Başyazı: Tehlike büyük, ama gücümüz de büyük!
Türkiye’nin başına bela olmuş olan Tayyip Erdoğan’lı AKP iktidarı, yeni bir dönemcin eşiğine gelmiş bulunuyor. DAİŞ (IŞİD) denen Frankeştayn’ın yarattığı kargaşada, Esad’ı devirmek amacıyla emperyalist dünya düzeninden Suriye’ye savaş açma iznini koparmaya çalışıyor! Türkiye bir savaşın eşiğine geldi. Amaç Suriye’de Tayyip Erdoğan’ın Rabia işaretine uygun ilk Sünni iktidarı kurup mezhep fitneciliğine Ortadoğu çapında devam etmek. Yani bir Sünni-Şii savaşıyla yangını bütün Ortadoğu’ya yayacaklar!
Kobani’nin başında dolaşan bela da bununla ilgili. AKP hükümeti DAİŞ’i kışkırtarak bütün dünyaya ve Kürtlere “tampon bölge”nin ne kadar gerekli olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Bu tehlikenin karşısında kim savaşıyor? Kürt halkı! Dün Şengal’de, bugün Kobani’de. Türkiye içinde Hizbullah’la kim mücadele ediyor? Kürt halkı. Bugün, Kurban Bayramı’nın son gününden bu yana AKP ile kim mücadele ediyor? Kürt halkı.
Gezi ile başlayan halk isyanının “çapulcu”ları bunu göremiyor. Kürt halkına destek olmadılar. Oysa burada anlatılan sizin hikâyenizdir. Heykellerle sınırlamayalım ufkumuzu. Hayata bakalım. Atatürk’ü önemseyebilirsiniz. Ama onun eserinin laiklik olduğuna inanıyorsanız, bugün Ortadoğu’da ve Türkiye’de laikliği Kürt halkının savunmakta olduğunu görmelisiniz. DAİŞ (IŞİD), Tayyip Erdoğan’ın bizi inandırmaya çalıştığı gibi Türkiye dışında değil. Kapılarımızın altından, pencerelerimizin pervazından sızmaya çoktan başladı. Yoksul mahallelerde uyuşturucu çukuruna düşmüş yoksul gençlerimize bir gelecek vaat ediyor! DAİŞ sadece Kobani’nin başına bela değil. İşçiler, emekçiler, Aleviler, kadınlar, aydınlar, gençler, uyanın! Bugün Kobani’dir, yarın Türkiye sırada! Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin Sünni-Şii savaşı politikası devam ettikçe bu bataklıkta büyüyecektir tehlike!
Tehlike büyük, ama gücümüz de büyük. Türkiye bir yıl içinde iki defa halk isyanı ile sarsıldı. Önce İstanbul’da, Ankara’da, Adana’da, Antalya’da, Armutlu’da. Sonra Diyarbakır’da, Siirt’te, Mardin’de, Hakkâri’de. İki halkın mücadelesi birleşirse, her şey değişir.
Birleştirici güç işçi sınıfı olacaktır. Madenlerde, inşaatlarda, tersanelerde ölen, merdiven altı atölyelerde, taşeron işinde, örgütsüz işyerlerinde karın tokluğuna 12 saat ter döken, hakkını aradığında aynen “çapulcu” Türk ya da “vandal” Kürt gibi polisin coplu-gazlı saldırısına uğrayan ve yine Tayyip Erdoğan tarafından “ayak takımı” olarak aşağılanan işçiler bir gün ayağa kalktığında bu zalim iktidar ve onun ardından bütün bir sömürü, baskı ve ayrımcılık düzeni devrilecektir.
Görev, ufukta görünmeye başlayan o büyük mücadele için hazırlanmaktır. Görev, işçi sınıfının devrimci partisini inşa edebilmektir.
Bu yazı, Gerçek gazetesinin Ekim 2014 tarihli 60. sayısının başyazısı olarak yayınlanmıştır.