2 Temmuz bugündür! Madımak tüm Türkiye’dir!
2 Temmuz 1993’te 35 canın yakılarak öldürüldüğü Sivas katliamının 27. yılındayız. Hesabı sorulmamış, davası zaman aşımına uğratılmış, anısı canlarımızı yakan, arkasındaki gerçekler sadece geçmişimizi değil bugünümüzü de karartan bir katliamdır bu!
Devletlû katliam
1993 yılı kara bir yıldır. 24 Ocak’ta Uğur Mumcu suikasti ile başlamıştır. Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu, büyük devlet hizmetkârı, “bin operasyon”cu Mehmet Ağar’ın kendisine Uğur Mumcu cinayetinin ardındaki hakikatin ortaya çıkamayacağını, çünkü o taş çekilirse devletin bütün duvarının çökeceğini söylemiştir. Sivas katliamı, 1993’ün devlet ve siyaseti doğrudan etkileyen bir dizi şüpheli ölüm, faili meçhul cinayetlerle devam eden silsilesinin içinde yer alır. Hiç şüphe yok ki eğer bu katliamın üzeri kapatılmış ise gerçek sorumluların devlet duvarının tuğlaları olmasındandır.
Bu katliam devletlû bir katliamdır. Katliamı gerçekleştiren kışkırtılmış siyasal İslamcı ve faşist güruh zincirin son halkasıdır. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in katliama verdiği tepki “çok şükür otel dışındaki halkımız zarar görmemiştir” şeklindedir. Dönemin Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun kitleye “Gazanız mübarek olsun” diyerek hitap etmesinin güruhu daha da galeyana getirdiği anlatılmaktadır. Emniyet müdürü Doğukan Öner polise müdahale etmeyin talimatı vermişti.
Medet umulanlar ve katliamın ortakları
Sözümona kendini “laikliğin bekçisi” addeden ordunun tutumu da farklı değildir. Tansu Çiller’in sözünden çıkmayan Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’in talimatları sonucunda Sivas garnizonunun askeri birlikleri Madımak otelinde değil çevredeki sokak ve caddelerde dükkan ve mağazaları korumak için göstermelik tedbirler almıştır. Katliamcı güruhun yanına gelen küçük bir asker grubu ise, kitlenin “en büyük asker bizim asker” sloganları eşliğinde, otelin yakılmasını izlemiş ve gerisin geriye dönmüştür. Aziz Nesin’in son bir umutla aradığı Başbakan Yardımcısı ve SHP Genel Başkanı Erdal İnönü ise teskin edici sözler söylemiş ve Vali’yi telefonla aramaktan başka bir şey yapmamıştır. Tüm halk onun ve partisinin suç ortaklığını görmüş cenazelerde hükümetle birlikte İnönü de istifaya çağrılmıştır.
2 Temmuz iktidarda
Dün safını “dışarıdaki katliamcı güruhun” yanında seçen ve bunu açıkça söyleyenler bugün iktidardadır. 2012’de devlet katliam davasını zaman aşımına uğrattığında Erdoğan “milletimiz için ülkemiz için hayırlı olsun” diyerek safını belli etmişti. Faili meçhullerle ve katliamlarla anılan 1993 konseptinin mimarı “1000 operasyoncu” Mehmet Ağar’ı ve onun himaye ettiği Süleyman Soylu’yu 2012’de çoktan yanına almıştı. Şimdi ise içişleri bu ekibe emanet edilmiştir. Tansu Çiller yıllar sonra ortaya çıkmış, iktidarın mitinglerinde boy göstermektedir.
27 yıl önce bilfiil gazetesiyle televizyonuyla provokasyonda rol oynayan İhlas grubu bugün iktidarın gayri resmi yayın organı hüviyetindedir. Üstelik provokasyonlarına da devam etmektedir. “Ezanı bastırmak için davul çaldılar”, “Müslüman mahallesinde salyangoz satıyorlar” türünden kışkırtıcı başlıklar artık yerel gazetelerin değil ulusal medyanın günlük kara propaganda dilidir. Hâl böyle iken 2 Temmuz 1993 bugündür, Madımak tüm Türkiye’dir.
Mezhepçiliğe ve şovenizme karşı işçilerin birliği halkların kardeşliği!
Alevilerin bugünkü korkuları ve nefsi müdafaası yersiz değildir. Bu duyguyu tüm işçi sınıfı ve emekçi halkımız paylaşmalı ve safları sıklaştırmalıdır. Çünkü Sivas katliamına gelinen süreç 1989 Bahar eylemleri ile Zonguldak madenci grevleri ile, kamu emekçilerinin örgütlenmeye başlamasıyla, yoksul mahallelerde solun, Kürt emekçilerinin ve köylülerinin mücadelesinin yeniden yükselişi ile örülmüştü. 12 Eylül askeri diktatörlüğünün karanlığını işçi sınıfı ve emekçi halkın mücadelesi yırtmaya başlamıştı. Her suikast, her katliam emeğin çatısı altında birleşmeye başlayan toplumu, mezhepçilikle, şovenizmle bölmek için kullanıldı. Ekmek ve hürriyet için mücadeleye atılan ve birleşmeye başlayan emekçi halkın bir tarafına “din elden gidiyor”, “yaşasın Şeriat”; öbür tarafa ise “Türkiye laiktir laik kalacak”, “Türkiye İran olmayacak“ dedirttiler.
2 Temmuz 1993 bugündür. Tehditler gerçektir, günceldir. Hala Alevilerin evlerine çarpılar atılmakta, devlet görevlileri bu açık tehditleri küçümsemekte, mezhepçilik her yerde korunup kollanmaktadır. Mezhepçi, şovenist kara propaganda emekçi halkın ekmek ve hürriyet taleplerini susturmak için yine devrededir. Aynı kara propaganda kıdem tazminatı başta olmak üzere işçi ve emekçilerin kazanılmış haklarına yapılan saldırıları kamufle etmektedir. Erdal İnönü’nün yerini Kemal Kılıçdaroğlu almıştır. Onlar iktidarın en zor zamanlarında “bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler” diyenlerdir. Yanlarına katliama “gaza” diyen Temel Karamollaoğlu’nu almış güya muhalefet yapmaktadırlar. Hâlâ ordudan kurtarıcılık bekleyenin kaderi ise 27 yıl öncekinden farklı olamaz.
Haklı mücadeleler zaman aşımına uğramaz! Önü kesilemez!
İşte bu yüzden 2 Temmuz’u unutmamak ve unutturmamak zorundayız. Sadece yitirdiğimiz canları değil onları neden yitirdiğimizi ve tüm bu katliamın arkasındaki gerçekleri de hatırlamalıyız. 2 Temmuz’un hesabı ne mahkemelerde ne de düzen siyasetinin içinde sorulabildi. Ama bu böyle devam edecek demek değildir. Katliamlarla kesilen yürüyüşümüzü kaldığımız yerden devam ettirerek bu gidişatı değiştirebiliriz. Her dilden, inançtan, memleketten işçiler ve emekçi halkımız birleşmeliyiz. Karanlığı yırtmak ve katliamların hesabını sormak ancak bu şekilde mümkün olacaktır. 15-16 Haziran ruhu bütün işçi ve emekçileri birleştirmişti. Bugün de ihtiyaç budur!
Devrimci İşçi Partisi
2 Temmuz bugündür! Madımak tüm Türkiye’dir!