İki devrimcinin hikâyesi
Nail Satlıgan’ı yitireli bugün, 28 Nisan günü, tam üç yıl oluyor. Atlen Yıldırım’ı ise daha on gün önce kaybettik. İkisi çok farklı insanlardı.
Önce köken olarak. Nail, uluslararası bir ailenin içine doğmuştu. Babası Kazan Tatarı idi, annesi Çin Rusu. Baba daha neredeyse çocukken Rusya 1917 Ekim devrimini yaşayınca aile İç Savaş’ın zorlukları içinde ülkeyi bir baştan ötekine kat ederek Çin’e geçmişti. Baba, ticaretle uğraşan bir ailenin kızı olan anne ile orada tanışmış, ikili evlenmişti. Sonra 1949 Çin devrimi gerçekleşmişti. Aile bu sefer de Çin’den ayrılarak Türkiye’ye geliyordu. Ama arada Nail 1950 yılında doğmuştu, Çin doğumlu idi yani. Ne tarihçe! Atlen ise Nail’den yedi yıl sonra, 1957’de Anadolu’nun bozkırında, Kırşehir’de doğmuştu. Nail’le karşılaştırma bakımından anlatacak bir ayrıntı yok. Anadolu’nun bir has çocuğu. Karşıtlık bu kadar olur. Ama her ikisi de iliklerine kadar enternasyonalistti!
Sonra ailelerinin politikaya yaklaşımı bakımından. Nail’in ailesi iki devrimi geride bırakarak göçmüştü. Ama devrimlerden uzaklara göçen herkes karşı devrimci değildir. Hem babası, hem annesi, Nail’in politikasına sahip çıktılar. Her büyük devrim böyledir. Milyonlarca insanı nüfuzu altına alır. Ülkede kalıp kendine hizmet etmeyen insanları bile; şayet bu insanlar vicdanlı insanlarsa. Ekim devrimi, esas memleketleri olan Rusya’daki o büyük devrim, anne ve babayı da etkilemişti. Bu yüzden her ikisi birden Nail’i destekledi. Anadolu’nun bozkırının yetiştirdiği Atlen’in babası ise sağcıydı. 1950’li yılların ortamında Adnan Menderes’e hayranlık duyuyordu. Bizde çok yaygın olduğu gibi, ilk çocuğuna “Adnan” adını verecek kadar. Ama burası Türkiye. Nüfus memuru (Osman Bölükbaşı’nın memleketinde hiç de şaşırtıcı değil!) Menderes’i sevmiyordu. “Adnan” adını kayda “Atlen” olarak geçirdi! İşte Atlen’in kendine özgü adının sırrı! Atlen’in babası, Nail’in babasından farklı olarak oğlu sosyalist devrimci oldu diye onu desteklemedi, ona silah çekti. Şayet silah tutukluluk yapmasaydı Atlen bize bıraktığı o güzel mirası bırakamayacaktı! Atlen, solcu bir Alevi ailede yetişmiş olan can yoldaşı Gülizar’a “senin solcu olman kolaymış, ben betonda yetişen çiçek gibiyim” derdi. Kısacası Nail ile Atlen arasında böylesine fark var. Ama ikisi de iliklerine kadar sosyalistti!
Sonra eğitimleri ve faaliyetleri bakımından. Nail önce Alman Lisesi’nde okudu, sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde. Atlen, bir yüksek öğretmen okulunda. Nail daha sonra aktif örgütlenmeden uzaklaştı, teorik çalışmaya hasretti kendini. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde iktisat doktorası yaptı. Atlen ise o fabrika benim, bu sendika senin, bütün hayatı boyunca somut işçi sınıfı örgütlenmesi peşinde koştu. Bir an bile yorulmadı. Nail Türkiye’nin en önemli Marksist aydınlarından biri oldu. Yanlış anlaşılmasın. Önce 1989-90 yıllarında "Kuruçeşme" diye anılan tartışmalara katıldı, 1996'da da ÖDP (bugünkünden farklı olarak birleşik bir parti olarak) kurulur kurulmaz partiye üye oldu. ÖDP içinde de Sosyalist Emek İnisiyatifi adını alan sol eğilimin mensubu. 1997 Kongresi'ndeki muhteşem performansını hatırlamayan yoktur. Sınıf Bilinci dergisinin Yayın Kurulu üyesiydi bu yıllarda aynı zamanda. Devrimci Marksist politikaya da destek veriyordu. Ama ÖDP bir birleşik parti olarak başarısızlığa uğradıktan sonra benimsediği başka bir parti olmadığından dar anlamda örgütsel çalışmayı bıraktı. Türkiye soluna bıraktığı en büyük miras da zaten teorikti. Ama Atlen de Marksist teoriyi devrimin okulunda yedi yuttu, pratiğine hep teorik atılımları eşlik etti. İçinde mücadele ettiği siyasi hareketlerde hep gençlerin teori hocası oldu. Geçtikleri yol farklıydı, ama her ikisi de teorik bakımdan iliklerine kadar Marksistti!
Sonra kişilikleri bakımından. Nail Rus halkının günlük hayatta bile her şeyi ciddiye alan biraz hüzünlü karakterine uygun olarak, hayata alayla bakabilen ama öyle kolay kolay neşeli kahkahalar atamayan, iyi tanıyana kadar birçok insanın yakınlaşmakta zorluk çektiği bir insandı. Atlen serapa Anadolu sıcaklığıydı. En gencinden en yaşlısına, sadece ailesine ve yoldaşlarına değil, kötülüğünü keşfedene kadar herkese hep iyilikle, hep kadife kadar yumuşak bir sıcaklıkla yaklaştı. Ama her ikisi de devrimci faaliyetleri sırasında son derecede disiplinli, dakik, talepkâr ve yoldaştı!
Bir de tuhaf bir ortaklıkları vardı. Her ikisi de siyasi hayatının erken aşamasında farklı yollardan Maoculuğa gönül vermişti. Siyasi görüşleri bakımından değil, ama gençliğe hitap edişi bakımından Sovyet bürokrasisinden daha devrimci bir retoriği vardı Maoculuğun. Ama ne zaman 1960’lı yılların ikinci yarısının Kültür Devrimi’nin aldatıcı radikalliği sona erdi ve 1970’li yıllarda Maoculuğun geri yüzü ortaya çıktı, ne zaman Mao ABD emperyalizmi ile Sovyetler Birliği karşıtı bir ittifaka yöneldi ve “Üç Dünya Teorisi” ile buna sözde Marksist bir kılıf geçirmeye kalkıştı, her ikisi de Maoculuktan koptular. Nail birkaç yıllık bir tereddütten sonra devrimci Marksizme geldi. Atlen önce içinde mücadele vermekte olduğu hareketle birlikte, Maoculuktan bir nebze daha iyi olan Arnavutluk tarafına geçti. Sonra bu hareketi içinden eleştirerek oradan doğmuş olan daha proleter bir çizgiye yöneldi. En sonunda Stalinizmin her türüne karşı bayrak açarak o da devrimci Marksizmin saflarını seçti. Her ikisi de Marksizme bir dogma gibi sarılmaktan kaçındılar. Hep eleştirel ve özeleştirel bir tutumla daha iyiyi aradılar. Hayatlarının her aşamasında bir önceki aşamadan daha ileri yürümeyi bu sayede başardılar. Onların sayesinde Türkiye devrimci Marksizmi daha zengin, daha yerli, daha ileri oldu. Onların sayesinde bu satırların yazarı çok şey öğrendi.
İki insan kökenleri, aileleri, eğitimleri, kişilikleri bakımından bu kadar ayrı, bu kadar farklı olup, insanlığın bugün yaşadığı kriz karşısında bu kadar benzer bir konuma ulaşabiliyorsa, bu Marksizmin gücündendir. Her ikisi de modern çağda insanlığın en ileri ifadesi olan enternasyonalist ve devrimci bir Marksizmin kendi üsluplarınca savunusunda birleşti. Bu hepimizi yükseltti. İkisine de müteşekkiriz. Keşke her insan ölümünden sonra böyle anılmasına temel olacak bir hayat yaşasa!