Başyazı: Ya çırpındıkça batacağız, ya zincirlerimizi kıracağız!

Referandumun sonuçları ne halkın vicdanında ne de tarih önünde meşruiyet kazanmış değil. Ama YSK'nın kesinleşmiş sonuçları açıklamasıyla "atı alıp Üsküdar'ı geçenler", "yangından mal kaçırmaya" devam ediyor. Cumhurbaşkanı hemen formları doldurdu, AKP'ye kaydoldu. AKP'li Cumhurbaşkanı'ndan sonra ikinci adım AKP'li yargı... Yargının tepesindeki Hâkim ve Savcılar Kurulu (HSK) seçimleri için TBMM'de komisyon kuruldu. CHP ve HDP komisyona üye vermedi. Verselerdi bile sonucu değiştiremeyeceklerdi. Komisyon ve genel kurulda benimsenen seçim usulüyle HSK üyelerinin AKP'li olması neredeyse garanti.

Bu esnada meclise yansıyan bir başka tartışma sadece yargının tepesinin değil tamamının AKP'lileştirildiğini gösteriyor. Son dönemde atanan 1341 hâkimin 1000'den fazlasının AKP'li olduğu meclis gündemine geldi. Atanan hâkimler arasında isim isim açıklanan kişiler içinde AKP il başkanı, başkan yardımcısı, belediye meclis üyesi ve milletvekili adayı olanların yanında Melih Gökçek'in avukatı ile Bekir Bozdağ'ın özel kalem müdürü de var. Adalet Bakanı'na bu rezalet sorulduğunda Bekir Bozdağ, durumu inkâr etmiyor, sadece "mevzuata uygun olarak atanmışlardır" demekle yetiniyor. Öyle ya yılbaşında çıkarılan 680 sayılı KHK ile hâkim alımlarında 70 puan alma şartını kaldırarak mevzuatı değiştirmişlerdi. Böylece yazılı sınavdan 82 puan alan adayı mülakattan bırakıp 50 puan alan AKP referanslı adayı hâkim yapabileceklerdi.

Yani eskiden Türkiye'de gerçek manada bağımsız ya da tarafsız olmasa da bir yargı vardı. Ama artık öyle ya da böyle bir yargı da kalmıyor. AKP Genel Başkanı'nın Cumhurbaşkanlığı'nı üstleneceği, AKP Merkez Disiplin Kurulu'nun da yargı görevini üstleneceği bir döneme giriyoruz. Meclis mi dediniz? Kanun hükmünde kararnamenin olduğu yerde çoktandır meclisin bir hükmü kalmadı. Durum böyle olduğunda Baykal'ın çıkıp 2019'da Abdullah Gül'ün aday olma olasılığından bahsetmesi, yani Cumhurbaşkanlığı'nı da AKP içi bir genel başkanlık mücadelesine indirgemesi de yadırganmamalı.

Burjuva siyasetinin sefaletini yadırgamıyoruz ama çözümü 2019'da gören aymazlığı da mazur görecek değiliz. Bir rejim değişikliğine gidildiği açıktır. Ancak Türkiye referandumun ardından bir kuruluş sürecine değil bir batış sürecine girmiştir. 2019 senaryoları yazmaya başlayanlar referandumda ne demiş olurlarsa olsunlar bugün batışın ortağı olmuşlardır. Türkiye zincire vurulmuştur. Mevcut çarpık siyasi yapı içinde çırpınmak Türkiye'yi daha fazla batırmaktan başka sonuç doğurmayacaktır.

Akşener’ler, Baykal’lar, Kılıçdaroğlu’lar, Gül’ler, asker-sivil bilumum NATO'cular çözümün değil çöküşün ortaklarıdır. Bunlar HAYIR'ın seçeneği değil, Amerika'nın muhalefetidir.

Halka dayanmayan, işçiden emekçiden korktuğu kadar hiç kimseden korkmayan burjuvaların 2019 senaryoları haricindeki tek seçenekleri bir askeri darbeye oynamaktır. Güçlerini halktan almayanlar darbelerini de NATO'ya dayayacaktır. Türkiye istibdaddan kurtulmayacak, çöküşü hızlandıracak bir askeri diktatörlüğün pençesine düşecektir.

Kurtuluş umutlarını tek adama bağlayanlar ise o adamın umudunu Washington'a bağladığını görüp uyanmalıdır. Bir milletin kendi yöneticisini yargılamadığında emperyalistlerin Zarrab davasında olduğu gibi nasıl tek adam şahsında tüm milleti rehin aldığını görüp ders çıkarmalıdır. 2019'a kadar bekleyecek zaman yoktur, emperyalist zincir ve istibdadın zinciri birlikte kırılmalıdır.

Türkiye darbe ve istibdadın cenderesinde sıkışmış, zincire vurulmuş şekilde batarken ve mevcut siyasi yapı içinde bir çözüm olanaksız hale gelmişken tek ilerici alternatif bir kurucu meclis olacaktır. Emekçi halk kendi sorunlarına kendisi sahip çıkmalı, örgütlenmeli ve mücadele etmelidir. Fabrikada, işyerinde, tarlada, okulda, mahallede, sendikada, siyasette zincirlerini kırmalıdır.

Zincirlerini kıran emekçi halk, aday olacaklar için 18 yaşını geçmiş olmak dışında hiçbir sınırlamanın olmadığı, barajsız, yasaksız, YSK'sız, sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin ve siyasi partilerin denetiminde, kötünün iyisini değil, sevmediğinin karşısındakini değil, kendi temsilcilerini seçeceği bir zincirsiz kurucu meclis seçimini dayatmalıdır. Gücünü emekçi halktan alacak olan bu kurucu meclis için mücadele, aynı zamanda emperyalizmin ve sömürücü asalakların hâkimiyetine son verecek bir işçi emekçi iktidarına giden yolu açacaktır.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Mayıs 2017 tarihli 92. sayısında yayınlanmıştır.