Suriye: Arap devrimi bir hükümet daha devirdi!
“Olmaz” denen gerçekleşti. Rejiminin sertliği ile meşhur güney komşumuz Suriye, 18 Mart’tan beri büyük kitle eylemleriyle sarsılan Arap ülkeleri arasına katıldı. Güney’de Derâ kentinde başlayan olaylar bugüne kadar en az 60, muhtemelen 100’den fazla göstericinin canına mal oldu. Mart’ın sonunda eylemler kıyı kenti Lazkiye’ye sıçradı; burada da en az 12 kişi öldü. Son günlerde ise ülkenin her yeri protesto gösterileriyle sarsılıyor. En son başkent Şam’ın işçi mahallesi Duma’da patlak veren olaylarda altı kişinin hayatını yitirdiği haberleri geliyor.
Yabancı basının çalışma koşullarının zorluğu dolayısıyla gösterilerin hangi temellerde ve ne tür taleplerle geliştiğini anlamak kolay değil. Ancak Suriye’de su kaynaklarının hoyratça tüketilmesi sonucunda kuraklık dolayısıyla tarımda bir yıkım yaşandığı biliniyor. Olayların ülkenin güneyindeki tarım bölgesinde yer alan Derâ kentinde başlamasının bu ekonomik yıkıma bağlı olması büyük ihtimal. Şam’daki gösterilerin önce bir işçi mahallesinde patlak vermesi ise muhtemelen yüksek işsizliğe, son dönemde (öteki Arap ülkelerinde de isyanlarda önemli rol oynayan) gıda fiyatlarındaki artışın hayat pahalılığını alevlendirmesi dolayısıyla yoksulluğun eklenmesine bağlı.
Güvenlik güçlerinin gaddarlığı, on beş günde bu kadar çok silahsız göstericinin ölümüne yol açarken, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad 30 Mart günü mecliste yaptığı konuşmada, olayları Suriye’yi bölmek ve parçalamak isteyen İsrail yanlılarının ülkede bir mezhep savaşı başlatmak istemesine bağladı! Çünkü Suriye’de Sünni bir çoğunluğu, Esad’ın da mensubu olduğu bir Alevi azınlık yönetiyor. Ama buna Sünni burjuvazinin Esad yönetimini ciddi şekilde desteklediğini de eklemek gerekiyor.
Bu tavrına rağmen, Esad’ın göstericileri “komplocular” ve “aldatılanlar” olarak ikiye ayırması ve halkın bazı taleplerinin haklı olduğunu söylemesi, protestoların rejimin duvarlarında çatlaklar yaratmış olduğunun ilk işaretleri sayılabilir. Ayrıca Esad kitlesel katliamın nedenlerinin soruşturulmasını, 1963’ten bu yana devam eden Olağanüstü Hal’in incelenmesini, Kürtlerin vatandaşlık haklarına bile sahip olamamasının çözümünün araştırılmasını emretmiş bulunuyor. Hükümetin 29 Mart’ta istifa etmek zorunda kalması da kitlelerin sakinleşmesi için atılmış bir adımdır. Benzeri bir yöntemi, Ürdün Kralı Abdullah da Ocak ayında uygulamıştı. Böylece Arap devrimi, rejimleri henüz yıkamadığı yerlerde bile hükümetleri devirmeye devam ediyor!
Pandora kutusu
Suriye rejiminin bir barut fıçısı üzerinde oturduğu söylenebilir. Ülke, kendisi son derecede patlayıcı çelişkilere sahip Lübnan’da büyük etkiye sahiptir. Önemli bir Filistinli nüfusu barındırmaktadır; daha önemlisi bazı Filistin hareketleri üzerinde ciddi etki sahibidir. İsrail’in bölgede düşman gördüğü en önemli güçlerden biridir. Suriye ile birlikte Arap devrimi ilk kez bir İran müttefikine gelmiş olmaktadır. Kuzey’deki Kürt nüfus içinde PKK’ye destek veren önemli kesimler vardır. Kürtler de protestolara katılmaktadırlar. Onyıllardır kanayan “vatandaşlık” sorunları Esad tarafından gündeme getirildikten sonra Kürdistan bölgesinde yapılan gösterilerde ana slogan “Tâbiyet değil hürriyet” olmuştur.
Suriye’de bir devrim veya iç savaş, Türkiye’yi de doğrudan doğruya etkileyecektir. Bu etki en azından Suriye Kürtlerinin bu devrimde hareketlenmesinin Türkiye içine de yansıması biçimini alacaktır. Bundan dolayıdır ki, Tayyip Erdoğan sürekli olarak telaş içinde iki ülkenin 800 kilometrelik ortak sınırından, sayısız sınır ötesi evlilikten vb. söz etmekte, Beşar Esad’a halkın taleplerine kulak vermesini tavsiye etmekte, MİT Başkanı Hakan Fidan’ı Suriye’ye göndererek karşılıklı istihbarat ve fikir alışverişinde bulunmaktadır.
Suriye’de olayların nasıl gelişeceği şimdilik açık değildir, ama Arap devriminin dalgalarının Türkiye sınırlarını dövmeye başladığı açıktır. Bu, Türkiye Kürtlerinin sivil itaatsizlik eylemleriyle birleştiğinde önümüzdeki dönemde Türkiye’de de çalkantılar beklemek yanlış olmaz.