Greif işçileri İzmir'deydi
Haftalardır, İzmir Greif İşçileriyle Dayanışma Platformu tarafından masalar açılarak, destek imzaları toplanarak, dayanışma kartları satılarak hazırlığı yapılan "TİS talepleri için patrona, taşerona ve sendikal bürokrasiye karşı fabrikalarını işgal eden Greif işçileri İzmir'de" başlıklı panel, 4 Nisan 2014 tarihinde saat 18.00'de Tepekule Kongre Merkezi'nde gerçekleştirildi.
Panel başında platform adına yapılan kısa açılış konuşmasında, işgalci Greif işçilerinin selamlanması ardından “İşgal, grev, direniş” sloganı eşliğinde işçiler ve konuşmacılar kürsüye çıktı.
İlk sözü, İzmir Greif İşçileri ile Dayanışma Platformu konuşmacısı aldı. 2008 kriziyle birlikte uluslararası burjuvazi tarafından krizin yükünün işçi ve emekçilere yıkılması amacıyla neo-liberal saldırıların hızının arttırıldığını, güvencesizleştirme, esnek çalışma, kısmi zamanlı çalışma gibi saldırıların yanında taşeronlaştırmanın en önemli maddelerden olduğu belirtildi. Fakat bu saldırılara Mısır’da, Tunus’ta, Yunanistan’da, Bosna Hersek’te ve daha birçok ülkede emekçilerin ayağa kalkarak tepki gösterdiğini ekledi. Gezi sonrası yaşanan halk isyanında asıl eksikliğin işçilerin kolektif güçleriyle yer almaması, sınıf kimlikleriyle damgasını vurmaması olduğunu belirten konuşmacı, Greif’in bu eksikliği dolduracak mücadelelerin işaret fişeği olduğunu ve o dönemin farklı bir biçimde devamcısı olduğunu söyledi. Greif’in yasal süreci beklemeden fiili meşru mücadeleyi ön plana çıkararak işgali başlatmasını, sınıfın Haziran’da Türkiye’yi sarsan isyan ruhuyla birleştiğini gösterdiğini; çünkü işçilerin o dönem Taksim’i Kızılay’ı kuşatan ruhu gördüklerini, bu anlamda isyanın haklara nasıl sahip çıkılacağı bakımından işçiler üzerindeki etkisinden bahsetti. Taban örgütlenmeleri ve yerleştirdiği işçi demokrasisiyle ve bürokrasiye başkaldırısıyla Greif’in bir okul olduğunu söyledi. Bu tarihsel deneyimin kazanması ve başka işçi, emekçi bölüklerine ulaştırılarak büyütülmesi amacıyla İzmir’de Greif İşçileriyle Dayanışma Platformunu kurduklarını vurguladı.
Platform konuşmacısı ardından sözü Greif işçileri aldı. Greif Sünjüt’ün 50 ülkede 250 fabrikası olan uluslararası bir tekel olduğunu, Türkiye’de 4 fabrikada 1500 çalışanın 500’ünün kadrolu, geri kalan içinde 44 ayrı taşeron bulunduğunu belirttiler. Güvenceli iş, taşeronun kaldırılması ve iş güvenliği talepleriyle DİSK Tekstil’de sendikal örgütlenmeye gitmeleriyle başlayan süreci, patronla ve ileri adım atmaya çalıştıklarında karşılarına dikilen sendikal bürokrasiye karşı taban örgütlenmelerini, komiteler vasıtasıyla verdikleri mücadeleyi ayrıntılı biçimde aktardı. İşgalden önce 1 sene boyunca alttan alta örgütlenirken, aynı zamanda Türkiye’de işçi sınıfı mücadelelerini derinlemesine incelediklerini, bunun da katkısıyla yola çıkarak DİSK Tekstil’i ve konfederasyon olarak DİSK’i sahiplendiklerini, her seferinde kendilerini anlatmak ve direnişe sahip çıkması için sendikaya gittiklerini, ancak sürekli sendika bürokrasisinin engellerine karşı mücadele etmek zorunda kaldıklarını vurguladı. Taşeronun kaldırılması talebinden geri adım atmayacaklarını söyleyen işçiler, konuşmalarını "Ya kazanacağız ya kazanacağız! Greif ya biz işçilerin istediği koşullarda çalışmasıyla üretim yapacak ya da Greif ülkenin hiçbir yerinde üretim yapamayacak!" sözleriyle sonlandırdılar.
Son sözü Çağdaş Hukukçular Derneği adına Avukat İmdat Ataş aldı. Ataş, Sovyetler Birliği’nin çözülüşüyle güvencesizleştirme saldırısının tüm dünyada hız kazandığını, Türkiye’de de 2003‘te 4857 sayılı yasayla patron korumaya alınırken, sınıfa yapılacak güvencesizleştirme saldırılarının yasal zemininin sağlam şekilde oluşturulduğunu belirtti. Kamunun tamamında parça başı üretim, kısmi süreli çalışma gibi istihdam biçimlerinin yaygınlaştırıldığı ve taşeronlaştırmanın kural haline getirildiğini altını çizen Ataş, işin parçalanmışlığının örgütsüzlüğü getirdiğini vurguladı. Ataş, Greif’in toplumun, sınıfın, sendikaların gündemine taşınmasının elzem olduğunu, bu yolla mücadelenin taşeron sisteminin sorgulanması ve reddedilmesine, iş güvencesi talebine büyütülmesinin esas mesele olduğunu söyleyerek sözlerinin bitirdi.
Soru, cevap ve katkılardan oluşan bölümde, DİSK’in ve bazı sol hareketlerin direnişin sahiplenmesindeki zaaflı tutumu, işçilerin mücadele sürecinde karşılaştıkları üzerinden verimli tartışmalar gelişirken, Greif mücadelesinin, DİSK’in kuruluş ruhunu ve işçi sınıfı mücadelesinin geçmişini, ama aynı zamanda ağırlaşacak kriz koşullarında işçilerin vereceği cevap bakımından radikalliğiyle geleceğini temsil ettiği yönünde katkılar sunuldu.
İşçilerin “Bir yevmiyeni paylaş” kampanyası kapsamında hazırladığı, kendi ağızlarından dayanışma çağrısı yaptıkları videonun gösterimi ardından “İşgal, grev, direniş”, “Greif işçisi yalnız değildir” ve “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek” sloganları eşliğinde panel sonlandırıldı.