Tatlı su ekoloji hareketi Sarı Yeleklilere çarptı!

Sungur Savran - Tatlı su ekoloji hareketi Sarı Yeleklilere çarptı! 2

Bundan tam üç yıl önce, Aralık 2015’te Paris’te toplanan, 195 ülkenin katıldığı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı, sözde çok önemli kararlar alıp iklim değişikliğine karşı mücadele bayrağını açmıştı. Gerçek gazetesi Paris Konferansı için şöyle yazmıştı: “Devlet yetkilileri ve düzenin hık deyicisi sivil toplum kuruluşları yapılan anlaşmayı ‘tarihi’ olarak sunuyor ama aslında ortada çok büyük bir sahtekârlık var.” ( https://gercekgazetesi.net/gundemdekiler/cop-21den-sonra-yasanabilecek-bir-gezegen-icin-sosyalizm). Aradan geçen zaman içinde, Trump ABD’si 2017 yılı içinde Paris Konferansı’nın Sonuç Bildirgesi’nden imzasını çekti. Ama bundan çok daha önemlisi şu: Sadece ABD’nin değil, bütün dünya ülkelerinin katkısıyla, 2018’de, üç yıllık azalmadan sonra, karbon dioksit salımı azalacağına arttı! Son dört yıl tarihteki en sıcak yıllar olarak kayda geçti. Zengin dünya orman yangınlarında yanıyor, yoksul dünya geleneksel tarım bölgeleri mahvolup gıda üretimi geriledikçe açlıkla yoksullukla kıvranıyor. Kapitalist düzenin Paris Konferans’ları insanlığı daha çok oyalayacak, ama hiçbir soruna çözüm oluşturmayacak.

Yaklaşan ekolojik felaket karşısında ciddi hiçbir adım atmayan burjuvazi, iş halkı soymaya gelince ekolojiyi kendi çıkarlarına kullanmaktan kaçınmıyor. Fransa’da halkın önemli bir kısmının 2017’de ön faşizm tehlikesi karşısında mecburen oy verdiği cumhurbaşkanı Macron, benzine ve mazota bu yıl içinde sürekli zam yaptı. Otomobil kullanma el yakıyor. Fransa halkının önemli bir bölümü sonunda bu mezalime dayanamadı: “Sarı Yelekliler” adını taşıyan bir hareket 17 Ekim’den bu yana büyük eylemlerle ülkeyi sarsıyor. Bu insanların çoğunluğu, iş ve yaşam koşulları dolayısıyla işe otomobille gidip dönmek zorunda. Aralarında günde 35-40 kilometre yol yapmak zorunda olanlar var. Macron’un onlara karşı ileri sürdüğü gerekçe pek ilerici! Fosil yakıt kullanımını azaltmak, karbon salımını düşürmek için benzinin ve mazotun fiyatını yüksek tutmak gerekirmiş! Macron’u liberalizm ve Avrupa Birliği taraftarlığı dolayısıyla destekleyen, on yıllardır ekolojik sorunları kapitalizmle ilişkilendirmeksizin öne çıkaran tatlı su ekolojistleri de bu argüman karşısında epeyce sıkışıyor elbette.

Toplumsal hayatta sınıfsal olmayan sorun yoktur. Dev kapitalist şirketlerin her türlü rezilliğe başvurarak yeryüzünü yaşanmaz hale getiren üretim faaliyetlerine çok sınırlı denetim uygulayan burjuva hükümetleri, şimdi halka yükleniyor. Paris Konferansı’ndan bu yana geçen üç yıl içinde bir şey daha oldu: Dünyanın ve Avrupa’nın en büyük otomotiv şirketlerinden Alman Volkswagen (kelime anlamı “halkın arabası”!) 2015’te mazotlu arabalarında karbon salımı konusundaki yasal sınırlara uymamak için yaptığı sahtekârlıklar dolayısıyla suçüstü yakalandı! Yalnız o mu? Onun ardından kimler yakalanmadı ki! Amerikan-İtalyan Chrysler, Alman Mercedes ve BMW, Japon Nissan, Mitsubishi, Honda, Mazda, Suzuki ve Yamaha… Liste uzayıp gidiyor. Peki, Macron’un memleketinden hiç böyle şirket yok mu? Elbette var: Son yıllarda özelleştirme furyasından payını alan ama sermayesinin yüzde 15’i hâlâ devletin elinde olan Renault’nun yanı sıra Peugeot ve Citroen de sahtekârlık yapan şirketler olarak teşhir edildi. Yani ülkenin otomotiv şirketleri arasında bu konuda sahtekârlık yapmayan yok!

Peki, burjuvazinin hükümetleri ne yaptı bu konuda? Elbette sahtecilerin sırtlarını okşayacak hali yoktu. Bütün şirketler dev kârlarının küçük bir bölümünü ceza olarak ödedi. Önlemler sizce ne kadar etkili oldu? Dünyanın en iyi haber alan gazetelerinden İngiliz Guardian’dan Haziran 2018 tarihli bir haber, bütün mazotlu arabaların hâlâ “kirli” olduğunu belirtiyor. (https://www.theguardian.com/environment/2018/jun/06/impossible-to-cheat-emissions-tests-show-almost-all-new-diesels-still-dirty). Aynı haberde, araştırmaların mazot testi sahtekârlığının binek otomobillerinin halk sağlığına yaptığı toplam etkinin yüzde 88’inin kaynağı olduğunu gösterdiği de belirtiliyor. Yüzde 88!

Bu karşılaştırmadan çıkan mantık piyasa ekolojistlerini ve tatlı su çevrecilerini ezecek niteliktedir. Şayet dev otomobil şirketlerinin mazotlu otomobil sahtekârlığı ile gerçekten mücadele edilse, mazotun fiyatını arttırmak yerine her litre mazottan karbon salımı oranı böylece sahiden düşürülse, gezegenimiz daha temiz bir yer olacaktır! Ama burjuva hükümetleri ne yapıyor? Kapitalist şirketlerin sahteciliğe devam etmesine göz yumuyor, kullandığı otomobil hayatını kazanmasının bir aracı olan yoksul insanları cezalandırıyor! Yapılacak doğru iş, bu şirketleri kamulaştırmak, kârın ve rekabetin basıncını ortadan kaldırarak yeryüzünü ve halkı zehirlemeyecek bir üretim sürecini sağlam biçimde yerleştirmektir. Ama Macronlar bunu yapmaz, yapamaz.

Bütün bu adaletsizliği kişisel düzeyde somutlaştıralım. Yukarıda karbon salımı sahteciliğinde adı geçen üç markanın (Renault, Nissan ve Mitsubishi) ortak genel müdürü Fransız Carlos Ghosn, son on beş gündür vergi kaçırdığı iddiasıyla tutuklu. Mösyö Ghosn, maaşının ve primlerinin yüksekliği dolayısıyla büyük tartışma yaratmış CEO’lardan. 2017 yılı geliri 13 milyon avro olarak hesaplanıyor! Tatil günleri sayılsa bile günde 35 bin avro, yani kabaca 200 bin lira kazanmış! 2011-2015 arasında kaçırdığı vergi miktarı ise 38 milyon avroya yakınmış! İşte böyle adamlar kollanıyor. (“Yakalamışlar ya, daha ne istiyorsun?” diyen, ya kötü niyetlidir, ya bunun buzdağının tepesinin tepesi olduğunu anlayamamıştır. “Vergi cenneti” kavramını duymamış olmalıdır! İzleyin bakalım, Mösyö Ghosn ne zaman çıkacak içeriden!) Macron, böyle insanların var olduğu bir ülkede servet vergisini neredeyse bütünüyle kaldırmıştır. Ama halk cezalandırılıyor.

Sarı Yelekliler hareketi aynı zamanda Renault’nun yeniden kamulaştırılmasından başlayarak otomotiv sanayisinin işçi denetiminde devletleştirilmesini talep etmelidir.

Tatlı su ekolojizmi işte bu yüzden gericidir. Gezegeni kapitalizm kirletmiştir. Kapitalizm sadece ekonomik krizin değil ekolojik krizin yükünü de yoksul halkın sırtına yüklerken, o, kapitalist tekellerin tribününde oturuyor, onu alkışlıyor.

 

Bu yazının kısaltılmış bir versiyonu Gerçek Gazetesi'nin Aralık 2018 tarihli 111. sayısında yayınlanmıştır.