Haksız yere insanlar ölüyor! Asker anneleri halk adına hesap soruyor!

2011 Kasım'ında bedelli askerlik yasası çıktıktan sonra şu satırları yazarak bedelli askerliği reddettiğimi ve askere gideceğimi açıklamıştım:"Haksız yere insanların ölmemesi için bedelli askerliği reddediyorum. Doktora tezimi bitirir bitirmez diğer canlarla birlikte askere alınacağım. O zamana kadar Türkiye’nin Ortadoğu’da haksız tarafta savaşlara katılmasına karşı mücadeleye devam edeceğim, Suriye’de olası bir savaşa karşı, Malatya’daki füze kalkanına karşı sokaklarda olacağım. Kürt sorununun siyasi çözümünü savunmaya devam edeceğim ve askere tüm bu fikirlerimi koruyarak gideceğim. Hiçbir koşulda bu fikirlerimden ve bu fikirlerimi açıklamaktan da vazgeçmeyeceğim!"

2014 yazında da doktora öğrenimimi tamamladıktan sonra askere alındım. 2011 yılında yazdıklarımı harfiyen yerine getirmenin huzurunu yaşıyorum. Ancak içinden geçtiğimiz süreç, daha ziyade askerlikle ilgili ortaya koyduğumuz anlayışın ve tutumun ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösteriyor. O dönemde bedelli askerliği reddederken aynı zamanda vurgulu bir biçimde profesyonel orduya karşı çıkmıştık. "Haksız yere insanlar ölmesin diye askere gitmek" düşüncesinin arkasında işte bu karşı çıkış yatıyordu. Pek çok savaş karşıtı için bu sav son derece anlamsız görünüyor, vicdani reddi savunmak daha cazip geliyordu. O zaman da dedik. Bireysel olarak askerliği reddetmek, bir anlamda ölmeyi ve öldürmeyi reddetmek, askere giden insanların ölmekte ve öldürmekte olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Aynen bugün yaşadığımız gibi. Ama şunu da bilin, bugün Türkiye'nin barışı en çok isteyen insanları sokaklarda yürüyüş yapamıyor, mitinglere katılamıyor. Onlar yüz binlerle kışlalarda silah altında bulunuyor.

Ancak bugün başka bir şey daha yaşıyoruz. Erdoğan'ın savaşı olarak adlandırdığımız bu savaşın haksız bir savaş olduğuna dair halkta yaygın bir kanı var. Bu kanının görünür biçimi halkın hükümete tepkisi ve barış talebi. Bununla birlikte onca toplantı, miting ve yürüyüşe rağmen barış yönündeki en güçlü ve etkili sesin askerde çocuklarını kaybeden ailelerden geldiği de görülüyor. Bir aile çocuklarının cenazesinde "hep garibanların çocukları ölüyor" diye feryat ediyor. Diğer bir cenazede askerin yakınları "ben yaşamadıkça vatan sağ olmasın" diye haykırıyor. Nihayet başka bir askerin Bursa'daki cenazesinde milliyetçi sloganlar yerine tamamen kendiliğinden bir tepkinin ürünü olarak kadınlar "Erdoğan oğlunu askere yolla" diye tempo tutuyor.

Bu protestolar, astsubay, subay ve sözleşmeli personelin değil de er ve erbaşın cenazelerinden yükseliyor. Bu tesadüf olabilir mi? İşte tam da bu yüzden profesyonel orduya karşı çıkmıştık. Çünkü profesyonel askerler, rütbeleri ne olursa olsun bu mesleği seçmiş ve risklerini bilerek orduya girmişlerdir. Zorunlu askerlikte ise halk bir görev olarak askerlik yapar. Hükümetlerin haksız yere evlatlarını ölüme göndermesine yönelik bir tepkinin oluşması da bundandır. Profesyonel ordunun haksız savaşlara ülkeyi sürükleyecek bir iktidar için mutlak bir gereklilik olması da bundandır. Vietnam savaşını ABD sadece askeri olarak kaybetmedi. Amerikan halkı haksız savaşa karşı mücadele ederek askerlerini adeta Vietnam'dan çekti aldı. Sonrasında ABD ordusunun tamamen profesyonel bir ordu haline gelmesi şaşırtıcı mı?

Bu arada şovenist duygularla beni de askere alın diye askere başvuranların yaptıklarının ucuz şovdan ibaret olduğunu da belirtelim. Seferberlik ilanı olmadan, mevcut yasalar çerçevesinde böyle bir askere almanın mümkün olmadığını bildikten sonra dilekçeyle kahramanlık yapmak ne de güzel! Son dönemde Davutoğlu'nun halen öğrenci olan oğlunun da dilekçeyle Şırnak'a gitmek istediğine dair ak trollerin yoğun bir propagandası oldu. Haber doğrulanmış değil. İsteyen tecilini bozar, askerlik evrakında da ilgili yere komando olmak istiyorum diye işaret koyar, bir şey demeyiz. Ama bizden hatırlatması, askerlik mevzuatında ben Şırnak'a, Hakkari'ye gitmek istiyorum diye bir seçenek yok. AKP'li bakan ve milletvekillerinin bedelli askerlik şampiyonluğu ise Ak trollerin trollemeleriyle kapatılacak gibi değil.

Erdoğan'ın oğullarından Bilal'in bedelli askerlik yaptığı, gemicikleriyle basında tanınan Burak'ın ise çürük raporuyla askerlikten yırttığı ise herkesin malumu. Hal böyle iken "evlatlarımızı feda ederiz" diyen bir iktidarın savaş politikasının hesabını halka, herkesten önce de çocuklarını kaybeden ailelere vermesi kaçınılmaz. Profesyonel orduya geçişi tamamlarlarsa, işte o zaman durum değişir. O yüzden haksız yere insanların ölmemesi için bir kez daha profesyonel orduya hayır!