Ekmek ve hürriyet için zincirsiz kurucu meclis

En son çıkartılan 135 maddelik KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile bir kez daha görüldüğü gibi Türkiye’de meclis fiilen feshedilmiştir. TBMM’nin televizyondaki herhangi bir tartışma programından daha fazla hükmü kalmamıştır. Yine son KHK’lar göstermiştir ki Türkiye’de Anayasa fiilen askıdadır. Çıkarılan KHK’lar OHAL’le ilgisi olmayan konuları düzenlemekte, meclisin yetkilerine tecavüz etmekte, taşeron düzenlemesinde olduğu gibi vatandaşa şantaj yapmakta, kurumları kapatmakta ve yürütme eliyle yargıyı yeniden yapılandırmaktadır. İşte bu şartlar altında düzen içi seçenekler hiçbir başarı ve gelecek vaat edemez.

İstibdad rejimi ile iktidara tutunanlar kendileri ile birlikte Türkiye’yi de çöküşe sürüklüyor. Emekçi milyonların hiçbir sorunu çözüm bulmuyor. Ekonomi kötüye gidiyor. OHAL ve KHK’larla güya Türkiye’yi yönetmeye çalışan ama büyük sorunları idare etmeyi bile beceremeyen bir iktidar söz konusu. Her şey Türkiye’nin bir dönüm noktasına doğru ilerlediğini gösteriyor.

Meclis fiilen feshedilmiştir ve Anayasa fiilen askıdadır

En son çıkartılan 135 maddelik KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile bir kez daha görüldüğü gibi Türkiye’de meclis fiilen feshedilmiştir. TBMM’nin televizyondaki herhangi bir tartışma programından daha fazla hükmü kalmamıştır. Yine son KHK’lar göstermiştir ki Türkiye’de Anayasa fiilen askıdadır. Çıkarılan KHK’lar OHAL’le ilgisi olmayan konuları düzenlemekte, meclisin yetkilerine tecavüz etmekte, taşeron düzenlemesinde olduğu gibi vatandaşa şantaj yapmakta, kurumları kapatmakta ve yürütme eliyle yargıyı yeniden yapılandırmaktadır. Tüm bunlar olurken Anayasa Mahkemesi üyeleri cemaatle iltisaklı geçmişleriyle dolayısıyla (AYM Başkanı Zühtü Arslan, 2015’te cemaatin yuvası olduğu gerekçesi ile kapatılan Polis Akademisinin başkanlığını yapmıştı) adeta rehin alınmış durumdadır ve OHAL’le ve milletvekillerinin tutukluluğu gibi eskiden tersine karar verdiği tüm başvuruları iade etmektedir. 

Referandumun ardından yeni anayasanın 2019 seçimlerinden sonra yürürlüğe girmesi ve başkanlık sistemine geçilmesi öngörülmüştür. Ne var ki parlamenter sistem şimdiden yıkılmıştır. Yıkılan parlamentarizmin yerine paramilitarizm inşa edilmektedir. Sivil çeteler sadece KHK’lar ile değil günbegün iktidarın uygulamalarıyla cesaretlendirilmektedir. Her yerden pıtrak gibi silahlı çeteler türemektedir. Bu çetelerin referandumdaki şaibelerin protesto edilmesine karşı iktidar lehine caydırıcı bir güç rolü oynamış olduğu unutulmamalıdır. Kılıçdaroğlu bunu:“Karşı taraf silahlıydı… Çok vahim olaylar çıkabileceği endişesi nedeniyle, bu sorumluluğu almamaya karar verdik” sözleriyle itiraf etmiştir.

Anayasa askıda, sınıf mücadelesi yürürlükte

Sendika üyeliği bir anayasal hak olarak güvence altındadır. Ne var ki bu hak her gün patronların istibdad rejimini arkalarına alarak yaptığı saldırılarla çiğnenmektedir. Sendikalaşma faaliyetleri her fabrikada, her işyerinde uzunca bir süre boyunca gizli yürütülmek zorundadır. İşçiler son olarak HT Solar fabrikasında olduğu gibi birçok işyerinde bu haklarını kullanabilmek için grev ve fabrika işgali yapmak zorunda kalmıştır. Bu mücadelede karşılarında sadece patronu değil hükümetten kaymakamlığa ve oradan polise uzanan bir istibdad rejimini bulmuşlardır. İşçiler sonunda başarmıştır ve sendikal örgütlenmeyi tamamlamıştır ama bunun bedelini haksız yere arkadaşlarının işten atılmasıyla ödemişlerdir. Posco Assan işçileri de anayasal haklarını kullandıklarında 90 arkadaşlarının işten atılmasıyla karşı karşıya kalmıştır. Sendikal yetki belgesi ise Çalışma Bakanlığı’nın dehlizlerinde kaybedilmiştir. İşçiler basit bir evrak takibi niteliğindeki yetki belgesini alabilmek için Ankara’ya yürüyüş başlatmak zorunda kalmış, polisin saldırısına uğramış ve toplu halde gözaltına alınmıştır. Her gün bunun gibi sayısız işçi mücadelesi yaşanmaktadır. Sırada metal iş kolunda MESS ve işçi sendikaları arasındaki toplu sözleşmeler vardır. Patronlar toplu pazarlık masasına otururken, “OHAL’de patronların önünü açtık. Grev mrev yok” diyen Erdoğan da patronların yanında yerini almaktadır. Grev, işçinin anayasal hakkıdır. Uluslararası sözleşmelerle güvence altındadır. Ancak bu hakların hepsi fiilen askıya alınmış durumdadır. Ama işçi sınıfı anayasa askıya alındı diye susup oturmuyor.

Zincirleri sınıf mücadelesi kıracak

Mevcut durum ortada iken, bin kere yüzlerine kapandıktan sonra hâlâ Anayasa Mahkemesi kapısını aşındıran CHP’liler, Akşener’e bel bağlayanlar, Abdullah Gül’ü başkan adayı olarak hazırlayanlar, fiilen feshedilmiş mecliste koltuk kapma hayallerine dalanlar, Amerika’dan, Avrupa’dan demokrasi dilenenler hiçbir çıkış yolu sunmuyor. Mevcut düzen dikiş tutmuyor. Yama yapmaya çalışmak boşunadır. Üstelik, böyle bir muhalefet istibdadı yerinden etmenin günü geldiğinde kitlelerden korkarak, düzeni koruma içgüdüsüyle bir orta yol arayışına girecektir. AKP ve Erdoğan son yıllarda tekrar ve tekrar düşmenin eşiğine gelmiştir; özellikle 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra ciddi bir muhalefet AKP’nin açık seçim yenilgisini zafere dönüştürebilirdi. Ama düzeni sarsmama kaygısı, “düzenli geçiş” saplantısı hep uzlaşmayla sonuçlanmıştır.

Türkiye’de emekçi milyonların ekmek ve hürriyet talebinin karşılık bulacağı zincirsiz bir Kurucu Meclis tek seçenek olmayı sürdürüyor. Türkiye’nin, milyonların ekmek ve hürriyet mücadelesi ile yeniden kurulması gerekiyor. Zincirsiz bir Kurucu Meclis tek seçenek ve bu seçeneğe ulaşmanın yolunu da yine işçi sınıfı gösteriyor. Türkiye’yi sermayenin ve emperyalizmin zincirlerinden kurtaracak tek güç de yine işçi sınıfıdır. Tek tek fabrikalarda, işyerlerinde tüm baskılara karşı haklarını alan, arkasına istibdad rejimini almış patronları dize getiren işçilerin mücadelesi yayıldığında, işçi sınıfı ulusal çapta bir ekmek ve hürriyet mücadelesine giriştiğinde, grevler genel grevlere dönüştüğünde, Ankara yollarına düşen işçiler bentleri aşıp birer nehir gibi birleşip akmaya başladığında istibdadı yenecek, emperyalist zincirleri kıracak ve Türkiye’yi yeniden kuracak olan güç ortaya çıkacaktır.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ocak 2018 tarihli 100. sayısında yayınlanmıştır.