Fabrikalardan Haberler
''Fabrikalardan Haberler'' köşesinde farklı fabrikalardan emekçilerin seslerini duyurmaya devam ediyoruz.
Çocuklarımızın rızkını AKP’ye yedirmeyeceğiz
Ben Eskişehir’in Mihalıççık ilçesinde bulunan Adularya Enerji Elektrik Üretim ve Madencilik Anonim Şirketi’nde çalışan bir işçiyim. Şirketin patronları 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Fethullah Gülen cemaatiyle ilişkili oldukları için tutuklandılar. Şirkete 22 Temmuz’da kayyım atandı ve 3 Eylül’de TMSF’ye devredildi. Ve tabi tüm meselelerde tek zararlı taraf biz işçiler olduk. 3 ay maaş alamadık. Ardından bayram öncesi göstermelik 2 aylık maaş ödendi. Şu an Temmuz ve Ağustos maaşlarımız ödenmemiş durumda. Bazı arkadaşlarımız evine ekmek götürebilmek için ek işlerde çalışmaya başladı. 100 civarı işçi de işten ayrıldı. Bizler bu durum karşısında çeşitli tepkiler geliştirdik. İmza topladık, basın açıklaması yaptık, çeşitli yöntemlerle kamuoyuna meseleyi duyurma çabası içerisine girdik. Bu süreç içerisinde hiçbir yetkiliden olumlu ya da olumsuz bir dönüş alamadık. Ben ve diğer işçi arkadaşlarım her şeyin farkında: Adularya maden işçilerinin maaşını AKP hükümeti ödemiyor. Tabii bu durum bizi çok şaşırtmıyor. Sonuçta bu hükümet grev yasaklama konusunda rekor kırmış bir hükümet. Biz maaşlarımızı eksiksiz alana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Çocuklarımızın rızkını AKP’ye yedirmeyeceğiz. Bunun yolu da işçilerin sıkı bir birlik içerisinde olup taviz vermeden mücadele etmesinden geçiyor diye düşünüyorum.
Eskişehir Adularya Maden’den bir işçi
Sınıf bilinci tüm kazanımlarımızın anahtarıdır
Merhaba, 15 senedir gıda sektöründe çalışan bir işçiyim. Bu zamana kadar gördüğüm, yaşadığım olayları benim penceremden size kısaca özetlemek isterim. Öncelikle her şeyin çok önceden planlandığı, hiçbir şeyin önümüze tesadüf olarak gelmediği acımasız kapitalizmin uygulandığı bir coğrafyada yaşam mücadelesi veren insanlarız. Kağıt üzerinde, yasalarda bir çok hakka sahip olan ama pratikte en çok ezilen, çalışma koşulları incelenmeyen, kendisinden bir makine gibi her gün yüksek performans beklenen, hasta olmaması gereken, evde dışarıda ne yaşarsa yaşasın işyerine asla yansıtmaması gereken, ücret olarak pastada en az hak sahibi olması öngörülen... Kısacası çoğumuz sorunsuz, duygusuz, sesi çıkmaması gereken, işverene koşulsuz tabi olacak işçiler olarak farklı ve özgür bir görüşümüzü beyan dahi edemediği ortamlarda çalışıyoruz, çalıştırılıyoruz. Ülkemizde ve dünyada uygulanan vahşi kapitalist düzende sürekli olarak çalışma hayatına yönelik yeni yeni dayatmalar, kurallar getirilip maaşımızı alana kadar hemen her şey burnumuzdan getiriliyor.
Ülkemizde iş güvenliği ve işçi sağlığı bence sadece formaliteden ibaret. Denetleyen yok ve işverene caydırıcı yaptırım gücü olan bir yapıya sahip değil maalesef. İşsizlik oranının her geçen gün artması sebebiyle ucuz işçi çalıştırma fazlasıyla artarken patronlar da içeride buna paralel olarak ses çıkaran, sorgulayan, eğitimli, donanımlı, sınıf bilinci taşıyan işçiler üzerinde baskı uygulayıp ya hataya sevk ediyor ve işten çıkarıyor ya da nedensiz işten çıkartabiliyor. Açıklanan ve gerçek olmayan enflasyon rakamları yüzünden aldığımız zamlar gerçek enflasyonun çok çok altında kalıyor. Bizler biliyoruz ki % 8-9 civarındaki enflasyon asla gerçeği yansıtmıyor gerçek enflasyon her sene minimum % 30-35'ler seviyesinde seyrediyor. Zaten geçim derdi, krediler, kredi kartları ve anormal zamlarla boğuşmaya çalışan işçiler asosyal, ay sonunu getirmeye çalışan, mutsuz, huzursuz ve umutsuz bir hayata mahkûm ediliyorlar. Bu konuda daha çok fazla olumsuzluktan bahsedilebilir fakat burayı kısa tutmak istiyorum.
Bizler bizi yöneten kişiler tarafından zaten her şekilde bölünmüş ayrıştırılmışız. Siyasi görüşümüz, inançlarımız, etnik kökenlerimiz ve başka birçok sebepten her türlü ayrıştırmaya maruz kalmışız, kutuplaştırılmışız. Televizyonlarda diğer medya organlarında hükümetin istediği, öngördüğü yayınlar harici ne bir haber, ne de başka herhangi bir program görebilmek mümkün değil. Herhangi bir yerde oluşan hak arayışı, işçi direnişi, işçi haberine bu kanallarda rastlamak imkansız olmuş. Soma’da yaşadığımız facia dahi neredeyse aklımızdan silindi silinecek durumda. Böylesi bilinçli, programlı, sindirici bir ortam var iken o zaman işçi arkadaşım da en az patronu kadar haklarını bilmeli, sürekli okumalı, araştırmacı olmalı, sorgulamalı, sınıf bilincini tam manasıyla kavrayıp gerektiği yerde haksızlığa her alanda dur diyebilmeli. Ayrıştırıcı değil birleştirici olmalı, kendi sınıfıyla beraber yaşamayı öğrenmeli ve her zaman birlik beraberliği sağlamayı becerebilmelidir. Korkmayacağız, korkarak geri adım attığımız her adım karşımıza başka bir dayatma olarak geri dönecektir.
Bizler var gücümüzle bedenen çalışan, üreten, zihinsel ve psikolojik zorluklara göğüs gererek aile geçindiren insanlarız. Ay bitiminde aldığımız maaşla eğer ki hafta sonları ailecek sosyal bir etkinlik yapıp beraber güzel bir yemek yiyemeyeceksek, çocuğumuza güzel bir ayakkabı, elbise almak için on kez düşüneceksek, pazardan marketten kasaptan her şeyin ucuzunu almak zorunda kalacaksak o zaman yere batsın böyle adalet böyle düzen.
Bir yerlerde çok büyük bir hata var, bu hatalar zincirinin içerisinde en büyük zararı da, bedeli de maalesef ezilenler, işçi sınıfı ödüyor. Göreceğiz, bileceğiz, kendimizi geliştireceğiz, öğreneceğiz, yılmayacağız, korkmayacağız, birlik beraberliğimizi asla bozdurmayacağız! Başka bir çıkış yolu yok! Tüm ezilenler ve işçi sınıfımıza selam olsun!
Bursa Aroma’dan bir gıda işçisi
Gıda işçisinin artık kaybedecek bir şeyi kalmadı!
Merhaba, ben İzmir’de yaşayan bir gıda işçisiyim. İzmir gıda sanayi açısından oldukça gelişmiş bir havza. 15- 20 işçi çalıştırabilen yerel fabrikalardan binlerce işçi çalıştıran ulusal çapta üretim yapan fabrikalara kadar geniş yelpazeye sahip bir şehir. Ancak çalıştığımız fabrikanın ulusal ya da yerel olarak üretim yapması, koşulları belirleyen bir durum değil. Çalışma şartları bütün fabrikalarda fazlasıyla kötü. Zorunlu mesai sıkıntısı hemen hemen her fabrikada karşılaşılan bir sorun. Bırakın mesaiye kalmama gibi bir tercihiniz olmasını, 16 saati bulan çalışma saatlerine maruz kalıyoruz. Çoğu zaman mesai ücretini bile alamıyoruz. Birçok fabrikada servis imkânı yok. Bazı çalışma arkadaşlarımız, sanayi bölgesine uzak yerleşim alanlarından ulaşım sağlıyor. Sabah 08.00’de iş başı olan yerlerde 5 dakika bile geç kalsan soruşturma geçirebiliyorsun. Fakat gel gör ki 8 saati bulan zorunlu fazla mesailerde küçücük bir ses çıkarmada dahi patronun işten atma tehdidiyle karşılaşıyorsun. Aldığımız ücretler ise çok düşük. Açlık sınırının altında bir ücret ile tüm zamanımızı onları zengin etmek için çalışmamızı bekliyorlar. Biz onca mesainin ardından otobüslerde, metrolarda sürünmek istemiyoruz! Ayın sonunu getiremediğimiz, çocuklarımıza doğru düzgün kıyafetler almaya yetiremediğimiz ücreti kabul etmiyoruz! Biz insanca yaşamayı hak ediyoruz!
Tüm bu sıkıntıların çözümü belli. Bağlı olduğumuz iş kolunun sendikasına üye olup, mücadele ederek bu kötü koşulları iyiye götürebiliriz. Biz korkmaya devam ettikçe, patronlar bizden daha fazlasını isteyecek. Daha düşük ücretlere daha kötü koşullarda çalışmamızı isteyecekler. Peki artık kaybedecek neyimiz kaldı?
Bütün gıda işçileri adına tüm işçi kardeşlerime sesleniyorum:
Belki verecek bir canımız kaldı, buyursunlar. Ancak onların kaybedecek çok şeyleri var. Şunu akıllarından çıkarmasınlar; üreten de biziz, şalteri indirecek olanlar da!
Onlar ki bize bunları reva görüyorlar, biz de sendikalarımızda, taban komitelerimizle mücadele ederek kendi haklarımızı almayı biliriz!
İzmir’den bir gıda işçisi
Artık mesai saatlerimizin ne olduğunu bilmek istiyoruz!
Ben Irak Plastik’in Hadımköy’deki fabrikasında çalışıyorum. Plastik ev ürünleri imalatı yapan bir fabrika burası. İşe girdiğim günden beri her gün 10 saat çalışıyorum. Halbuki bana işe başlarken sadece sekiz ya da en fazla dokuz saat çalışacağımı söylemişlerdi. Ben evliyim ve iki çocuk bakıyorum. Çok uzun süre işsiz kaldığım için mecburen bu işe girdim. Hadımköy hem evime çok uzak hem de aldığım maaş anca ev kirasını vermeye yetiyor. Usta başı eğer biraz daha elimize para geçsin istiyorsak mesaiye kalmamızı söylüyor. Mesailerle beraber elime anca mutfak masrafını da çıkaracağım kadar para geçiyor.
Bu para ailemi ve beni geçindirmeye yetmiyor. Eylül ayı masraf ayı. Çocuğumun okul ihtiyaçlarını karşılamam lazım. En çok da bunun için mesaiye kalıyorum. Her gün işe geldiğimde 9 saat çalışmayı göze alıyorum ama hiç bir zaman 9 saat çalışmıyorum. Hep 9 saatten fazla çalışıyorum. Mesainin bitmesine bir saat kala usta başı bugün mesaiye kalacağımızı söylüyor. Kendi isteğimizle mesaiye kalmıyoruz yani. Her gün en az 3-4 saat zorunlu fazla mesai yapıyoruz ama fazla mesai ücreti çok az. Bu fabrikada neredeyse 400 kişi çalışıyoruz. Hepimize aynı şeyi yapıyorlar. Biz aslında kaç saat mesaiyle çalıştığımızı bilmiyoruz. Yeter artık mesai saatimiz belli olsun, evimize gideceğimiz saati bilmek istiyoruz. Çocuklarımızla ve ailemizle zaman geçirmek istiyoruz. Ama biz sesimizi çıkarmasak bir şeyin düzelmeyeceğini biliyoruz. Patron bize günahını bile bedava vermiyor ki!
İstanbul Hadımköy Irak Plastik'ten bir işçi
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ekim 2017 tarihli 97. sayısında yayınlanmıştır.