Düzen partilerine oy yok!
AKP, CHP ve MHP’nin başını çektiği patron partileri korosu emekçileri seçim meydanlarında kandırmaya devam ediyor. Bizimse onların boş vaatlerine karnımız tok! 12 Haziran seçimlerinde düzen partilerine oy yok!
“Sömürülmek işçinin kaderi değil” demek için AKP’ye oy yok
AKP iktidara geldiğinden bugüne dokuz yıl geçti. Bu dokuz yıl boyunca işçi ve emekçilere yönelik pervasız bir politika izledi iktidar partisi. Yeni saldırı yasalarıyla sömürüyü artırdı. Esnek ve güvencesiz çalıştırma yaygınlaştırıldı. Bu dokuz yılın ardından bugün, sağlığın alenen, eğitimin ise el altından tamamen paralı hale getirilmesi “normal” karşılanır oldu.
Yediğimiz, içtiğimiz her şeyden, maaşlarımızdan kesilen vergilerin yanında bir de Genel Sağlık Sigortası diye bir prim ödemek zorunda bırakıldık. Her yere üniversiteler açıldı, artık genç işsizlerin adı, üniversite mezunu işsizler oldu.
Hakları için mücadele eden işçiye gaz ve cop reva görülüyor, Kürt halkına da zulüm… AKP’ye kalırsa, ölmek maden işçisinin, sürünmek ise bütün işçi ve emekçilerin kaderi. Kürt sorunu zaten yok!
AKP, bir sonraki dönem yeni bir anayasa yapabilecek bir çoğunlukla meclise girmeyi hedefliyor. Bu anayasa ile birlikte sermayenin önünde sıkıntı oluşturan bazı maddelerin kaldırılması, yerine Türkiye’yi sermaye için dikensiz gül bahçesi haline getirecek maddeler konması gündemde. Aynı şekilde kıdem tazminatlarının iptali, yeni yeni dillendirilen bölgesel asgari ücret uygulaması, memurların büyük bir kısmının sözleşmeli hale getirilmesi de yine anlaşılan o ki, AKP’nin patronlara verdiği sözler arasında. Karşılığında o da önümüzdeki döneme başkanlık sistemini getirmeyi ve Tayyip Erdoğan’ı başkan yapmayı, Anadolu sermayesini iyice palazlandırmayı ve bu arada İslami duyarlılığı sömürmek için kamusal alanda bazı değişikliklere imza atmayı ödül olarak alacak.
Şimdi hesap sormanın zamanı geldi. Çiftçiye söylenen “ananı da al git” ile başlayan, bugün “ölmek madencilerin kaderinde var”a, görme engelli işçiye “sana iş verdik daha ne yapalım”a varan bu pervasızlığa, saygısızlığa, alaycılığa dur demenin zamanı geldi. “Başkası gelse o da aynısını yapacak” demeyelim. Sosyalistlerin ve Kürt halkının temsilcilerinin mecliste artan bir güçle yer alması, önümüzdeki dönemin mücadeleleri için iyi bir başlangıç olacaktır.
“Yaşasın işçilerin birliği ve halkların kardeşliği” demek için MHP’ye oy yok
MHP, halkın içindeki milliyetçi duyarlılığın, bölgede yaşanan savaşta hayatını kaybeden askerlerin yarattığı duygusallığın üzerine giderek yıllar yılı siyasi yaşamını sürdürmüş bir parti. İşi o kadar kolay ki. İşsizliği Kürt sorununa bağlar, yoksulluğu Kürt sorununa bağlar, böylece hiçbir politik öneri yapmasına gerek yoktur. Kürt sorununun çözümü konusundaki önerisi de açıktır: Kürtler bütün hak taleplerinden vazgeçip “Tamam biz Türküz, anadilimiz de Türkçe” deyip kenara çekilirse bu sorun çözülecektir.
Ama biz biliyoruz ki bu parti 1980’lerden önce de vardı. Yani PKK’nin olmadığı yıllarda. O zaman da Aleviler’i, hakları için sokağa çıkan işçileri, emekçileri, onların hakları için mücadele eden solcuları düşman görüyordu kendisine. Çünkü bunlar ülkedeki istikrarı, süregiden sakinliği bozuyorlardı. İşçiler sömürüye, haksızlıklara sesini çıkarmasa, kıt kanaat geçinmeye razı olsa ne güzel ülke gül gibi olacaktı. Bunlar geçmişte kaldı diye düşünenler için bir de MHP’nin bugününe bakmak gerekir.
Bugün MHP, Almanya’da veya Bulgaristan’da yaşayan Türkler için anadillerinde eğitimi, onların “Biz Türküz” diye kimliklerini savunmalarını destekler. Ancak iş Kürtlere geldiğinde sadece bunu talep etmeyi bile “bölücülük” sayar. Yapay bir korku âleminde milliyetçiliği kışkırtmak, birbiriyle hiçbir alıp veremediği olmayan işçi ve emekçilerin birbirinden kopuk olmasından başka bir işe yaramaz. Bir işçi, yanı başındaki arkadaşının anadilinde gazete okumasından, dilini yaşatmasından neden rahatsız olsun ki?
MHP bir sermaye partisidir. Yaptığı politikalar sadece patronlara hizmet eder. Sermaye işçilere saldırırken, ücretleri ödemezken, işten çıkarırken işçiye “Sen Kürt müsün, Türk müsün, Sünni misin, Alevi misin?” diye sormaz, “Türk olana daha çok maaş vereyim” demez. Umurunda da değildir zaten. Patronlar sadece işçilerin, emekçilerin bir bütün olmasından korkar. Çünkü onlar birleştiğinde, patronlardan çok daha güçlü olurlar ve bu güçle de her istediklerini alırlar. MHP gibi partiler ise bu birleşmeye engel olmak için çalışır. Sömürünün, ezilmenin ortadan kalktığı, eşitliğin, kardeşliğin hâkim olduğu bir ortam, MHP’nin varlık sebebini de ortadan kaldırır.
Bu yüzden işçi ve emekçilerden seçimlerde, bizi çeşitli senaryolarla birbirimize düşman eden, mücadelemizin büyümesini engelleyen MHP’ye oy çıkmamalıdır.
“İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır” demek için CHP’ye oy yok!
İzmir’de taşeron sistemine karşı mücadele eden ve işten atılan Batıgül Tunç, Kılıçdaroğlu’nun İzmir programında kendisiyle görüşmek isterken, Kılıçdaroğlu’nun korumaları tarafından darp edildi. Anlaşılan işçi “dostu” Kılıçdaroğlu’nun korumaları pek işçi dostu değilmiş. Sadece bu da değil, İzmir’in ilçe belediyelerinde, Konak’ta, Buca’da, Bayraklı’da CHP’li belediyelerin işten atma saldırılarına ve taşerona karşı aylarca süren bir sınıf mücadelesi verildi, hâlâ veriliyor. Bu da yetmezse, Mersin’de CHP Yenişehir İlçe Belediyesi Encümeninin CHP’li bir üyesinin patronu olduğu Akdeniz Çivi’nin, sendikalaştıkları için 12 işçiyi işten attığı hâlâ belleklerde. Kılıçdaroğlu’nun televizyonlarda “herkes için CHP” ile başlayan sendikal hakların güvence altına alınacağını anlatan reklam filmlerini, işte Mersin Akdeniz Çivi işçileri, çoktan ters düz etti; CHP’nin ipliğini pazara çıkardı! Dahası da var: Antalya’da binlerce kâğıt işçisinin ekmek parasını çıkardığı çöpü bile çok gören, CHP’li Muratpaşa Belediyesi’nin neresi işçi dostu.
Hani öyle, Mersin’e, Antalya’ya da gitmeye gerek yok. İşçi dostu CHP’nin milletvekili aday listesine bakmak bile yeterli: CHP’li adayların 66’sı mesleklerini işadamı olarak gösteriyor. Bu ne anlama geliyor: Bir iş adamıyla, bir işçinin çıkarları ne kadar benzerse, CHP ile işçi sınıfının da çıkarları o kadar benzeşir demektir. Bir de şunu not etmek gerek; CHP’li Aziz Kocaoğlu, Kenan Evren’in bile söylemeye cesaret edemediğini öneriyor, işçi ücretlerine tavan getirilmesini savunuyor. Evet, yeni CHP eğer bir sınıf dostuysa, o da, kurulduğundan beri hizmet ettiği patronların, burjuva sınıfının dostudur, işçi sınıfının ise asla...
“Yeni” CHP’nin yoksulluğa sözümona tek çaresi Aile Sigortası… Aylık 600 TL’lik devlet yardımını sihirli değnek gibi sunan Kılıçdaroğlu, bu yardımdan sadece, hepsi öğrenim görmekte olan dört çocuklu ailelerin yararlanabileceğini niye aynı şiddetle dile getirmiyor? Devletin resmî sadakası yerine niye herkese iş vaad etmiyor? İşçi düşmanlığı burada da bitmiyor. Kılıçdaroğlu bir yandan da çıktığı televizyon programlarında, AKP’nin SSGSS yasasıyla 7200 prim gününe çıkan emeklilik sistemini, yani mezarda emekliliği, gayet “makul” buluyor.
CHP’nin emek dostu gibi davranmasının tek nedeni, geniş emekçi kitlelerini burjuvazinin bir kanadının, TSK’nın, TÜSİAD’ın, peşine takma isteğidir. AKP ve İslamcı burjuvaziye karşı, sömürü pastasından, daha büyük dilimi kapma yarışında birinci olma istediğidir.
Seçim programını halktan önce ABD’ye sunan CHP de en az AKP kadar emperyalizmin dostudur. Bunun ispatı için de çok eskilere gitmeye gerek yok. Arap devriminin bağrına bir hançer saplamak amacıyla başlatılan Libya saldırısında NATO’yu destekleyen de CHP değil miydi?
Listelerini kapitalistlerle, müteahhitlerle, armatörlerle dolduran CHP de bir patron ve düzen partisidir. O da AKP gibi emperyalizmin hizmetkârıdır. Siyonizme dosttur. Seçim programını halktan önce ABD’ye sunmuştur. ABD’den aldığı icazetle siyaset yapmaktadır.
O zaman, emperyalizmin ve sermayenin yeni-eski dostlarına güvenmemek gerek. Eskisiyle, yenisiyle CHP, patronlara hizmet etmeye devam ediyor. 12 Haziran seçimlerinde, işçi sınıfının çıkarları adına, AKP’yi geriletmek için CHP’ye oy vermeyi düşünen herkes bilmelidir ki, aslında CHP’ye verilecek her işçi oyu, sermayeyi güçlendiriyor! O halde, düzen partisi CHP’ye bir tek işçi oyu yok!
* Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Haziran 2011 tarihli 20. sayısında yayınlanmıştır.