Kriz ve sınıf mücadelesi
Televizyon ekranlarından Atina’nın sokak savaşlarını izleyenler, tam olarak kavrayamasalar da bunun bir sınıf mücadelesi olduğunu seziyorlar. Çünkü bu sokak savaşlarına çoğu zaman bir genel grev eşlik ediyor. Ayrıca, hep söyleniyor, hep duyuluyor: Yunan hükümeti AB ve İMF’nin yönlendiriciliğinde işçi sınıfının, emekçilerin ve gençliğin başta ücretleri ve maaşları olmak üzere bir dizi hakkını, kazanımını, mevziini can acıtıcı biçimde elinden alıyor. Yani Yunanistan’da açıkça sınıf mücadelesi yaşanıyor.
Kriz Yunanistan’a özgü değil. Portekiz’e, İrlanda’ya da özgü değil. Dünya çapındaki kriz bu ülkelerde en keskin biçimini alıyor sadece, hepsi bu. Kriz, bütün dünyanın krizi. Ve şimdi Türkiye’nin de kapısını çalıyor. Rekor dış ticaret ve dış ödemeler açıklarıyla Türkiye, çöküntü içinde bir dünya ekonomisinde sarsıntılar içinde kıvranmaya aday. İşsizlik 2009 yılındaki % 16’nın da üzerine çıktığında, Türkiye’nin işçileri de sınıf mücadelesini ister istemez verecek.
AKP hükümetinin politikalarının Yunanistan’daki sınıf kardeşlerinden farklı olabileceğini düşünen varsa aklından çıkarsın. Türkiye’nin bugün uygulamakta olduğu ekonomi politikaları aslında AKP patentli değil. AKP öncesindeki Ecevit hükümetinin başbakan yardımcısı Kemal Derviş tasarladı bunları. Şimdi duyuyoruz ki, Kemal Derviş Yunan başbakanına da danışmanlık yapıyormuş. Yunan başbakanı ona teşekkür etmiş! Erdoğan’ın da Yunan hükümetine fikir verdiği söyleniyordu ya. Yunan hükümetinin halkın haklarına nasıl saldırdığına bakarsak Erdoğan’ın ne fikir verdiğini de anlarız!
Ama Erdoğan işçi sınıfının haklarına zaten yıllardır saldırıyor. İş Yasası’ndan Torba Yasa’nın bazı hükümlerine kadar hep işçi sınıfının mevzilerini elinden almaya yönelik politikalar izledi. Şimdi ise istihdam politikası çerçevesinde kıdem tazminatına el atıyor. Kıdem tazminatının savunulması işçi sınıfını krizden önce harekete geçirmek ve krizi sınıf mücadelesi açısından diri karşılamak için harcanmaması gereken bir an.
Kıdem tazminatı, işçiyi hiçbir biçimde korumayan bir yasal sistemde iş güvencesinin en büyük teminatıdır. Kıdem tazminatı, sendikalı sendikasız, büyük küçük, tek işçi çalıştıran işyerlerinde çalışan işçiyi bile kapsar. Yani sınıfı birleştiren bir davadır. Öyleyse, işçi sınıfının bütün güçleri, sendikalar da, işçi sınıfının yanında yer alan partiler de kıdem tazminatını büyük bir savaşın atı haline getirmelidir.
Getirmelidir ki, kriz başladığında saldırılara seyirci kalmayalım. İşimiz, ekmeğimiz, çocuklarımızın geleceğidir üzerinde mücadele edilecek olan.
* Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ağustos 2011 tarihli 22. sayısında yayınlanmıştır.