Kıdem tazminatına yönelik saldırının eli kulağında

Sosyalistlere ve Kürt hareketine de büyük görev düşüyor. Eğer bu hareketler kıdem tazminatı konusunu ikinci planda bırakıp sadece demokratik anayasa gündemine odaklanırlarsa, AKP'nin saldırısı kolaylıkla başarılı olur. Sendika bürokrasisini işçi sınıfının gözünde teşhir etmek de mümkün olmaz.

Geçtiğimiz sayıda, AKP'nin medya yoluyla kıdem tazminatı tartışmalarını el altından gündeme soktuğunu, gelen tepkilere göre işçi sınıfına yönelik yeni saldırısına en uygun şekli vereceğini belirtmiştik. Temmuz ayından itibaren medyada bu konuda neredeyse tam bir sessizlik hakim. İlk bakışta tartışmaların sona erdiği ya da kıdem tazminatına yönelik saldırının gündemden kalktığı izlenimini edinmek mümkün. Ancak bu konuda çok dikkatli olmak gerek. Çünkü haberin ortaya çıkışından sonra her ne kadar Ali Babacan gibi hükümet temsilcileri medyada konuşulan oranlar ve formüllere ilişkin yalanlamada bulunsalar da, AKP, sendikaların, burjuvazinin temsilcilerinin, siyasi partiler gibi örgütlenmelerin tepkilerini bütünlüklü olarak ölçmüş bulunuyor. Ancak daha önemlisi, yaratılan atmosfer içerisinde işçi sınıfının ve orta sınıfların da tepkilerinin çeşitli vasıtalarla belirlenmiş olması. AKP istediği bilgiyi elde etti, “Ramazan münasebeti ile” geçici olarak sustu. Aynen bir müddet Kürt sorunu konusunda “sustuğu” gibi.

 

AKP'nin bayram sonrasında ya da en geç bir iki ay içinde “bayramlık ağzını” açacak olması muhtemel. Bakan Faruk Çelik,  TBMM'nin açılmasıyla kıdem tazminatı konusunun hızla gündeme geleceğini söylüyor, ancak bu konunun “tüm taraflarla istişare halinde” çözülmesi gerektiğini de vurguluyor. Hemen ardından ise ekliyor, “sendikaların da bir yetki sorunu var, 2008'den beri erteliyoruz.” Yani AKP, aba altından falan göstermiyor sopayı, doğrudan sendikalara sallıyor.

Sopanın yanında havuç da var. Hükümet taşeron işçilerin tazminat alabilmesini sağlayacak bir hazırlık içinde olduklarını söylüyor. Hesapta, sayısı giderek artan taşeron işçilerinin desteğini alacaklar. Ama gösterdikleri havuç gerçek bile değil. Taşeron işçisinin tazminat alamamasının sebebi her yıl ana işletmeyle sözleşme yapılırken tüm işçilere girdi çıktı yaptırılarak, işçilerin yeniden işe alınıyormuş gibi gösterilmeleri. Bazı taşeron şirketler bunu aylık hatta haftalık olarak yapıyor. Oysa tüm bu uygulamalar zaten yasadışı. Bugüne kadar iş mahkemelerinde açılan davalar taşeron işçilerinin de yasal olarak örgütlenme ve tazminat hakkının olduğunu doğruluyor. Zaten var olan ve mücadeleyle kazanılmış bir hakkı biz verdik diye göstermek işçilerin kafasını karıştırmak istiyorlar.

Geçtiğimiz süre zarfında bazı sendikalar sadece konu ile ilgili açıklama yapmakla yetindiler, bazıları ise bazı basın açıklamaları ve yürüyüşler düzenlediler. Ancak bunlar yeterli değil. İşçi sınıfının mücadelesini yükseltmek için işçi ve emekçilere mümkün olan her kanaldan yaygın bir biçimde ulaşmak, kıdem tazminatına yönelik saldırıyı teşhir etmek gerekiyor. Bu anlamda sosyalistlere ve Kürt hareketine de büyük görev düştüğü ortada. Eğer bu hareketler kıdem tazminatı konusunu ikinci planda bırakıp sadece demokratik anayasa gündemine odaklanırlarsa, AKP'nin saldırısı kolaylıkla başarılı olur. Sendika bürokrasisini işçi sınıfının gözünde teşhir etmek de mümkün olmaz.

Devrimci İşçi Partisi olarak bu saldırıya karşı işçi sınıfını bilgilendirecek bir kampanyayı başlatmış bulunuyoruz. Sonbaharda genişleterek sürdüreceğimiz bu kampanyanın, kıdem tazminatına yönelik saldırılara karşı ortak faaliyetlerin de ateşleyicisi olmasını diliyoruz.

* Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Eylül 2011 tarihli 23. sayısında yayınlanmıştır.