Ukrayna halkına barış, düşmanlarına teslimiyete hayır!

Bu metin sitemizde aynı anda yayınlanmakta olan Minsk Bildirisi’nin eleştirisi olarak kaleme alınmıştır. Metin İngilizce aslından Türkçe’ye Aylin Karaçakmak tarafından çevrilmiştir.

Minsk Savaş Karşıtı Konferansı’nın Sonuç Bildirgesi’ne dair bazı eleştirel noktalar

7-8 Haziran 2014 tarihlerinde Belarus’un Minsk şehrinde, Belarus, Rusya ve Ukrayna merkezli Marksist örgüt ve grupların temsilcileri ile solcu aktivistlerin katılımıyla savaş karşıtı bir konferans düzenlendi. Sonuç olarak, “Ukrayna’daki Savaşı Durdurun” başlıklı bildiri yayımlandı. Bildiri bölgesel olarak ve uluslararası alanda çeşitli mecralarda okunabiliyor.

Önce, Ukrayna’daki dramatik olayları takiben şiddetlenen milliyetçilik, yabancı düşmanlığı ve Yahudi aleyhtarlığı ortamında, çatışmaya doğrudan doğruya dahil olan ülkelerden katılımcıların konferansta savaş ve milliyetçi nefret karşıtlıklarını deklare etmek için bir araya gelmeleri olumlu görünmektedir.

Şüphesiz ki, acil görevimiz, proleter enternasyonalizmini ve halkların kardeşliğini 1917 Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nde ilan edildiği üzere yeniden canlandırmaktır. V. İ. Lenin’in, Sovyetler’in erken döneminde Gürcistan sorununa dair ölümsüz eserinde berrak biçimde tanımladığı, Büyük Rus ezen ulus milliyetçiliği de dahil her tür şovenizme karşı izlenecek enternasyonalist hat, bugün her zamankinden daha fazla aciliyet taşıyor.

Partilerimiz Yunanistan’dan EEK ve Türkiye’den DİP, 31 Mart-1 Nisan 2014’te Atina’da “Avrupa Krizde” başlığıyla toplanan 2. Avrupa-Akdeniz Konferansı’nın diğer bazı katılımcılarıyla birlikte, Doğu Ukrayna’daki savaşın başlangıcıyla birlikte, savaşın mağdurları ile dayanışma amacıyla ve savaşın gerçek azmettiricileri olan ABD, AB ve NATO’ya karşı uluslararası bir kampanya yürütme yolunda inisiyatif alarak (18 Nisan’da Cenevre Sözleşmesi’ni takiben; 6 Mayıs’ta 2 Mayıs Odesa Kıyımı’nı takiben ve 25 Mayıs’ta sözde “seçim” öncesinde olmak üzere) üç ayrı bildiriyi uluslararası alanda dolaşıma açmıştır. Dolayısıyla, bugün, Minsk Konferansı’ndan ve Konferansın savaş karşıtı Bildirisi’nden memnuniyet duyduğumuzu ifade etmek isteriz.

Biz, samimiyetle ve kararlılıkla, gerçek teröristler, yani Kiev’deki oligarklar ile Stepan Bandera’nın Nazi takipçilerinden oluşan hakim koalisyon tarafından başlatılan tüm savaş operasyonlarının durması için ve Donbas bölgesi halkına ve doğusuyla batısıyla tüm Ukrayna’ya barış getirmek için ortak uluslararası mücadeleden yanayız. Fakat, bu acil, gerekli ve yüce amaçlara Minsk Bildirisi’nin genel çizgisini takip ederek ve Bildiri’de ortaya konulan taleplerle ulaşamayız.

Bildiri, daha başlangıcında “neo-liberallerin ve milliyetçilerin Kiev’de ‘Euromaidan’ zaferini takip eden askeri çatışma” dan bahsi açıyor. Bu nitelendirme yanlıştır: Emperyalizm yanlısı oligarkları basitçe “ neo-liberaller” olarak ve kendilerini Praviy Sektor’un kendilerini gizlemeden ortaya koyan Nazilerini ve Bandera’cı Svoboda’yı da sadece “milliyetçi” olarak adlandırmak, onları sadece hafife almak değildir, aynı zamanda özürleyici bir tutumdur. Bu, çatışmanın gerçek doğasını perdelemektedir. Tam teşekküllü zalim faşist fırtına birlikleri kullanılmamış olsaydı, emperyalist ABD ve AB şubat ayındaki halk kalkışmasını çalarak halk düşmanı yolsuzluğa batmış oligark Yanukoviç’in kaçmasıyla birlikte oligark Akhmetov’un milletvekillerinin yardımı ile Kiev’de kendi imalatı “rejim değişikliği”ni kabul ettiremezdi.

Ukrayna trajedisinde ABD ve AB’nin belirleyici rolü ne perdelenebilir ne de Kremlin’in güç politikası ile eşit düzeyde tutulabilir; Rusya’nın öncelikli ve en önemli, hatta tek sorumlu güç olduğu da iddia edilemez. Kremlin eleştirilmelidir fakat başka sebeplerden dolayı: Kremlin, milliyetçi söylemi ve Rusça konuşan halka lafla desteği, Donbas’taki haklı halk mücadelesini emperyalizmle diplomatik müzakereye tâbi kılan bir tutumla bir arada yürütmektedir.

Minsk Bildirisi’nin yaptığı gibi, hiçbir ayrım yapmaksızın tarafların “Ukrayna’daki uyuşmazlığa müdahale etmeyi tamamen bırakmalarını” talep etmek, faşizme karşı yürütülen İspanya İç Savaşı süresince, Hitler ve Mussolini Franco’nun faşistlerini silahlandırırken ve Guernica’yı bombalarken, İngiliz ve Fransız hükümetlerince takip edilen “müdahale etmeme politikası”nın tekrarına benzemektedir.

ABD’nin Ukrayna’da yalnızca emperyalizm yanlısı rejimin tesis edilmesinde değil, rol oynadığını Kiev’deki yeni otoriter ırkçı yöneticilere karşı protesto ve ayaklanmaya yönelen Doğu ve Güney Ukrayna halkına karşı başlatılan savaştaki rolünü de herkes biliyor. 18 Nisan 2014 tarihli bildirimizde vurguladığımız gibi : “Operasyonun başlamasının birkaç gün öncesinde CIA başkanı John Brennan, apaçık ki askerî operasyon kampanyasının nasıl yürütüleceğini gözlemlemek üzere Kiev’e gelmişti. Beyaz Saray bir basın toplantısında ‘düzeni sağlamak’ için ‘Ukrayna hükümetinin atağa geçmesi’ çağrısında bulundu.”

Öte yandan, “Rus hükümeti, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri Ukrayna’daki iç savaşı aynı maksatla kullanmaktadır: Ölen Donbaslılar, bunların kendi aralarındaki çekişmede sadece birer piyondu.” ifadesi asılsızdır. Donbas bölgesinin onurlu madencileri, sanayi işçileri ve barışçıl sıradan halkı, Slavyansk’ın kahramanlık örneğinin gösterdiği üzere, “sadece piyon” değillerdir: Onlar ayağa kalkmış, vazgeçilmez hakları için mücadele etmektedirler. Onlar, Büyük Güçlerin manipülasyonlarında basit bir nesne değillerdir; onlar, işçilerin ve halkın direnişinin özneleridir. Karadan ve havadan; “resmi” Ukrayna silahlı kuvvetlerine ait savaş uçakları, helikopterler, tanklar, top mermileri ile, “Ulusal Muhafızlar”a entegre edilerek gizlenmiş Nazi fırtına birlikleri ile ve Kolomoiski ve Akhmetov gibi oligarklara bağlı paralı askerlerden oluşan ölüm mangaları ile başlatılan ve yürütülen olağanüstü düzeyde askeri saldırıya rağmen işçilerin ve halkın ayaklanması yenilgiye uğratılamamıştır. Tam tersine, otoriteye karşı baş kaldırma ve itaatsizliğin bir işareti olarak Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri ilan edilmiş ve Kiev’deki darbeyi meşrulaştırmak için yapılan sözde 25 Mayıs seçimleri etkin olarak boykot edilmiştir. “Ana akım” Batı medyası bile (Financial Times, International Herald Tribune vb.) Doğu ve Güney Ukrayna’nın yerel halkının desteği olmaksızın, Donbas ayaklanmasının sürdürülebilir olamayacağını kabul etmek mecburiyetinde kalmış bulunuyor.

Bugün, Poroşenko ve onun arkasında duran ABD, AB ve NATO, savaşarak elde edemediklerine “barış teklifleri” ile ulaşmak istiyorlar. Aslına bakılırsa, Clausewitz’in meşhur ifadesi ters yüz edilecek olursa; onların “barışı” savaşın başka bir şekilde devamıdır. Bu bakış açısından bakıldığında, biz, Minsk Bildirisi’nde yer alan “Çatışmanın tüm taraflarının [...] silahlı grupları lağvetmelerini salık veriyoruz” talebini kabul edilemez buluyoruz. Reel olarak bunun anlamı, Donetsk ve Luhansk halk Cumhuriyetleri’nin milislerinin dağıtılmasıdır. Bu da bir yenilgi reçetesi olur. Bir tarihsel benzetme yapacak olursak, bu, Paris Komünü’nde silahlı halkın silahsızlandırılması çağrısında bulunulması ve böylece onların Thiers’in askeri birliklerinin insafına terk edilmesi gibi bir şeydir. Bu, iç savaşa son vermek anlamına gelmez; İMF’nin, Kiev’in onayıyla, ülkenin doğusunda ve batısındaki tüm Ukrayna halkına sefalet dayatmasının önkoşulu olarak, Donbas’taki halk direnişinin rövanşist ve faşistlerce ezilmesine sebep olur.

18 Nisan Çağrımızda söylediklerimizi tekrar ediyoruz : “Ne Kremlin ne de oligarklar Ukrayna işçilerinin asıl sınıf müttefikleridir; onların asıl müttefikleri uluslararası işçi sınıfıdır.

Kaderlerimiz birbirine bağlıdır ve bunu başkaları değil biz elimize almalıyız. Ortak düşmanlarımıza karşı birlikte savaşmalıyız: ABD/NATO emperyalizmine ve savaş çığırtkanlarına; IMF’ye, AB’ye ve onların halklara kan kusturan planlarına; tüm eski Sovyet ülkelerinde Ukrayna ya da Büyük Rus milliyetçiliğinin hizmet ettiği oligarklara; etnik ve dini nefrete; yeni yükselmekte olan anti-Semitizm dalgası ile faşizme karşı birlikte savaşmalıyız.”.

Ayrıca, 13 Mayıs tarihli “Sol Parti ve Hareketlerden Uluslararası Açıklama”mızda belirtildiği gibi: “Yüksek Rada dağıtılmalı, o ve diğer burjuva mercilerin yerine ülke çapında yeni merciler oluşturulmalıdır. Bu merciler ulusal bir kongrede yaratılmalı ve yerel, bölgesel ve ulusal seviyelerde tüm işyerlerini kapsayacak işçi konseylerinden ve onların yürütme komitelerinden oluşmalıdır. Ancak o zaman, seçmenlerin vekillerini geri çağırma hakkına sahip olması şartıyla, işçilerin ve diğer emekçilerin ülkenin kaderini demokratik olarak çizmesinin koşulları oluşacaktır.”

Birinci Dünya Savaşı’ndan yüz yıl sonra ve Zimmerwald Konferansı’nın yıldönümü yaklaşırken, bizim, savaşa karşı ve Ukrayna’yı, Rusya’yı, Avrupa’yı ve tüm dünyayı tehdit eden felakete karşı aynı ruhla düzenlenecek başka bir uluslararası Konferansa ivedilikle ihtiyacımız var.

Halka barış! Emperyalizmin savaşına karşı savaş!

Tüm iktidar İşçi Konseylerine! Birleşik sosyalist bir Avrupa’nın bir parçası olarak birleşik, bağımsız, sosyalist bir Ukrayna!

24 Haziran 2014
Savas Michael-Matsas, EEK, Yunanistan
Sungur Savran, DİP, Türkiye