Metal Fabrikalarından Haberler

Vergiler işçinin belini büküyor!

Maaşlarımız açlık sınırının altında. Belki bir kısmımızın biraz üstünde. Çalışma koşulları ağır, hayat pahalılığı ortada… Elektrik, doğalgaz, su, meyve, sebze fiyatlarına her sene işçi ücretlerine yapılan zamdan daha fazla zam yapılıyor. Yani nereden bakarsak bakalım işçinin ekmeği küçülmeye devam ediyor. İşyerinde çay saatlerinde, vardiya çıkışlarında ve servislerde sıkça vergi konusu konuşuluyor. Maaş bordromuza baktığımızda çalıştığımızın birçoğunu devlete veriyoruz, gelecek ay maaşımızın altına düşmemek için bir dahaki ay daha çok fazla mesai yapmak zorunda kalıyoruz.

Biz emekçiler yüksek vergi ödüyoruz, ödediğimiz vergiler üzerinden ülkenin bütçe kaynağının önemli bir bölümünü sağlıyoruz. Peki, verginin karşılığını hizmet olarak alabiliyor muyuz? Hayır! Sağlık, eğitim, ulaşım ve iletişim hizmetleri emekçilere parasız olarak sağlanıyor mu? Tabii ki hayır! Aksine, bu hizmetlerin hepsi için ek ücretler ödemek zorunda kalıyoruz.

“Parasız” denilen eğitim hizmeti için de okul yönetimleri okulun yakıt, temizlik vb. masraflarını ailelerden tahsil ediyor. Gerekçe ise devlet bütçesinden okullara yeterli kaynak ayrılmaması. Tümüyle parasız olması gereken ulaşım hizmeti de hem paralı hem çok pahalı.

Bizler inşaatlarda, fabrikalarda, maden ocaklarında döktüğümüz alın teriyle dünyadaki bütün zenginlikleri üretiyoruz. Sefalet koşulları altında yaşamaya mahkûm ediliyoruz. Yaşam koşullarının iyileşmesi, çalışma koşullarının düzeltilmesi patronların insafa gelmesiyle gerçekleşmeyecek. Bugüne kadar en ufak kazanımı bile mücadele vererek elde ettik, mücadele etmeye de devam edeceğiz.

Renault'dan bir işçi

Geliyoruz zincirleri kıra kıra! Türk Metal’in kafasına vura vura!

2O17’ye doğru yaklaşırken patron sendikası Türk Metal yalan haberler yayıp ortalığı karıştırmaya devam ediyor. Neymiş, Birleşik Metal sendikasından istifalar başlamış, Türk Metal’e geçiş yapılıyormuş. Buna benzer şeyler söyleyerek bir algı yaratarak bizleri korkutmaya çalışıyorlar. 35 yıldır yaptıkları tek şey yalan söylemek ve tehdit etmektir. Renault işçileri olarak 5 Mayıs’ta kararımızı verdik. 2017’de patron sendikası Türk Metal’i bir daha dönmemek üzere kapı dışarı edeceğiz.

Geçen hafta üyesi olduğumuz Birleşik Metal sendikası bulunduğumuz bantlara, animasyon bölgelerimize bildiri dağıtmışlar. Dağıtılan kâğıtlardan dahi korkan Türk Metal temsilcileri, köşe bucak fabrikayı gezerek animasyon bölgelerindeki bildirileri topladı. Elbette bantlarımızdakileri alamadılar. Bizleri 35 yıldır birbirimize düşürüp tehdit edip korkuttular şimdi ise güçlü bir şekilde örgütlenip birlik olup tek yumruk olunca bizden korkmaya başladılar. Her senenin sonuna doğru çalışanın memnuniyeti ve çalışanların motivasyonunu değerlendirmek için yapılan anket ise her geçen yıl gerilemeye devam ediyor. Diğer ülkedeki Renault fabrikalarında çalışma ortamı ve koşulları %77 iken bizim ülkemizdeki fabrikada ise %38. Fazla söze gerek yok. Renault yönetiminin ve Türk Metal sendikasının yaptıkları ortadadır.

Renault'dan bir işçi

 

2017’ye doğru örgütlü ve daha güçlü bir şekilde hazırlanmalıyız!

İşten çıkartılmalar teker teker devam ediyor. Sendikamız Çelik-İş’in bilgilendirme sayfası olan “Diriliş Tofaş”ta yorum ve eleştiri yapanların savunması alınmaya başladı. Bu yüzden çıkartılan arkadaşlarımız oldu, çıkartılmaya da devam ediyorlar. İşe alımlar sürüyor, çalışma koşulları ve baskılar yüzünden işten kendi isteğiyle çıkanlar çoğunlukta. O kadar çok baskı var ki daha önce böyle bir şey görülmedi. Tofaş dışarıdan göründüğü gibi değil. Yönetimin umurunda değil çünkü bir ilan verip binlerce kişi başvuru yapıyor. Neticede bu ülkede işsiz sayısı çok! Haber vermeden olduğun yeri bile terk edemiyorsun. Tuvalete dahi giderken haber vermek zorundayız. Aksi takdirde savunma vermek zorunda kalıyoruz. Patron sendikası Türk Metal ise hiçbir şeye karışamıyor, daha doğrusu karışmıyor. Onca işçi çıkartan yönetime sesini çıkartmıyor, tam tersi destek oluyor.

İşçiyi savunan, sözünün geçtiği bir sendika olmalı. İsminin önemi yok. Kendini sorgulayacak, temsilcilerini demokratik bir şekilde seçecek, iyi sözleşme yapacak bir sendika lazım bize. İşverenler kendi çıkarlarını korumak için bu kadar çabalarken istedikleri kanunları çıkartırken ve bunları bize karşı kullanırlarken biz işçiler ne yapıyoruz! Birlik olup 2017’ye güçlü bir şekilde çıkmamız gerekiyor. 2017 çetin geçecek. Sadece Tofaş’ta değil Türk Metal sendikasının olduğu yerlerde yeni grevler başlayacak!

Bursa Tofaş'tan bir işçi

Örgütlü işçi yenilmezdir!


Merhaba, ben Çorlu Türkgücü Organize Sanayi Bölgesi’nde bir metal fabrikasında çalışıyorum. Bulunduğum OSB ağır çalışma ve sömürü koşullarının hüküm sürdüğü bir bölge. İrili ufaklı yaklaşık 30 fabrika bulunuyor ve bu fabrikalarda çalışan yüzlerce işçi var. Buradaki tüm fabrikalarda çalışma saatleri 10-12 saat. Sendikalı olan bir iki yer dışında tüm fabrikalarda asgari ücretle çalışılıyor. Patronlar bu konuda zaten birbirleriyle anlaşmış durumdalar. Başlıca sorunlarımız arasında düşük ücretler, yoğun mesailer ve iş kazaları bulunuyor. 10-12 saatlik çalışma dendiğinde akla 12-14 saat gelmektedir. Çünkü işe gidiş ve dönüşlerde toplam iki saat zaman kaybı olmaktadır. Hâl böyle olunca çalışanların hayatı iş, yemek ve uyku arasında sıkışmaktadır. İşçilerin kendini sosyal olarak geliştirebilecekleri herhangi bir zamanı kalmıyor. Öyle ki kendi eş ve çocuklarına dahi zaman ayıramamaktadırlar. Evet, işçiler yoğun mesai talep ediyor. Ama bu talep kendi ekonomik durumlarının sıkışıklığından kaynaklanıyor. Bunun için elbette etkin bir mücadele gerekiyor. Ancak bu mücadeleyi örgütleyecek güçler ya yok ya da son derece zayıf. Sendikaların zaten örgütlenme konusundaki tavrı da oldukça geride bulunuyor. Hâl böyle olunca işçilerde genel bir rahatsızlık olmasına rağmen herhangi bir kıpırdanma olmuyor. Olanlar ise sendikal bürokrasinin girdabında boğularak sonuçsuz kalıyor. Oysa tek bir fabrikada olabilecek iyi bir hareket ve kazanım tüm bölgeyi olumlu manada etkileyecektir. Bizde gerekli olan şey gerçek bir sınıf örgütünün varlığıyla sınıfın birliğinin sağlanması ile yürütülecek etkili mücadeledir. Gerçek, etkili ve kalıcı kazanımlar o zaman elde edilebilir. Ve sınıfın geneline bu şekilde yayılabilir. Sınıfın elde edeceği kazanımlar ülkedeki politik gündemin de rengini değiştirecektir. Biz kendi bulunduğumuz alanda hak arama mücadelesinin yeşermesi ve yerleşmesi anlamında işçi dostlarımızla beraber elimizden geleni yapacağız. Ya örgütleneceğiz ya da kölece koşullara mahkûm olacağız başkaca seçeneğimiz yok. Çünkü örgütlü işçi yenilmezdir.

Çorlu Türkgücü OSB’den bir metal işçisi

Manisa işçisi köle değildir!

Manisa Organize Sanayisi Bölgesi’nde çalışan bir metal işçisiyim. Çalıştığım fabrikada her gün yeni bir sorunla karşılaşıyoruz ve bu sorunlar biz işçiler için koşulların daha ağır ve kötüleşmesi, patronlar için ise daha fazla kâr, daha lüks bir yaşam ve keyif demek. Tabii bu gücü patronların, biz işçilerin birlik olmadığından aldığını biliyorum. Şimdi fabrikada uzun çalışma saatleri dışında bir de çalışma sistemini iki vardiyaya çevirerek biz işçilerin yaşamını fabrika dışında yok ederek günlük 13 saat ve üstü çalıştırmaya mahkûm etmekteler. Evet, bizleri iliklerimize kadar sömürdükleri yetmezmiş gibi bir de uzun saat çalıştırarak en insani olan çocuklarımıza ayırmak istediğimiz zamanımızı da çalmayı ve bizleri nefes aldırmadan çalıştırarak sessiz köleler yaratmayı düşünen patronun atladığı ya da unuttuğu bir şeyler var. Dünyada görmüş olduğu her şeyi yaratan, emeğini katarak güzel kılan biz işçilerin, yan yana geldiklerinde sıkılı olan yumruklarının, sofralarını biz işçilerin emeği alın teri ve kanlarıyla süsleyen lüks hayat süren patronların kafalarına birer balyoz gibi ineceğini atlamaktalar. Biz işçiler ancak yan yana gelerek ellerimizi birleştirerek bu kötü gidişe dur diyebileceğimizin farkına vardığımızda işte o zaman bizler için fabrikalar cennet, patronlar için ise cehennem olacaktır. İşçinin Sesi Manisa’nın 1 Mayıs pankartında yazan “Manisa işçisi köle değildir” yazısı biz işçilere aslında yol göstermekte, ışık olmaktadır. Bizler Manisa işçilerinin köle olmadığını ancak örgütlenerek, mücadele ederek gösterebiliriz. İşte o zaman her yeri cennete çeviririz. Biz de çalıştığımız fabrikada komiteler kurarak, düzenli toplantılar yaparak, önce fabrikaya sendika sokacağız ama üyesi olduğumuz sendikayı da sahiplenecek ve denetleyeceğiz. İşte o zaman öz örgütlülüğümüzü yaratmış olarak patronlara bizlerin de artık güçlü olduğunu köle olmadığını gösterebiliriz. Bunun çok zor olmadığını başta Manisa işçilerine sonra Türkiye’deki diğer işçi bölüklerine daha güçlü örgütlenerek gösterebileceğimize olan inancımla işçilerin gazetesi Gerçek gazetesi emekçilerini Manisa’da metal fabrikasında çalışan bir işçi olarak selamlıyorum. Manisa işçisi köle değildir!

Manisa'dan bir metal işçisi

Ödün veren hep işçiler

Merhaba ben İzmir Çiğli'de bulunan Enko Elektronik Fabrikası'nda çalışıyorum. İşe alınmadan evvel bir aylık maaşın içerde kalacağını, gelecek yıllarda iki maaş birlikte verileceğini söylediler. İşe kabul edildikten sonra ise ilk maaşımızın ne zaman verileceği belli olmadığı gibi diğer aylarda da maaşımız gününde yatırılmadı. Hâlâ da maaşımızı zamanında alamıyoruz.

Maaşların gecikmesinden dolayı işçilerde bir hareketlenme görüldüğünde firma patronu toplantı düzenliyor. Toplantıda diğer toplantılarda olduğu gibi bizleri işsizlikle tehdit ediyorlar. Bizlere Türkiye'nin zor günler geçirdiğini, insanların iş bulamadığını, işsizliğin arttığını, kendi işimize dört elle sarılmamız gerektiğini ve gereksiz harcamalar yapmaktan kaçınmamızı, kredi kartına yüklenmemizin doğru olmayacağını öğütlüyorlar. Fakat ne yönetim ne de patron kendi özel yaşantısından ödün vermemekte. Sadece bizim ödün vererek para kazandırmamızı bekliyorlar.

İzmir Çiğli Enko Elektronik'ten bir işçi

Bu sistemi bozmak bizim elimizde

Ben henüz 4 aylık bir Teknika Plastik işçisiyim. Size bu yazımda anlatmak istediğim konu insanların nasıl bir köleliğe zorlandığıdır. Fabrikaya girdiğim ilk gün çeşitli vaatler verilmişti. Eminim ki ben gibi yeni işe giren herkese bu vaatler verilmiştir. Bunlar nedir diyecek olursanız hafta sonu tatil olması, full mesaili çalışma temposunda 2 bin lirayı bulacak olan maaş, istediğin zaman izin alabilmek. Yalnız işe girdiğim aydan itibaren fark etmeye başladım ki bunların hepsi koca bir yalan. Bu fabrikada benim 3-4 aylık gözlemlerim sonucu gördüğüm şey, insanların mesaiye zorlandığıdır. Mesaiden kastım her gün hafta sonu dahil 12 saat çalışmak. Bunu kabul etmediğin takdirde söylenilen şeyler “Amirlerinin gözünden düşersin, bir yere gelemezsin, maaşın düşük olur, burada fazla tutmazlar seni” gibi. Kısacası çıkışını verirler demek istiyorlar. İnsanlar bu fabrikada 12 saat çalışıyorlar. 12 saat çalışan fabrikanın büyük kesimi ay sonu geldiğinde hakkını alamıyor. Birçoğu 2-5-7 senelik eleman olduklarından kıdem tazminatlarının yanacağı düşüncesiyle işlerini de bırakamıyor, haklarını da arayamıyorlar. Bu baskıyı herkes kendi içinde bir şekilde kabullenmiş durumda. Ben bu yazımda 3-4 aylık gözlemimi ve fabrika içerisinde kurulu olan sistemi anlatmak istedim. Manisa işçisi köle değildir. Bu sistemi bozmak bizim elimizdedir.

Manisa Teknika Plastik'ten bir işçi

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Kasım 2016 tarihli 85. sayısında yayınlanmıştır.