Metal fabrikalarından haberler - Şubat 2021
Metal fabrikalarından haberler kısmında bu ay da farklı metal fabrikalarından, mücadele alanlarından işçi mektuplarını yayınlıyoruz.
Örgütlü mücadele bizi zafere götürecek! - Tuzla Chen Solar’dan bir işçi
Yoldaşlar merhaba, fabrikamızda sözleşmemizi imzaladık ve toplu sözleşmeli çalışma düzenine resmen geçmiş olduk. Toplu sözleşme sürecinde gösterdiğimiz birlik, ücretlerimizde ve sosyal haklarımızda önemli kazanımlar elde etmemizi sağladı. Fakat esas mücadele bundan sonra başlıyor. Şu ana kadar vermiş olduğumuz mücadele sonucunda işçi sınıfının örgütlü mücadele saflarında yerimizi aldık. Şimdi ise bu saflarda nasıl bir yer tutacağımız ve ne uğrunda mücadele edeceğimiz önemli olacak. Eğer sendikaya aylık aidat ödediğimiz ve bunun karşılığında “sendikacılık hizmeti” aldığımız bir örgüt olarak bakarsak bence yanlış yapmış oluruz. Öncelikle sendikaları sendika yapanın o sendikada örgütlü olan işçiler olduğunu unutmamamız lazım. Sendikalar daha ileriye gidecek ve işçilerin haklarını sonuna kadar savunan örgütler haline geleceklerse bu bizlerin tabandan yapacağı denetleme ile olacaktır. Sendikalı olduğumuzu toplu sözleşmeden toplu sözleşmeye hatırlarsak sendikalarımız her geçen gün daha da geriye gidecek ve haklarımızı savunmaktan aciz kalacaklardır. Sendikalar bürokratların değil, işçilerindir. Bunu hatırlayarak mücadeleyi günlük yaşantımızın bir parçası haline getirmeliyiz.
Daha önemli bir konu ise örgütlü mücadele etmenin bize mücadele ederek, birlik olarak haklarımızı elde edebileceğimizi göstermesi. Bunu hiçbir zaman unutmamamız lazım. İşçiler birlik olup mücadele ettikleri sürece patronları da karşılarına çıkan her türlü engeli de yıkıp geçebilecek güçteler. Bunları sendikalaşırken ve toplu sözleşme imzalarken az da olsa öğreniyoruz. İşte örgütlü olmak, sendikalı olmak en çok da bize bunu öğrettiği için önemli. Yoksa kapitalist sömürü düzeni devam ettiği sürece biz hiçbir zaman hakkımızı tam anlamıyla alamayacağız. Enflasyon, hayat pahalılığı, işsizlik her zaman birer tehlike olarak karşımızda durmaya devam edecek. Önemli olan değişimin esas gücünün örgütlenen işçiler olduğunu öğrenmemiz olacak. O yüzden Gerçek gazetesi aracılığıyla sınıf kardeşlerime seslenmek istiyorum: sendikalara üye olalım, sendikalarımıza sahip çıkalım ve denetleyelim!
Fabrikada sorunumuz çok Türk Metal sendikasından ses yok! - Bursa Tofaş'tan bir işçi
Tofaş'ta 2021 yılına yine alışılmış bir şekilde girdik. 12 günlük izin verildi. 6 günü çalışanların yıllık izninden kesildi. 2020 yılında Mart ayından itibaren hafta sonları dahil olmak üzere bayramlarda ve resmi tatillerde işçiyi çalıştıran rekor üstüne rekor kıran Tofaş, yıllık izinleri bir hafta yaptırıp üretime hiç ara vermeden devam eden bir fabrika, çalışanını yine hüsrana uğrattı. Tofaş, bu salgın döneminde bile hep işçiden fedakârlık yapmasını istiyor. Çalışanın haklarını istediği gibi gasp ediyor. Aynı sektörlerde çalışıp aynı sendikaya üye olan ve aynı bankayla anlaşan fabrikaların banka promosyon ücretleri arasında bile büyük farklılıklar var. Tofaş, Yapı Kredi bankasını kullanıyor. Diğer fabrikalara büyük promosyon ücretleri öderken kendi çalışanına düşük miktarda promosyon ödüyor. Sebebi ise bankanın da iş yerinin de sahibinin Koç Holding olması!
Tofaş'taki Türk Metal sendika yöneticileri her zamanki gibi buna biz karışmıyoruz diyerek kestirip atıyorlar. Biz de diyoruz ki siz “neye karışabiliyorsunuz ki”… “Aman ekonomi kötü, piyasa berbat, bu konulara girmeyin” vs. sözlerle isçiyi korkutmaya çalışıyorlar. Eleştiriye bile açık olamıyorlar, o kadar korkuyorlar ki Tofaş'ın sosyal medya grubundan yapılan eleştirileri görünce yapan kişileri usulünce uyarıyorlar. Tofaş'ta işler hız kesmeden devam ediyor. Vakalarda azalma var ama bu sefer de işçilerin başka sağlık problemleri çıkıyor. 10 saat maske ile çalışmak, soğuk kış aylarında çalışma ortamının soğukluğu sağlığımızı bozuyor. Yani nereye bakarsan sorun var ama bu sorunlarda işçinin hakkını alması gereken Türk Metal’den ses yok!
Renault faturayı işçiye kesmeye hazırlanıyor - Bursa OYAK Renault'dan bir işçi
Yıl başında verilen yaklaşık bir haftalık izin dönüşünden sonra birçok kişinin yerleri değişti. Bazı bölümlerdeki postalar kaldırılıp robot kurulumu yapıldı. Robot kurulan yerlerde çalışanların çoğunluğu diğer bölümlerde eksik olan yerlere geçti. Bir kısmı boşta kaldı. Boşta kalan arkadaşlarımızın ne olacağı belli değil. Bu yıl içerisinde 6 ay boyunca her ay bir hafta izin verileceği konuşuluyor. Şubat ayının 1-10’u arası üretimin olmayacağı duyuruldu. Verilen 10 günlük izinde maaşların kısa çalışma ödeneğinden ödeneceği söylenildi. Siparişlerin düşmesi ile birlikte üretim de düştü. Üretim düşüklüğüyle birlikte ikili vardiyaya dönülebileceği ve işten çıkışların açılacağı konuşuluyor. Tüm bunların amacı ekonomik krizin ve pandemi sürecinin faturasını işçilere çıkartmaktır. Patron tarafının sanki tüm bunlar onlarla ilgili değilmiş gibi davranması ikiyüzlülüktür. Bunun farkına varmalıyız, patronlar saldırıyor biz ise haklarımızı, işimizi ve ekmeğimizi savunmak zorundayız. Fabrikada delege seçimleri yeni yapıldı. Bu seçimde kazanıp sorumluluk alanlar bu saldırılara karşı işçinin hakkını savunmakla yükümlü. Ama onları da kendi başına bırakırsak ne olacağı belli. Seçimler bitti diye sendika meselelerini boşvermek olmaz. Sendikaya baskı kurmak, işçinin gözünün onların üstünde olduğunu hissettirmek zorundayız.
Hak verilmez alınır, zafer mücadeleyle kazanılır! - Dilovası Systemair HSK fabrikasından bir işçi
Merhaba yoldaşlar. Sendikalaşma mücadelemiz geçen sonbaharda başlamıştı, bugünlerde ise fabrikamızda Dilovası İMES'in dondurucu kış günlerini yaşıyoruz. Aradan neredeyse 4 ay geçmiş. O günden bu yana yaşadığımız hikâye, aslında Türkiye'deki tüm işçilerin hikayesinin bir özeti gibi. Taşeronlaşma, ücretsiz izinler, Kod 29, mobbing, sendikal yetkiye itiraz ve daha niceleri. Kâğıt üstünde sendikalaşma anayasal bir haktır, evet. Gerçekteyse işinden edilmenin, günlük 47 liraya mahkûm olmanın bir gerekçesi. Kâğıt üstünde patronun sendika yetkisine itirazı, eğer somut delil yoksa 6 gün içinde reddedilmeli ve yetki kesinleşmeli. Ancak ülkemizde işçilerin sendikal hakları bir mahkemeden ötekine sürüklenir, yıllarca süren davalarda hiç edilir. Kâğıt üstünde taşeron işçi bir işletmede asıl işi yürütemez, yardımcı işlerde görev alır. Fabrikamızda ise kanun tersine işler, yardımcı işte kadrolular, asıl işte ise taşeronlar çalışır. Sözde işten çıkarılmayı engelleyen ücretsiz izin uygulaması, aslen sendikalaşmaya karşı sermayenin sopası olarak kullanılır, salgın ile boğuşan işçiler bir yandan sefalet ücretiyle yaşam mücadelesi verir. Ücretsiz izne çıkarılan işçi arkadaşlarımız açlığa mahkum edilirken fabrikada yoğun mesailer devam eder, yeni iş ilanları asılır, ancak Systemair HSK patronlarına bunlar da yetmez. Fabrika içinde bizzat sendika üyesi işçilerin yanlarına giderek "Sizinle uğraşırım, peşinizi bırakmam." diyerek tehditler savurur, işi bırakmaları için baskı yaparlar. Kâğıt üstünde olanlar kâğıtta kalır, sendikasız fabrikalarda patronların istibdadı sürer. Peki bu saldırılara karşı çözüm nedir, ne yapmalı?
Eğer patronlar yasaları ayaklar altına alıp hukuksuzca saldırıyorsa, devlet kolluk kuvvetleriyle İsveç sermayesine karşı değil, bu ülkenin işçilerine karşı barikat kuruyorsa, çözüm ekmek ve hürriyet kavgasını fiili mücadele ile vermektir. Yeri gelince üretimden gelen gücünü kullanmak, yeri gelince sokaklarda sloganlarla yolları aşındırmaktır. Hem fabrika içinde hem fabrika dışında tüm zorluklara ve baskılara karşı işçilerin birliğini ve beraberliğini göstermektir. Yeri gelince işgaldir, grevdir, yeri gelince direniştir.
Systemair HSK'da bizim hikayemiz henüz bitmedi. "Hak verilmez, alınır" şiarıyla mücadelemizi sürdürmeli, bu yolda azimli ve kararlı olmalıyız. Eğer mahkemelerden bir sonuç çıkacaksa, hukuksuz uygulamalar son bulacaksa da bu ancak mücadelemizin vereceği baskıyla, dirençle olacaktır. Yol bellidir, yürünecektir!
Bizi sömürenlere karşı birlik olalım! - Gebze’den bir metal işçisi
Neden mücadele vermek zorunda kalıyoruz? Patron mu güçlü yoksa devlet mi işçinin karşında? En temel haklarımızdan biri olan sendikalaşmanın önündeki engel patron mu yoksa devlet mi? Çeşitli yasaklarla veya göreceli yasalarla donatılan patronlara tanınan haklar işçiye tanımlanmamıştır. Bunlara örnek birkaç yasa uzun soluklu olmak zorunda bırakılan sendikal yetki itiraz başvuruları sendikalaşmayı yıllara yayılabilen ve nihayetinde alınamayabilen bir hak haline getiriyor. Diğer maddelerden biri ücretsiz izin konusu. Ücretsiz izin işyerinin üretim yapamaz hale geldiğinde ya da işlerinin azalması sonucunda işçiyi ücret ödemeden izne çıkartmasıdır ancak patronlar bunu sendikalaşmayı baltalamak için kullanmaktadır. Bir diğeri ise içlerindeki en acımasız madde olan 29 kodlu patronların elinde bulundurduğu bir güçtür. İşçiyi asılsız ya da uydurma sebeplerle tek taraflı atabildiği iş feshetme yasasıdır. Ne yazık ki bu da sendikalaşma önündeki engellerden ya da işçiyi bu yolda tehdit etme araçlarından biri haline gelmiştir. Peki demokratik bir hak ise sendikalaşmak bu yasalar ve maddeler neden var? Devlet neden bu konularda işçi tarafında değil yada patronlar neden güçlü konumda? Bunun en temel sebebi ve en temelinde yatan engellerin başlangıcı ise 12 Eylül darbesini aratmayan maddeleriyle sermayeyi işçi ve emek sömürüsü ile doyurma çabasıdır. Devletin, sermayeyi ve patronları koltuk altına alarak işçisini dışarıda bırakarak ULUSAL İSTİHDAM STRATEJİSİ adı altında sermayenin ve patronların talepleri doğrultusunda aldığı kararlardır. Peki ne bu kararlar: işsizlik sigorta fonu gibi sermayenin hizmetine sunulan çeşitli fonlar, esnek çalışma modeli fazla çalışma süreleri, özel istihdam büroları gibi içerikleri içeren bir strateji.
Peki 85 milyonu aşan ve kayıtlı kayıtsız 20 milyonun üzerindeki çalışan nüfusuna sahip bir ülkede neden sermaye korunuyor neden işçinin sesi duyulmuyor? Bunun en temel sebebi işçilik kavramını anlayamamış olmamızdandır. Metali işleyen, ağaca şeklini veren, kumaşı dokuyan, oturduğumuz evleri inşa eden biziz, işçi sınıfıyız ama ekonomik krizlerde işsizliğe açlığa kuraklığa yakalanan da biziz. Unutmayalım ki patronlara, devletlere gücünü veren bizleriz biz üretenler onlar ise sömürenlerdir. Bizi farklı yollarla ayırarak hep farklıymışız gibi hissetmemizi sağlıyorlar çünkü sınıf bilinci olan gücünü bilen bir işçi sınıfı bütün koltukları yerinden edebilir. Her şeyi değiştirebilir. Yarına daha iyi bakmak için daha yaşanabilir şartlar ve daha güzel zamanlar için gelecek nesillere daha güzel bir miras bırakmak için sevgili işçi dostlar ve emekçi kardeşler sendikalaşarak ve sınıf bilincimizi kazanarak ve onun ötesinde tek yumruk olarak kazanmak için örgütlenelim ve gerçek yapıcıların biz olduğunu patronlara ve yüksek makamlardakileri oraya getiren toplumun biz olduğunu hatırlatalım.
Sözlerimi bize rehber olabilecek ve hep hayal ettiğimiz topluma gelmemizi sağlamakta mihenk taşı olabilecek büyük devrimci Vladimir Lenin’in şu sözüyle kapatmak istiyorum işçi ve emekçi dostlar: EZİLENLERİN VE SÖMÜRÜLENLERİN BAYRAM GÜNÜ DEVRİM OLACAKTIR!
Birlikten kuvvet doğar - Bursa SCM’den bir metal işçisi
Merhaba dostlar, içinden geçtiğimiz bu günlerde birbirimize çok ihtiyacımız var. Bir yandan Corona belası bir yandan ücretsiz izine çıkarmalar bir yandan hayat pahalılığı hayatımız alt üst oldu. Bütün işlerimiz bozuldu ama patronların dümeni düzgün. Her türlü desteği mevcut iktidardan alıyorlar. Patronlar hangi iş kolu olursa olsun çok örgütlü hareket ediyor. Bizlerin de bir araya gelmemesi için ellerinden geleni yapıyorlar, çok da başarılı oluyorlar. Biz sendikalı olmamıza rağmen hala çoğumuz sınıf bilincine ulaşamıyor. Aynı şehirde başka bir iş kolunda sendikal örgütlenme yüzünden işten atılıp da direnişe geçen işçilere toplu destek ve dayanışmada bulunamıyoruz. Bursa’da İznik' te kurulu olan Amerikan sermayeli Cargill işçisi bin günden fazla bir direniş sürdürüyor, bizler iş kolu ayırt etmeden Cargill’e destek olsak eminim çok kısa bir süre içerisinde Cargill işçisinin mücadelesi kazanımla sonuçlanırdı. Kazanan Cargill işçisi olmaz Türkiye işçi sınıfı olurdu. Bu söylediğim metal işçileri olsun, maden işçileri olsun, depo işçileri olsun tüm direnişler, mücadeleler için geçerli. Çoğu direnişler zaman geçtikçe yavaş yavaş sönüyor bitiyor. Bunu bilen patronlar başka bir direnişle karşılaşınca nasıl olsa fazla dayanamazlar deyip işçilerin sendikalı çalışmaması için her türlü oyunu oynuyorlar. Ama direnişlerimizi kitlesel bir dayanışma ile sürdürürsek Türkiye işçi sınıfı kazanır. Hoşça kalın direnişte kalın.
Omuz omuza verip yürüyelim yan yana
Tek yürek tek bilek haydi dayanışmaya yeter bunca çektiğin
Birlikten kuvvet doğar
Senin güçlü birliğin burjuvaziyi boğar
Bu yazıyı podcast hesaplarımızdan dinlemek için tıklayın.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Şubat 2021 tarihli 137. sayısında yayınlanmıştır.