Yunanistan’ın emekçi halkıyla dayanışmaya!

Yunanistan’ın 25 Ocak seçimlerinden bu yana geçen süre içinde Türkiye basınında birçok sol partinin ve solcu aydının demeçleri yayınlandı. Bunlarda üç şey dikkati çekiyor: Sadece halkın AB ve İMF’ye, Merkel ve Yunan burjuvazisine attığı şamar konusunda büyük bir sevinç değil, Syriza’dan aşırı iyimser beklentiler; Syriza’nın zaferinden Türkiye için mekanik biçimde sonuçlar çıkarma eğilimleri; Syriza’ya eleştirel yaklaşan ve uyarılar yapan kimi sol unsurlara öfke.

Devrimci İşçi Partisi, seçimlerden önce ve hemen ardından Syriza konusunda çeşitli biçimler altında görüşlerini açıkladı. Gerçek sitesinde yer alan çeşitli yazı ve değerlendirmelerden bizim Syriza’ya karşı çok ciddi eleştiri ve kayıtlarımız olduğu biliniyor. Basına verilen demeçlerden, yapılan açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla Türkiye solu eleştirel tavırları karikatürleştirmeden ne anlayabiliyor, ne de bunlara cevap verebiliyor. Solun Syriza’ya eleştirel yaklaştığı için öfke duyduğu kişi veya örgütler kimler bilemeyiz. Türkiye solunda her zaman yapıldığı gibi polemikler isim verilmeden yapılıyor, böylece gerçek bir tartışmanın önü kesilmiş oluyor. Ama biz eleştirel bir tavra sahip olduğumuza göre, pozisyonumuzu çarpıtmak isteyenleri değil, ama geleceğin mücadelelerini, hem Yunanistan’da, hem dünyada, hem de en önemlisi bu topraklarda bilgi ve bilince dayandırmak isteyen, yüreği solda sayısız insana, yani işine gelmediği için anlamak istemeyenlere değil, gerçekten anlamak isteyenlere Devrimci İşçi Partisi’nin, onun kardeş partisi EEK’in ve ikisinin de desteklediği uluslararası örgüt olan Dördüncü Enternasyonal’in Yeniden Kuruluş Koordinasyonu’nun (DEYK-CRFI) politikalarını berrak biçimde açıklamak görevimizdir.

Bunu yapmanın bir başka ve çok daha önemli nedeni var. Seçimler halk için büyük bir zaferle, Avrupa ve Yunan burjuvazisi için ağır bir yenilgiyle sonuçlandı. Ardından hükümet kuruldu. Şimdi AB ile görüşmelerde ilk yoklamalar başlıyor. Seçim sonrası siyasi çerçeve kurulmuş durumda. Siyasi partiler gözlemevi değildir. Her türlü siyasi analiz, eyleme kılavuz olsun, dünyayı sömürülen ve ezilenlerin çıkarları doğrultusunda değiştirmeye katkıda bulunsun diye yapılır. Şayet Türkiye solunun geri kalan bileşenlerinin bizden çok daha büyük bir güvenle iddia ettiği gibi, Yunanistan’da büyük bir değişim gündemde ise ve bu büyük değişimin karşısında ona direnecek gerici güçler var ise, solun kendi kendine sorduğu soru şu olmalıdır: Ben/biz ne yapabiliriz? Buradan, Türkiye’den bu süreci izlemekle kalmayıp, Yunanistan’ın emekçi halkının lehine ilerlemesi için nasıl bir katkıda bulunabiliriz? Yunanistan en azından Avrupa’da sınıf mücadeleleri bakımından merkezi bir önem kazandığına göre, oradaki mücadelenin uluslararası planda işçi sınıfı ve emekçiler lehine gelişmesi için enternasyonalist görevlerimiz nelerdir?

Devrimci İşçi Partisi, proletarya enternasyonalizmine bağlı bir parti olarak Yunanistan konusunda Türkiyeli devrimci ve sosyalistlerin de görevleri olduğu kanısındadır. Bu yüzden seçim sonrasında önümüzdeki dönemin (kısa ya da uzun sürecek) siyasi çerçevesi de belli olmuşken, Devrimci İşçi Partisi’nin Yunanistan politikasını berraklaştırmak yararlı olacaktır. Bunu, seçim öncesinde açıkladığımız seçime ilişkin yaklaşımımızla birlikte açıklamak gereklidir, çünkü yukarıda da değindiğimiz gibi Türkiye solu çok açıkça ifade edilen şeyleri bile anlamazlıktan gelmekte ve kitlelere yanlış aktarmakta oldukça mahirdir. 

Aşağıda politikamızın seçime ve seçimin sonuçlarına ilişkin yönleri konusunda söylediğimiz her şey daha önce açıklanmış görüşlerin ifadesidir. Bu, sitemizde yayınlanmış çeşitli yazılardan alıntılarla kolayca kanıtlanabilir.

DİP’in politikasının eksenleri

1) Yunanistan’ın işçi sınıfı, emekçileri ve halkı 2008’de başlamış olan ve hâlâ devam etmekte olan büyük bir mücadeleler dalgasını bu seçimlerde burjuvazinin hükümetini düşürerek taçlandırmıştır. Bu, ülkedeki toplumsal mücadeleler açısından sorunları hemen çözmez, ama önemli bir atılımdır.

2) Bu zafer sadece Yunan burjuvazisine karşı değil, 2010’dan bu yana Yunan halkına vahşi bir kemer sıkma politikasıyla saldırmakta olan Avrupa Birliği kurumlarına, uluslararası finans kapitalin asli kuruluşlarından İMF’ye, Avrupa Birliği’nin zora düşmüş Akdeniz ülkelerini sultası altına almaya çalışan Alman sermayesine ve onun küstah temsilcisi Angela Merkel’e de bir şamardır.

3) Bu zafer, 2008’de bütün dünyayı kavrayan derin ekonomik krizin faturasını özellikle Akdeniz ülkelerinde işçi sınıfına ve emekçilere ödetmek için Avrupa burjuvazisinin uygulamakta olduğu genelleştirilmiş kemer sıkma taarruzunun ilk yenilgisidir.

4) Bütün bunlardan dolayı biz Yunanistan işçi sınıfının ve halkının bu seçim zaferini selamlıyoruz.

5) Avrupa burjuvazisinin yediği bu şamarla birlikte yeni bir dönem açılmaktadır. Yunanistan’daki değişimin seçimler ya da başka mücadele yöntemleri aracılığıyla, en başta İspanya olmak üzere, başka ülkelere de yayılması ihtimali yüksektir. İşçi sınıfı ve emekçiler bir savunma döneminden bir taarruz dönemine doğru yönelmiştir.

5) Yunanistan aynı zamanda 2011-2013 arasında yaşanan devrimci dalganın (Tunus, Mısır, Yunanistan, İspanya, Gezi isyanı döneminde Türkiye ve Kürdistan) merkezi olan Akdeniz havzasının parçasıdır. Bu ülkede yaşanacak gelişmeler, Akdeniz devriminin şimdilik içine girmiş olduğu suskunluğu da bozabilecek etkiler yaratma potansiyeline sahiptir.

6) Bu demektir ki, Yunanistan’da halkın yaptığı bu atağın başarıya kavuşması, yenilgiye uğramaması sadece Yunan halkı için değil, bu bölgenin bütün halkları için büyük önem taşıyor. Yunanistan uluslararası sınıf mücadeleleri açısından bir dönem için merkezi önem taşıyacaktır.

7) Bütün bunlardan dolayı, Avrupa ve Akdeniz’in işçi hareketi ve solu için Yunanistan halkıyla dayanışma öncelikli bir görevdir. Syriza’ya destek verenler de, vermeyenler de Yunan işçi sınıfı ve emekçi halkı ile Avrupa ve Yunan burjuvazisi arasında ortaya çıkacak bütün gerilim, çelişki ve mücadelelerde ilkinin yanında olmak zorundadır. Gerilim üst düzeye tırmandığında, iki güç arasındaki mücadelenin belirleyici anlarında her ülkede Yunan işçi sınıfına ve halkına destek vermek için çeşitli mücadele yöntemleri (Avrupa Birliği’nin veya Almanya’nın resmi temsilcilikleri önünde protesto gösterileri, Yunan resmi temsilcilikleri önünde destek veya talep gösterileri, kapalı salon toplantıları, sendika hareketinin ve/veya solun deklarasyonları, imza kampanyaları vb.) kullanılmalıdır.

8) Komşu Türkiye’de Yunanistan işçi sınıfı ve halkıyla dayanışma amacıyla bir daimi komite kurulmalıdır. Bu komiteye katılım Syriza’yı desteklemeyi gerektirmemeli, Syriza’yı destekleyenler ve desteklemeyenler komitede bir arada yer almalı, komite Syriza hükümetinin, örneğin daha ilk günlerde Pire ve Selanik limanlarının ve bazı elektrik ve telekomünikasyon operasyonlarının özelleştirilmesi çalışmalarını durdurduğunda ya da Maliye Bakanlığı’ndan atıldıktan sonra bir senedir direnişlerine devam etmekte olan kadın temizlik işçilerinin işlerine geri alınması kararını açıkladığında olduğu gibi işçi sınıfının ve halkın lehine olan bütün önlemlerini desteklemekten kaçınmamalıdır. Ancak, bütün eylemlerde komite bileşenlerine propaganda-ajitasyon serbestliği tanınmalıdır.

9) DİP’in Yunanistan’da kurulmuş olan hükümete karşı tavrını üç nokta belirlemektedir. Birincisi, Yunan işçi sınıfı ve halkı buraya sokak, grev, özörgütlenme çabalarıyla, yani pratik mücadeleyle gelmiştir, bundan sonra da ileri gitmesi için mücadelenin devam etmesi gerekir. Biz halkın seçim sonrasında elini kolunu bağlayarak beklemesinin, evine çekilmesinin felaket doğuracağını, Syriza hükümetinin düzene boyun eğmesine dahi yol açabileceğini vurguluyoruz. Esas beklentimiz, seçimlerde kazanılan zaferin sınıf mücadelesinin eğrisini yukarıya doğru kaydıracağı yönündedir.

10) İkincisi, Syriza önderliği AB burjuvazisiyle ve kurumlarıyla uzlaşma politikasında ısrar ederse muhtemel bir felaketin yolunu döşeyecektir. Derin bir kriz içindeki AB, istese bile, Yunan halkının beş yıldır maruz kaldığı ekonomik tahribatı onaracak bir taviz verecek durumda değildir. Kaldı ki isteyemez çünkü Yunan halkına vereceği tavizler neredeyse kaçınılmaz olarak öteki halkların da (İspanya, Portekiz, İrlanda, İtalya vb.) aynı muameleyi talep etmesine yol açacaktır. AB anlamlı bir düzeyde taviz vermezse iki olasılık mevcuttur: ya Çipras ve arkadaşları halka yaptıkları vaatlere hızla sırt dönecektir; ya da vaatlerini tutmaya çalışırken gerekli köklü önlemleri almayacakları için Yunan ekonomisi ve politikası derin bir sarsıntı içine girecektir. Dolayısıyla, başta başbakan Aleksis Çipras olmak üzere Syriza önderliğinin AB düzeniyle bütünleşme çabalarını işçi sınıfının çıkarlarına yabancı, sınıf mücadelesinin gerekleri yerine daha insancıl bir kapitalist Avrupa hayalini besleyen bir doğrultu olarak görüyoruz. Syriza hükümetine güvenimiz yok. Halkın lehine atacağı bütün adımları destekleriz, ama hiç durmaksızın uyarılarımızı yineleriz.

11) DİP’in ve DEYK’in Yunanistan’da kardeş partimiz EEK ile aynı doğrultuda ileri sürülmesini doğru bulduğu kilit ekonomik talepler, tefeci karakter taşıyan, ödedikçe büyüyen dış borcun bütünüyle reddedilmesi, bütün bankaların kamulaştırılması ve tek bir devlet bankası olarak birleştirilmesi, armatörlerin varlıklarının kamulaştırılması ve Kilise’nin ekonomik gücüne el konulmasıdır.

12) Syriza’nın kurduğu hükümete yönelik tavrımızı belirleyen üçüncü nokta, Anel adlı partiyle koalisyon ortaklığı temelinde oluşturulmuş olmasıdır. Anel sağcı Yeni Demokrasi’nin içinden çıkmış, milliyetçi, ırkçı, göçmen düşmanı, Syriza’nın dış politikasından farklı olarak Türkiye ile gerilime dayanan ve dolayısıyla Yunan halkını milliyetçi temalar üzerinden saflaştıracak br dış politikası olan bir burjuva partisidir. Gerek Syriza, gerekse Yunanistan Komünist Partisi (kısa adıyla KKE) birbirlerine sırt dönerek tarih önünde hesabını veremeyecekleri bir politika izlemektedirler. Bu uzaklıkta esas sorumluluk, sadece Syriza’dan uzak durmakla yetinmeyen, sendika konfederasyonlarının düzenlediği genel grev eylemlerinde bile kitleden ayrı eylem yapan gülünç sekter politikası ile KKE’dedir. Ama Syriza en azından KKE’yi köşeye sıkıştıracak öneriler yapabilir. Biz Syriza’ya Anel’den ve bütün burjuva partilerinden kopması, KKE ile koalisyon kurması, bir işçi hükümeti oluşturması ve işçi sınıfının emekçi halkla ittifakına dayanan bir işçi iktidarını hedefleyen bir hat benimsemesi çağrısını yaparız. EEK’in, bizim de bütünüyle doğru bulduğumuz politikası budur.

13) Bütün bunlardan anlaşılacağı gibi, EEK, DİP ve DEYK hiçbir biçimde Yunanistan’da olan bitene burun kıvırmamakta, halkın mücadelesine üstten bakmamakta, onun AB dayatmalarına, Yunan burjuvazisine, kemer sıkmaya, gericiliğe vb. karşı bütün mücadelelerinde onunla omuz omuza yürümek gerektiğini vurgulamakta, ama çıkar yolun bugünkü kriz içinde doğmuş derin çelişkilere uygun ve gerçekçi olması gerektiğini yine halkın çıkarları gereği halka anlatmaya çalışmaktadır.

14) Avrupa’nın ve Yunanistan’ın politik koşulları göz önüne alındığında, bu uyarılar daha da büyük önem kazanır. Bugün Avrupa’da ve somut olarak Yunanistan’da sadece sol partiler değil faşist ve proto-faşist hareketler de yükseliş içindedir. Yunan ekonomisi Syriza önderliğinin yarı yolda duran çizgisi dolayısıyla sarsıntıya düştüğü takdirde Yunanistan’ın iki seçimdir üçüncü partisi olarak sivrilen Altın Şafak adlı faşist örgüt hızla güçlenecektir. Anel’in sosyal tabanı, hatta siyasi kadroları, AB karşıtlığında, milliyetçilik, ırkçılık ve göçmen düşmanlığında ve benzeri birtakım konularda kolayca Altın Şafak ile kaynaşabilecek bir formasyona sahiptir. Bu bağlamda Anel lideri Panos Kammenos’un Savunma Bakanlığı’nı üstlenmiş olması bir felaket habercisi gibi görülmelidir. Kammenos, orduyu milliyetçi temellerde koşullandırma işinin yanı sıra belki de olası bir darbeyi örgütleme yolunda bir hazırlık yapmak için bu bakanlığı istemiş olabilir. Faşizm Yunanistan’da potansiyel bir tehlikedir. Asker ve polis içinde Altın Şafak’a ciddi bir destek olduğu, bizdekine benzer bir derin devletin faaliyetler yürüttüğü biliniyor. Yunanistan’da faşizmin yükselişine karşı hazırlıklı olmak, bir birleşik işçi cephesi ve gerektiği takdirde işçi özsavunma milisleri temelinde faşizmle mücadele etmek gerekiyor. Ama en önemlisi halkın ekmek sorunlarını çözerek faşizmin beslendiği bataklığı kurutmaktır!

Ege kardeşliği uğruna dayanışma

Yunanistan ve Türkiye halkları, Yunanlar, Türkler ve Kürtler bütün 20. yüzyıl boyunca kendi hâkim sınıfları ve emperyalist güçlerce sözde “ulusal çıkarlar” temelinde birbirlerinin karşısına çıkarıldılar. İster Kıbrıs, ister kıta sahanlığı, ister karasuları, ister kayalıklar olsun, hep bir bahane bulundu, milliyetçi gerilim atmosferi hâkim sınıfların ülke içinde uyguladıkları gerici ve işçi sınıfını daha fazla sömürmeye yönelik politikaların kılıf yapıldı. Şimdi muazzam bir fırsat doğdu: İşte Ege’nin karşı kıyısında bizim işçimizle, emekçimizle, işsizimizle, esnafımızla, kadınımızla, gencimizle aynı yoksulluğu, yoksunluğu, sefaleti yaşayan Yunanlar başka Yunanlara karşı başkaldırıyor! “Yunan” var, “Yunan” var! Eğer bugün biz Yunan işçisinin ve yoksulunun yanında yer alırsak, halkların sorununun birbirleriyle değil, kendi içinde sınıflar arasında olduğunu bizim işçimiz daha kolay görecektir. Yunan işçisi ise Türk ve Kürt işçinin kendisinin dostu olduğunu anlamaya başlayacaktır. Öyleyse, gün Yunanistan’ın emekçi halkıyla dayanışma günüdür!