Eğitimde tek çözüm sınıf mücadelesi

Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz yıl Eylül ayında, okullar açılmadan 3 gün önce “Ben bu TEOG olayını istemiyorum” dediğinde AKP’li MEB bürokratları da dâhil herkes “eyvah!” demişti. Çünkü herkes 15 yıllık AKP iktdarında eğitimde yapılan her değişkliğin daha beter sonuçlar doğurduğunun farkındaydı. Beklendiği gibi de oldu. İktidarlarının 16. yılı bu alanda benzeri görülmemiş bir rezalete sahne oldu. Onlar çiftlik muamelesi yaptığı eğitimle rezil olurken yüzbinlerce öğrenci ve onların aileleri bir sene boyunca büyük bir kaygı yaşadılar.

13-14 yaş grubundaki tüm çocuklara müthiş bir gelecek kaygısı yaşatan sistem değişikliğindeki belirsizlik, tercih zamanına kadar büyük oranda sürdü. Binlerce okulu imam hatip lisesine çevirirken imam hatip tercihlerinin zorunlu olmayacağını söylediler ancak “aslında zorunlu” söylentileri hiç bitmedi. Yeni sistemde “nitelikli” olarak belirlenen sınırlı sayıdaki okul, yapılan merkezi sınava göre öğrenci aldı. Geri kalan “niteliksiz” anadolu, meslek ve imam hatip liseleri ise öğrencilerin adreslerine, ortaokulda aldığı notlara ve tercilerine göre dolduruldu. İmam hatip tercihi gerçekten de zorunlu olmadı. Ancak öğrencilerin tercihleri, aynı okul türünden en fazla üç, toplamda ise beş okulla sınırlandırıldı. Yani ilk üç sıraya anadolu lisesi yazan öğrenciler, son iki tercihine de ağırlıklı meslek lisesi yazmak durumunda kaldılar. Sonuçta öğrenciler anadolu ve bazı meslek liselerine yığılırken, genelde meslek ve imam hatip liseleri kontenjanlarının yarısı boş kaldı. Bakanlık verilerine göre 1,2 milyon öğrencinin %50’si anadolu, %35’i meslek, %15’i ise imam hatip liselerine yerleşti. Bununla beraber sistem sorunları sebebiyle de, ortaokul başarı puanı yüksek olan on binlerce öğrenci puanı düşük olan ve istemediği türde okullara yerleşti hatta 91 bin öğrenci hiçbir yere yerleşemedi.

Pek çok kesimde heyecan uyandıran, özel okul patronu yeni bakan meseleyi yamalar yaparak çözme gayretinde. Önümüzdeki günlerde, yerleşemeyen, yerleşse de nakil almak isteyen öğrenciler ek tercihlerde bulunacaklar. Okul türü kısıtlaması kaldırılacak. Anadolu liselerinin kontenjanları arttırılacak, bir kısmı ikili öğretime (sabahçı-öğlenci) geçecek. Bu çözümler, öğrencileri istediği okula göndermeye yetse de belli okullara yığılmanın daha da artması, sınıf mevcutlarının kalabalıklaşması ve elbette eğitimin veriminin daha da düşmesi anlamına geliyor. Boş kalan bazı meslek liseleri, içinde anadolu sınıflarının da yer alacağı çok programlı liselere dönüştürüldü, boş kalan imam hatiplere ise yine dokunulmadı. Bu dönüşümün ne kadar yeterli olacağını, öğretmen kadrolarını nasıl buna uygun hale getirebileceklerini göreceğiz. Bakan kendi çocuğunu bu ortamda devlet okuluna gönderir miydi acaba?

Bakan Ziya Selçuk bir yandan da olayın faturasını bir kaç bürokrata kesiyor. Yerleştirme sisteminin algoritmasının sonradan değiştirildiği söylentileri mevcut. Her yerinden ayrı bir rezillik çıkan bu sistemin algoritması da tahrif edilmiştir, inanırız. Bu tahrifat öğrenci ve okul puanı karmaşasını açıklasa da sistemdeki yığılmayı açıklamaz. Algoritma hatası deyip geçiştiremezsiniz. Sorun düpedüz kapitalist düzen sorunudur. Biz açıklayalım:

  1. Bir ülkenin eğitim sorunu o ülkenin istihdam sorununa göbekten bağlıdır. İşsizliğin yüksek seyrettiği, ücretlerin düşük olduğu bir ortamda eğitim de elemeci bir sistem üzerine kurulu olur.Bu yüzden öğrencilerde daha bu yaşta gelecek kaygısı vardır. Çünkü meslek ve imam hatipe giden öğrenci baştan üniversite hayaline veda eder. Yani artık öğrencilerin %50’sinin üniversiteye gitme ihtimali vardır. Bu, 15 sene önce de böyleydi. Ancak o zaman, meslek lisesinde veya düz lisede okuyan bir öğrencinin ihtimali az da olsa vardı, şimdi neredeyse imkansız. AKP, eğitimde kast sistemini planlı ve başarılı bir şekilde yerleştirmiştir. İlkokuldan başlayarak “iyi” semtlerin “iyi” aile çocuklarının okularını yoksullarınkinden ayırmıştır. Bu ayrım lisede daha belirgin ve kesin bir hal alır.
  2. Okul türleri halkın değil, sermayenin ve siyasi iktidarın isteği ve ihtiyaçları doğrultusunda belirlenmekte. Sermaye ucuz iş gücü istiyor. Emekçileri daha meslek lisesinden sömürmek istiyor. %5’lik nitelikli okulu kendine kalifiye eleman yetiştirmek için yeterli görüyor, çok da iyi eğitim vermesine gerek görmediği geri kalan %95’ine devlet bütçesinden kaynak ayırılsın istemiyor. Siyasi iktidarsa gençlerin %15’ini imam olarak atayamayacağını bile bile bolca imam hatip açıyor, öğrencileri buraya yönlendirmeye çalışıyor. Bu okullarla kendine kadro ve taraftar olabilecek dindar nesiller yetiştirmeye çalışıyor ancak bunu da beceremiyor. İmam hatip liseleri hem üniversiteyi kazandıramadığı, hem de meslek öğretmediği gerekçesiyle veliler tarafından tercih edilmiyor. Yıllar önce, imam hatiplere üniversite kapısı kapatılıyor diyerek 28 Şubat sürecine ateş püskürenler bugün aynı sonuca piyasacılıkla ve eğitimi niteliksizleştirmeyle kendileri varıyorlar. Üniversite sınavlarında en başarısız konumda olan bu liseler şimdi iktidar için en fazla dindar ama ucuz işçi veya işsiz yetiştirebilir. Onların da bu koşullar altında ne kadar taraftar kalabileceği tartışmalı.
  3. Eğitim özelleştiriliyor.Sermaye, tam da yukarıda açıkladığımız nedenlerden dolayı halkın çocuklarının eğitimine para gitmesin, aksine sektör olarak kendilerine para kazandırsın diye eğitimi piyasaya açıyor. Son 5 yılda özel okulda okuyan öğrenci sayısı %100 artarak 1,3 milyon oldu. Çocuklarını bu kaostan korumak isteyen, onlara iyi bir gelecek hazırlamaya çalışan emekçi aileler varını yoğunu ortaya koyup çocuklarını özel okullara göndermeye çalışıyorlar. Halktan kesilen vergiler devlet okullarına değil özel okul patronlarının cebine teşvik olarak giriyor. Yetmiyor, halk çocuklarını okutabilmek için aynı patronlara yine para ödüyor. Neticede çocukların aldığı eğitim, ailelerinin parası kadar oluyor.
  4. Eğitim özelleştirilirken, kamusal eğitim adım adım tasfiye edilirken, devlet okulları kaderine terk edilirken öğretmen ataması da yapılmıyor haliyle. Atanmayan öğretmen sorununu utanmadan “öğretmen fazlası var” diyerek geçiştirirken, okullardaki açığı ücretli öğretmenlerle kapatmaya çalışıyorlar. Böylece öğretmen masrafını da üçte bire düşürüyorlar. Ülke genelinde bakanlık verilerine göre 100 bin öğretmen açığı bulunuyor.
  5. Kamuda öğretmen eksikliğinin yanı sıra okul eksikliği de sorun olarak büyüyor. Okullara boşa harcanan arazi gözüyle bakan devlet özellikle şehir merkezlerindeki okulları kapatarak arazisini inşaat firmalarına peşkeş çekme derdinde. Son dönemde gündeme gelen Şişli Endüstri Meslek Lisesi gibi, binlerce öğrencisi olan pek çok okul kıymetli arazisi için boşaltılıyor. Öğrenciler ve öğretmenler başka okullara naklediliyor. Böylece sorun sıkış tepiş sınıflarla çözülmüş oluyor.

Yukarıda sayılan sorunlar tam da kapitalist sistemin getirdiği sorunlardır. Zaten bunlar emekçi halk için sorundur. Kapitalistler için sorun bile değil aksine çözümdür. Patron sınıfı ve onların siyasi işbirlikçileri kendi çocuklarına en iyi okullarda, en iyi koşullarda eğitim aldırmaktadırlar. Onların çocukları bu dertlerden muaftır, gelecekleri de hazırdır. Bizim çocuklarımız ise bu düzende geleceğin ucuz işgücü olmaya mahkumdur. Dolayısıyla ne AKP’nin “eğitimci”, “iyi niyetli” bakanı ne de başka herhangi bir burjuva düzen partisinin iktidarı bunu düzeltebilir. Ancak işçi sınıfı bu düzenle birlikte kendi çocuklarının kaderini değiştirebilir; parasız, eşit, nitelikli, bilimsel bir eğitim mücadelesi yürütebilir. Bununla birlikte düşük ücretlere, işsizliğe, özelleştirmelere dolayısıyla grev yasaklarına, sendikalaşma önündeki  engellere, kıdem tazminatı gaspına karşı verilecek her mücadele çocuklarımızın geleceğini belirleyecektir.