Fabrikalardan Haberler

 

"Fabrikalardan Haberler" köşesinde farklı fabrikalardan çalışan işçi arkadaşlarımızın fabrikadaki deneyim ve mücadelelerini aktarmaya devam ediyoruz.

 

Emekçi kadınlar en öne!

Merhaba, ben İzmir’de toplu yemek hizmeti veren bir fabrikada çalışıyorum. Fabrikada çalışan 50 kişiyiz, fakat toplu yemek sektöründe işçilerin birçoğu birbirinden bağımsız. Yemek verilen firmalardaki dağıtıcıları ve firmalara yemek götüren şoförleri çıkarttığımızda üretim alanında çalışan 15 kişi kalıyoruz. En büyük sıkıntılarımız; uzun çalışma saatleri, mesai ücretlerinin ödenmemesi, iş bölümünün olmaması ve çok işi az işçinin yapması. Gıda, hizmet sektörü ile birleşince müşterileri memnun etmek çok zorlaşıyor. Haliyle bu iş yoğunluğunun ve uzun çalışma saatlerinin üzerine bizlerde enerji kalmıyor ve dikkatsizlik başlıyor. Yemeklerde çıkan en ufak bir sıkıntıda ise patron başımızda bitiyor ve başlıyor fırçaya! İşçi eksik desen dinlemez, 10-11 saat çalışıyoruz yorgunuz desen cevabı hazır “bu sektörde saat olmaz”, mesaiye kalmayacağım kalacaksam da parasını isterim desen “işte kapı” der! Ne iş güvencemiz var ne de huzurlu ve adaletli bir çalışma ortamımız. Tüm bunların yanında bir de kadın olduğun için maruz kaldığın tacizler silsilesi var. Sürekli kendini kollamak zorundasın. İnsanlarla konuşurken gülümsemek bile sakıncalı!  Bu erkek egemen, ahlaksız sömürü düzeni ahlaksız insanlar yaratıyor ve kadın işçiler aynı zamanda bunlarla da mücadele etmek zorunda kalıyor.

Ancak biz kader deyip, kadınız geri duralım deyip boyun eğmeyeceğiz! Sendikalaşmak ne kadar zor gözükürse gözüksün önce kadın işçiler olarak en ön safta duracağız ve kendi bölümümüzü örgütleyeceğiz. Sonra şoförleri, şoförler de firmalardaki dağıtıcıları. İmkansız diye bir şey yok! Biz birlikte olursak başarırız.

 İzmir’den bir gıda işçisi

 

Star Rafinerisi’nde işçiye zulüm devam ediyor!

Merhabalar, Star Rafinerisi’nde çalışan emekçi bir dostunuzum.

Temmuz ayında yaşadığımız zehirlenme vakasını herhalde duymayan kalmamıştır.

Star Rafinerisi inşaatında çalışan işçiler olarak yemeklerden şu ana kadar 7 kez zehirlenme vakası yaşandı. Bunlardan en vahimi son kez yaşanan zehirlenme oldu. 1000’in üzerinde işçi yemekten zehirlendi. Aliağa ve çevre ilçelerindeki hastaneler bile yetersiz kaldı. Manisa'ya bile zehirlenen emekçiler sevk edildi.

Bu son olaydan sonra yemek şirketi değişti lakin zihniyet değişir mi emekçiye verilen değer artar mı? Kesinlikle kocaman hayır olacaktır.

Yemek olayı kadar vahim olan bir diğer konu ise yatakhaneler ortak kullanılan tuvaletler. Küçücük odalarda balık istifi şekilde emekçiler kalmakta, kalmaya zorlanmaktadır. Sesini çıkarırsan, “beğenirsen bu, beğenmezsen kapı orada”. Emekçiler de işten çıkarılma korkusundan borçlarından dolayı seslerini çıkaramıyor.

Ortak kullanılan tuvaletler ise bakımsız bir şekilde, resmen virüs yuvası. Hijyenden uzak tam bir hastalığa davet çıkarırcasına tehlikeli.

Sesimizi ise sayılı sosyal medya sayfaları ve gazeteler yayımlıyor. Polis ise düzenin hizmetinde emekçinin karşısına dikiliyor. Bu düzene karşı sizin aracılığınızla sesimizi duyurmak istiyoruz.

Star Rafinerisi inşaatında çalışan bir işçi

 

Patron kazanıyor, ya işçinin durumu nasıl?

Merhaba arkadaşlar, ben Bodrum'da çalışan bir turizm işçisiyim. Temmuz- Ağustos ayları turizm sektörünün en yoğun ayları. Oteldeki tüm departmanlarda çalışan arkadaşlar fazla enerjiyle çalışmak zorunda kalıyor. Bazen de mesaiye kalmak zorunda kalıyoruz. Otele girdiğimizde bize söylenen ilk şeylerden biri mesai ücretlerinin ödeneceğiydi. Ama bize artık fazla mesai ücretlerinin ödenmeyeceği söyleniyor. İşlerin bitirilmesi ve tam zamanında çıkılması gerektiği söyleniyor. Ama işler bazen zamanında bitmiyor ve biz mesaiye kalmak zorunda kalıyoruz. Ben otelin mutfağında çalışan bir turizm işçisiyim. Bizim mutfaktan iki kişi işten ayrıldı. Üstelik departmana alım da yapmıyorlar. Arkadaşlar, bu otel 100-200 liraya oda satan bir otel değil. Bu aylarda 1000 Euro'lardan başlıyor fiyatlar. Otelin doluluğu ise %90'lardan başlıyor. Patronun cebine daha fazla para girsin, daha az maliyete daha fazla kâr yapsın. Oh ne güzel memleket! Ama bu böyle gitmez. Biz sadece bunu biliyoruz. Ve her yerde olduğu gibi burada da mücadele etmemiz şart.

                                                                                              Bodrum'dan bir turizm işçisi

 

Bireysel değil birlikte mücadele

Tekstilde çalışma koşullarının ne denli zor olduğunu birçoğumuz biliyoruz. Yüksek sıcaklıklarda, kimyasalların içinde, uzun saatler boyunca çalışmak yetmezmiş gibi maaşlar da bir o kadar düşük. Birçok firmanın öğle yemeklerinden çalışanların midesi bozulmuş durumda ekstra maliyet gibi görülüp gerekli havalandırmalar bile yapılmıyor, klimalar tamir edilmiyor. İşçiler kimyasaldan biraz olsun nefes alabilmek için ufak yerlerden kendi havalandırmalarını yapmaya çalışıyorlar. Özellikle kimyasallar çalışan bölümlerde her altı ayda bir şirket tarafından yaptırılması gereken doktor kontrolleri (ciğer filmi, kanser teşhisi) yaptırılmıyor.

İşçilerin birçoğu ise bu çalışma koşulları ve düşük ücretlerden kurtulmak için başka firmalara başvuru yapıyorlar. Aynı koşulların orada da olduğunu fark etmeleri çok zamanlarını almıyor. Ellerine geçen yalnızca 100-200 liralık bir fark oluyor hepsi bu, onu da zaten misliyle geri alıyorlar. Sendikalı yerlerde koşullar mükemmel olmasa da biraz daha iyi. Ancak şöyle bir gerçek var ki sektördeki sendikalı fabrikalar kısıtlı ve belirli sayıda işçi alıyorlar. Buralarda sendika var demek sömürü olduğu gerçeğini de değiştirmiyor üstelik. Erzak yardımı alıyorsunuz, maaşlar ve çalışma koşulları biraz daha iyi ama sömürü aynı şekilde devam ediyor.

Özetle çalıştığınız yer ister sendikalı ister sendikasız olsun bireysel olarak verilen hiçbir çaba yerini bulmuyor. Sendikasız bir yerde çalışıyorsak önce sendikayı sokmalıyız fabrikamıza. Sendikalı bir yerde çalışıyorsak, sendikamıza baskı yapmalı işçinin istediğini yaptırmalıyız. İnsana yaraşır çalışma koşulları da, hak ettiğimizi almanın da yegane yolu budur.

Bursa’dan bir tekstil işçisi

Yeni iktidar patronların iktidarıdır

Turizmde Temmuz ayını geride bıraktık. Biz turizm işçileri için bu ayın geçen aydan hiçbir farkı bulunmuyor. Turizmde çalışma koşulları geçen ay nasılsa bu ay da aynı ancak turizm patronları için değil. Artık hükümetin içinde direk onların sözünü söyleyen bir bakan var. Hem de onlardan biri, ETS Tur’un patronu, Turizm Bakanı oldu. Kurulan patron hükümetinde bir koltuk da turizm patronlarına verildi. Bu kurulan hükümetin patron hükümeti olduğu artık koltuklarından bile belli oluyor.

Bu duruma en çok sevinen turizm patronları oldu. Artık daha rahat bir şekilde istediklerini yerine getirebiliyorlar. Turizmde çıkan her dalgalanmada hükümetten istediklerini alabiliyorlar. Eskisi gibi her yerde mağdur edebiyatı yapmalarına gerek kalmadı. Şimdi sadece istediklerini kendilerinden olan Turizm Bakanı’na fısıldamaları yeterli olacak. Biz turizm işçileri ise sesimizi ne kadar duyurmaya çalışırsak çalışalım hükümet bizi görmezden geliyor. Hatta görmezden gelmekle kalmayıp turizm patronlarıyla beraber el ele verip bizi susturmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Tek başına sesini çıkaran işçiyi işten çıkarıp yerine yeni işçi hükümet tarafından İş-Kur aracılığı ile gönderiliyor. Turizm sektörü hükümetin ve turizm patronlarının işçileri sömürebildiği en rahat sektörlerden birisidir.

Onlar hem hükümetleriyle hem de patron örgütleriyle biz turizm işçilerini nasıl daha fazla sömüreceklerini konuşurken, biz turizm işçileri sektörü terk etmemeliyiz. Aksine onlara karşı örgütlenerek hep birlikte hareket etmeliyiz. Turizmde sendikalaşmalıyız.

Bursa’dan bir turizm işçisi

 

Bu taşeron zulmüne dur diyelim

Migros köklü bir şirkettir ancak kanunsuzluk, taşeronculuk ve bir sürü sebeplerden dolayı toplumu ve ülkemizi tehdit etmektedir. Migros, Mbm ve Us grup olmak üzere 2 taşeronla depolarında kanunsuzluk konusunda çığır açıyor. Zorla Pazar ve bayram mesailerine getirme, gelmeyeni işten çıkarma, sabah sekiz gece on buçuk çalışma ve mesai konusunda işçiye danışmama, yemeklerde ucuza kaçma, molaları kısma, prim veriyorum deyip izinli dahi olsa devamsızlık sayıp prim kesme, hiçbir sosyal hak vermeme… Migros’un kendi bünyesinde sendika olmasına rağmen taşeronda sendikaya karşılar. Kanunsuz şekilde zorbalıklarına devam ediyorlar. Migros’un ülkemizdeki ayağını yürüten Anadolu grup bu zorbalıklarına bir yenisini daha ekleyip çay saati olarak kullandığımız, işçilerin 15 dk’lık molasına utanmazca göz dikmiştir. Her yerde olduğu gibi Migros’ta da sermayedar işçinin cebindeki tek kuruşa dahi göz dikmiştir tüm işçi emekçi kardeşlerim olarak bu zulme dur diyelim!

Bursa Migros’tan bir depo işçisi

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ağustos 2018 tarihli 107. sayısında yayınlanmıştır.