Trump sonrası dünya: Son kavgaya hazırlanmak gerek

Trump’ın ya da Erdoğan’ın gücünü olduğundan büyük görmek yenilgiyi hazırlar. Bu mücadele için dünyanın dört bir köşesinde işçi sınıfının ve emekçilerin hazır olduğu, son yıllardaki gelişmelerle ortaya çıkmıştır.

ABD’nin başına ağzı bozuk, sütü bozuk, niyeti bozuk bir kapitalist, bir gayrimenkul kodamanı, bir “kent ağası” geçti. Donald Trump’ın Hillary Clinton karşısında seçimi kazanmasına nedense şimdi herkes “şaşırıyor”. Oysa bu seçimin birkaç ay öncesinde Britanya’da yapılan referandumda, büyük bölümü milliyetçi bir ruh durumuyla çoğunluk Avrupa Birliği’nden ayrılma yönünde oy kullanırken (ünlü “Brexit”), en büyük siyasi zaferi Trump’ın şimdi kankası olan Nigel Farage elde etmişti. Birkaç ay sonra da Fransa’da faşizmin eşiğinde dolaşan Marine Le Pen, başkanlık seçiminde muhtemelen ilk turu birinci olarak bitirecek. İkinci turda ne olur hep birlikte göreceğiz.

Bu, emperyalist ülkelerde ortaya çıkan tablo. Emperyalizme bağımlı dünyada ise AKP’nin adım adım kurmaya yöneldiği istibdaddan Rusya’da Putin’in despotizmine ve Filipinler’de güya uyuşturucu ile mücadele için birkaç ayda binlerce insanı yargısız infaza maruz bırakan barbar Duterte’ye kadar, benzeri örnek çok! Bu durumda Trump’a şaşıranlara şaşırmak daha doğru olur!

Kriz içindeki kapitalizm kıvranıyor

Olan bitenin temelinde, tarihi olarak olanaklarını yitiren kapitalizmin, 2008’den bu yana içine girdiği kriz çerçevesinde bünyesindeki pisliği, kini, kötülüğü dışa çıkarması yatıyor. Uluslararası burjuvazi kendi kendisiyle kavga ediyor: işçi sınıfının ve emekçilerin kazanımlarını geriletmek amacıyla başlattığı neoliberal-küreselci saldırı tarihin gördüğü en derin ekonomik krizlerden birinde kayalıklarda dağılmaya yüz tutunca, burjuvazinin bir bölümü “gemisini kurtaran kaptandır” demeye başladı. Her ülkenin burjuvazisi batan gemiden kendi çıkarlarını en iyi savunacak biçimde çıkmak istiyor. Bunun sonu faşizmdir, bunun sonu dünya savaşıdır.

Kibarlığın âlemi yok!

Trump’lar, Farage’lar, Le Pen’ler amaçlarına ulaşmak için işçi sınıfına hitap ediyor, kapitalizmin suçlarını göçmenlerin, Müslümanların, Yahudilerin üzerine yıkıyor. İşçilere ve emekçilere hitap ederken onların dilini konuşmayı özellikle hedefliyor. Solun bir bölümü, sınıf politikasının böylece çarpık bir biçimde sahnenin merkezine dönmüş olması karşısında “sınıf politikası bitti” ezberi altüst olmuş durumda, şaşkın. Hâlâ bozuk plak gibi, “çok kültürlülük”ten, “siyaseten doğru dil”den, laiklikten, insan haklarından söz ediyor. Laiklik önemlidir. Demokratik haklar önemlidir. Ezilen grupların kendi hayat tarzlarını yaşamaları önemlidir. Ama sınıf mücadelesine sırtını dönen bir politika ile bu önemli kazanımlar korunamaz.

Bugün kibarlıktan kırılarak “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi”, “demokratik anayasa”, “marjinal grupların hakları” türünden bir politik dille bir şey kazanılamaz. Burjuvazi edepsizliği ele almıştır. Edepsizlere onların anlayacağı dilden cevap verilir. Yanlış anlaşılmasın, edepsizce değil! En yalın, en temel, en maddi çıkarlara hitap ederek. Ekmek sorunlarını, hayat memat sorunlarını, savaşa karşı savaşı öne çıkararak mücadele edilir.

Muhtaç olduğun kudret…

Trump’ın ya da Erdoğan’ın gücünü olduğundan büyük görmek yenilgiyi hazırlar. Bu mücadele için dünyanın dört bir köşesinde işçi sınıfının ve emekçilerin hazır olduğu, son yıllardaki gelişmelerle ortaya çıkmıştır. Amerika’da Trump Clinton’la yarışa girmeden önce ön seçimde 13 milyon insan kendine sosyalist diyen, “politik devrim”den söz eden bir adaya, Bernie Sanders’a oy vermişti. Brexit fatihi Farage’ın ülkesinde, kendine Marksist diyen Jeremy Corbyn İşçi Partisi’nin başkanlığı seçimlerini iki sene içinde iki kez kazandı. Le Pen’in sivrildiği Fransa, geçtiğimiz bahar aylarında aylarca işçi sınıfının eylemleriyle sarsıldı. Türkiye’de Gezi yaşandı, Kobani serhildanı yaşandı, fiili metal grevi yaşandı.

Trump’ın sembolü olduğu politikaya karşı savaş, bu mücadelelere siyasi biçim vererek kazanılır. Bugün sınıf mücadelesinde kazanamazsak, yarın dünya savaşında kazanmak için mücadele etmek zorunda kalacağız!

 

* * * 

Trump Türkiye için iyi mi?

ABD dört yılda bir başkan seçerken Türkiye’de tam bir kasaba tartışması başlar: başkan adaylarından hangisi Türkiye için iyi olur? Oysa soru bir başka soruyu doğuruyor: hangi Türkiye için?

Trump türü gerici politikacılar, her ne kadar milliyetçi olsalar da başka ülkelerde kendilerine benzer başka politikacılarla dayanışma içine giriyorlar. Trump’ın sadece Britanya gericisi Nigel Farage veya Fransız faşist politikacısı Marine Le Pen’e değil, Putin ve Erdoğan’a da sempati duyduğu anlaşılıyor. AKP’liler Trump ABD’sinin AB’ye karşıt olarak temel haklar konusunda kendi iktidarları üzerinde baskı uygulamayacağı umudu içinde Trump’ı benimsemiş görünüyorlar. Trump’ın Putin’le iyi anlaşması ihtimali de onları rahatlatıyor. Sonuç olarak Tayyip Erdoğan 15 Temmuz sonrası yalnızlığını “aziz dostu” Putin ile ittifak içinde atlatmaya çalışıyor. Varsın Trump’ın ekibi, Amerikalı Müslümanları düşman bir unsur gibi kayıt altına almayı konuşuyor olsun!

Tabii bu arada bir Trump-Putin-Türkiye ittifakına sözde “ulusalcı”, gerçekte kontrgerillacı cenahtan da destek var. Vatan Partisi’nin güçlü şahsiyetlerinden emekli general İsmail Hakkı Pekin de Ortadoğu’da ABD’nin işini Rusya ile Türkiye’nin yapması karşılığında ABD’ye Çin’i yeme hakkını bahşediyor! Eski bir Maocu partinin sözcüsü için oldukça tuhaf bir strateji!

Ama soru başka: Trump-Putin-Türkiye ittifakı Erdoğan ve AKP’ye yarayabilir de işçi sınıfına ve emekçilere ne getirecek? Türkiye boylu boyunca Ortadoğu’ya girecek. Yoksul ailelerin çocukları gencecik yaşta hayatlarını yitirecek. Ekonomi bir yandan sarsılırken bir yandan da bütün kaynaklar askeri amaçlara akmaya başlayacak. Trump-Putin-Erdoğan el ele Türkiye’deki demokratik hakları ve sınıfsal özgürlükleri baskı altına alacak. Bütün bunlar nasıl işçinin lehine oluyormuş?

“Milli çıkar” burjuvazinin işçi sınıfını kendi çıkarlarına bağlı kılmak için geliştirdiği bir efsanedir. Her millet sınıflardan oluşur. Her sınıfın çıkarı farklı bir dış politika gerektirir. Trump Türkiye için değil Erdoğan ve AKP için iyidir!

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2016 tarihli 87. sayısında yayınlanacaktır.