ki kadrolu işçilerin bile çıkış haberlerini almaya başladık. Kasım ayının ortalarında bizimde bağlı bulunduğumuz Türk Metal Çerkezköy şubesinin genel kurulu yapıldı. Şubenin facebook sayfasında yer alan habere göre kurulda sendika genel başkanı Pevrul Kavlak: “Krizin bedelini sadece işçiden çıkarmayın” demiş. Propaganda için açılan bu sayfada bile söylenen habere bakın! “sadece işçiden çıkarmayın.” Yani diyor ki genel başkan: “krizin bedelini hem işçiden hem de patrondan çıkartın.” Neden bizden çıkartacaklar peki? İşçi kardeşlerim, bizim daha verecek neyimiz kaldı? Sermayeden de sendikadan da hesap soralım!
Kriz onların mücadele bizimdir! - Manisa’dan bir metal işçisi
Son günlerde haber bültenlerinde hükümetin krizle mücadele etme yöntemi olarak soğan depolarına baskın düzenlemesini izliyoruz. İşçiler olarak bu haberleri izledikçe krizle mücadele ediliyor diye hissetmiyoruz. Sadece gülüyoruz.
Hükümet ekonomik krizle mücadele etmiyor, mücadele edermiş gibi yapıyor. Bizlerden bu yalana kanmamızı bekliyor. Aslında onlara kalsa memlekette krizde yok.
Bizler içinse durum hükümetin oynadığı tiyatrolardan çok daha vahim. Ekonomik krizin derinleştiği her gün bir başka arkadaşımız ya da toplu halde arkadaşlarımız işlerinden oluyor. Maaşlarımız olduğu yerde dururken erimeye devam ediyor. Patronların cepleri ise gün gün dolmaya devam ediyor. Patronlar karlarından zarar ediyorlar. Bizler ise zaten geçinmekte bile zorlandığımız maaşlarımızın yok oluşunu izliyoruz.
Bu gidişe dur demek için artık kendimize bir yol haritası belirlemek zorundayız. Yol haritasının adı baştan belli: işletmelerdeki işçiler bir araya gelerek mücadeleye atılmak. Yol haritasının ilk durağı olarak ücretlerimize, erimeyi engelleyecek ara zamlar talep etmeliyiz. Madem ki enflasyon hızla fırladı, bizim ücretlerimiz daha fazla bunun altında kalmamalıdır.
Yol haritasının diğer basamağı olarak işten çıkarmalara karşı durmalıyız. Bir arkadaşımızın bile kriz bahane edilerek başka başka sebeplerle işten çıkarılmasına karşı çıkmalıyız.
Bunlar sadece ilk anda aklımızı gelen acil önlemler olmalı. Ama bu önlemleri tek başımıza alamayız. Bu önlemleri almak için sendikalarımıza ihtiyacımız var. O yüzden ilk önce sendikalarımıza üye olmalı, fabrikalarımızdaki diğer arkadaşlarımızı da sendikaya üye olmaya ikna etmeliyiz. Üye olup kenara çekilmekte yetmez, sendikamızın bütün işlerine hep beraber koşturmalıyız. Diğer taraftan her an ne oluyorsa ona gözümüzü açmalıyız.
Bu kriz ne ilk ne de son olacak. Bundan öncekilere hazır değildik, bu kriz de bizi hazırlıksız yakaladı. Ama hiç bir şey için hala geç değil. Eğer bizler kendi tarafımızı şimdiden örmeye başlarsak bu maçı kazanabiliriz!
Krizin faturasını biz ödemeyeceğiz - Bursa Tofaş’tan bir işçi
Tofaş'ta yıllık izinden sonra haftada bir-iki gün çalışma olmuyor. Bu ay da iki hafta dışında bu durum devam etti. Ücretlerin düşük vergi diliminin en yüksek olduğu aylardayız. Bir de fabrikanın çalışmadığı günler için kesinti yapılınca faturaları ödemekte zorluk çekiyoruz. Fabrikanın üretim yapmadığı zamanların açığını kapatmak için ek iş yapan arkadaşlar var. Gece gündüz durmadan çalışıyorlar. Ülkeyi bu hale getiren bizmişiz gibi her şeyden fedakarlık yapmamızı bekliyorlar. Faturayı biz emekçilere kesmeye çalışıyorlar. Devlet kime vergi affı uygulamışsa, kime ihaleler vermişse, kime yardım edip desteklediyse onlardan fedakarlık beklesin. İşçiler zor bela geçinirken, borçlarını bile ödeyemez duruma gelmişken, lüks içinde yaşayan patronlar, bizi yönetenler bırakın bu hayattan fedakarlık yapmayı, karlarına kar katarak yollarına devam ediyorlar. Onlar kendi hayatlarından fedakarlık etmiyorlarsa bizden de bunu beklemesinler.
2008 krizinden bu yana ücretlerimiz eridi. Ciro rekorları kırdığımız dönemde bile bütün krizleri biz işçi ve emekçilere ödettiler. Patron karından ettiği zararları hesaplarken, biz işçilerin elinde hiçbir şey kalmadı. Onlar çözümü bizim sırtımızdan bir asalak gibi geçinmekte bulsun, bizim de kendimize göre çözüm yöntemlerimiz var. Biz diyoruz ki işten atmak yasaklansın, zamlar geri çekilsin, ücretlerimiz insanca yaşayabileceğimiz düzeyde olsun, alınan vergiler düşürülsün, işçi sınıfı nefes alsın. Önümüzde 2019 var ve zorlu bir süreç olacak gibi duruyor. Bu zorlu günlerden bizi çıkaracak güç yine kendi gücümüz. Yaşadığımız krizden de, köle gibi çalışmaktan da bizi kurtaracak şey örgütlenmemizdir, birlikte mücadele etmektir.
Kriz fabrikadan uzaklaşmıyor, kılık değiştiriyor - Bursa Akwell'den bir metal işçisi
Çalışmakta olduğum fabrikada geçtiğimiz aylarda yapılan toplantılarda fabrika yönetimi, işçi çıkarmalarının en son aşamada söz konusu olacağını ve mevcut işten çıkarmaların krizle ilgisi olmadığını söylemişti. Bugüne geldiğimizde fabrikada hala arkadaşlarımız işten çıkarılmaya devam ediyor. Ve yine "Krizle ilgisi yok. Problemli olan, performansı düşük olan kişileri çıkarıyoruz." diyorlar.
Bazı arkadaşlarımızın neden çıkarıldığını da bilmemekteyiz. Ancak bu durum artık fabrikadaki işçi arkadaşlarıma inandırıcı gelmemeye başladı. Herkes bize sıra ne zaman gelecek diye tedirgin bir biçimde beklemeye başladı. İşçilerin neden problemli hale geldiğini, neden beklenen performansı yakalamakta zorlandığını anlamak bizler için güç değil. Çünkü beklenilen performansı yakalamak için hastalanana, hatta canımızı yitirene kadar o bantların, makinelerin başında çalışanlar bizleriz. Hiç de insani olmayan bu koşullarda çalışırken, performans düşüklüğü vs. denilerek bizlere de aynı şeyleri yapacaklarının farkındayız.
Şu an yalnızca işten çıkarmalarla değil, farklı şekillerde de krizin etkileri kendini gösteriyor. Bazı alanlarda ücretsiz izne çıkarmalar yapılıyor, bazı alanlarda ise cumartesi çalışmaları iptal ediliyor. Bizler bu krizin faturasının bizlere kesilmeye başlandığının farkındayız. Patronlar bu durumdan bizi zararlı, kendilerini kârlı çıkarmaya çalışıyor. Kriz artmaya başladıkça bizlere daha çok yansıması olacağının farkındayız ve tüm işçiler, emekçiler olarak bu faturayı yırtıp atmalıyız! Bizi sömürenler bize kurtuluşu getirenler olmayacaktır! Her zaman bunun farkında olmalı, farkında olmayan işçi, emekçi arkadaşlarımıza bizi sömürenleri teşhir etmeli ve mücadeleye çağırmalıyız. Kurtuluş bizdedir, bizim haklı mücadelemizdedir!
İşten atmalara ve hukuksuzluklara karşı mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz! - Bursa Oyak Renault’dan bir işçi
Mart 2016 da işten atmalara karşı yaptığımız yürüyüş eyleminden sonra yapılan basın açıklamasına polis müdahale ederek işçi arkadaşlarımızı gözaltına almıştı. Daha sonra gözaltına alınan arkadaşlarımıza dava açıldı. Devam eden mahkeme sürecinde Asliye ceza mahkemesi "Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katıldıkları" gerekçesiyle 5 ay hapis cezası verdi. Yaşanan bu hukuksuzluk sadece Reno işçilerine değil, tüm işçi sınıfına yapılmıştır. Hukukta yeri yoktur. Meşru değildir.
Bu tür cezalar verip bizleri korkutup yıldırmaya çalışıyorlar. Mücadele etmemizi, hakkımızı aramamızı engellemeye çalışıyorlar. 2015 'de yaptığımız mücadelenin ve arkadaşlarımızın sonuna kadar arkasındayız. 2015' de yaptığımız mücadele son değil başlangıçtır. Mücadele ettiğimizde, birlik olduğumuzda her şeyin üstesinden geleceğimizin bilincindeyiz. Ayrıca hukuki haklarımızı da biliyoruz. Toplu eylem yapma, yürüyüş düzenleme hatta haksızlıklara karşı fiilen üretimi durdurarak yaptığımız eylemler hem meşru hem de yasaldır. Anayasa’da, yasalarda yeri vardır. Ayrıca bu hakları güvence altına alan uluslarararası sözleşmeler de söz konusu. Tüm bunları göz ardı eden mahkemenin haksız kararı da mutlaka bozulacaktır. Hiçbir işçi arkadaşımız tedirgin olmasın. İşten atmalara, yapılan hukuksuzluklara, tehditlere, düşük ücretlere karşı mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz!
Kıdem tazminatı kırmızı çizgimizdir! - Bursa Oyak Renault’dan bir işçi
Patronlar, hükümet desteğiyle kıdem tazminatımızı gasp etmek için bir kez daha harekete geçtiler. Kıdem tazminatının fona devredilmesinin sözde işçilerin yararına olduğunu söylüyorlar. Hiçbir zaman işçinin yararına bişey yapmadılar ki şimdi yapsınlar. Bunu da kendi çıkarları için yapıyorlar. Patronlar, bizi işten atarken kıdem tazminatı ödemek istemiyor. Hükümet de bu talep doğrultusunda kıdem tazminatını işverenin yükümlülüğü olmaktan çıkarıyor. İşverenin, işçinin ve hükümetin para aktaracağı bir fon oluşturmak istiyor. Fonun amacı aslında işçilerin tazminat alması değil, tazminatsız işten atılmasıdır.
İş güvencemizi yok etmeye çalışıyorlar. Amaçları işçileri istedikleri zaman çalıştırıp, istedikleri zaman kapının önüne koymaktır. Patronlar için keyfilik, işçiler için sürekli işten atılma korkusudur. İşten atılma korkusunu yaşayan işçi hakkını aramaktan da geri kalır. Kıdem tazminatımızı yedirmeyiz. Kıdem tazminatını gaspına karşı fabrikalarda mücadeleyi başlatıp, sendikaları da mücadele etmeye zorlamalıyız.