Selam olsun Sudan halkına!
Sudan devrimi durulmuyor. Rejim coplasa da, gazlasa da, öldürse de halk sokaklara çıkıyor. İki ay boyunca sivil bir rejim talep eden kitlelere en son 3 Haziran’da korkunç bir saldırı yapılmış ve 100’den fazla gösterici öldürülmüştü. Haziran ayı mücadeleyi ayakta tutmak üzere gösterilen çabayla geçti. Ne var ki, “güvenlik güçleri” bütün gösterilere saldırıyor, halkın göz açmasına fırsat vermiyordu. Rejimin emriyle haberleşme kurumu interneti kesmiş, Sudan’ı bir ay boyunca internet servisinden yoksun bırakmıştı.
Ama 30 Haziran'da halk yine yüz binleriyle, milyonlarıyla sokağa çıktı! Sadece başkent Hartum’da değil, başka eyaletlerin kentlerinde de. Kızıl Deniz limanı Port Sudan’da, el Ubeyd’de, Kassala’da ve nice başka şehirde. “Güvenlik güçleri” halka yine gazla saldırdı, yeri geldi gerçek kurşun kullandı. Sudan Tabip Odası’nın açıklamasına göre, en az beş gösterici hayatını yitirdi. 3 Haziran’daki katliamdan sonra bu kez sayının düşük olması, rejimin ılımlı kanadının zorbaların elini tuttuğunu, durumdan ürktüğünü gösteriyor.
30 Haziran günü, ülkenin çok yakın zamana kadar başında olan, İslam’ı dini amaçları için kullanan, Darfur bölgesinde ve Güney Sudan ile savaşlarda “soykırım” iddialarına yol açacak kadar vahşi yöntemler uygulamış olan, Tayyip Erdoğan’ın yakın müttefiki Ömer el Beşir’in iktidara el koymasına vesile olan askeri darbenin 30. yıldönümü idi. Gösteri bu yüzden o güne konulmuştu. Ama Beşir artık hapishanede! Aralık ayında başlayan Sudan devrimi, dört ay boyunca her türlü baskıya göğüs gererek ilerledi. 6 Nisan günü halk Genelkurmay Başkanlığı önünde yüz binleriyle nöbet tutmaya başladı. Gezi tipi dev bir çadır kent kuruldu. 11 Nisan’da ordunun ve istihbaratın başındaki komutanlar, devrimi durdurmak için artık Beşir’in kurban verilmesi gerektiğini gördüler ve onu devirdiler. Kimileri bunu askeri darbe diye niteledi. Oysa rejim bir kurban vererek yoluna devam ediyordu. Bir düzenli geçiş uygulamak istemişti.
Ama devrim durmadı. Halk, tarihte az görülmüş bir direnç ve azimle, 6 Nisan’da başlattığı oturma/işgal eylemini Haziran başına kadar devam ettirdi. Beşir devrildiğinde iktidarı devralan Askeri Geçiş Konseyi (AGK), güya ülkeyi demokrasiye taşıyacaktı. Oysa halk rejimin toptan çekilmesini, ülkeyi sivil bir yönetimin seçime götürmesini talep ediyordu. AGK ile devrimin önderliğini oluşturan Özgürlük ve Değişim İttifakı (ÖDİ) arasında iki aya yakın süre boyunca devam eden pazarlıklar, 3 Haziran’da AGK şiddete başvurup 100’den fazla insanı katledince sona erdi. Tabii işgal dağıtılmış oldu.
Halkın 3 Haziran’a rağmen mücadeleyi devam ettirmesinin değerini anlamak için Türkiye’de 10 Ekim 2015’te Ankara Gar’da yaşanan bombalı saldırıyı ve o katliamdan sonra sokakların nasıl boşalmış olduğunu, 1 Kasım’a AKP’nin nasıl tek yanlı bir propaganda ile gittiğini hatırlamak yeterlidir. İşte Sudan halkı öyle bir duruma meydan okuyor! Selam olsun kahraman Sudan halkına, selam olsun Sudan devrimine!
Bundan sonra ne olur? “Güvenlik” aygıtı içinde farklı eğilimler olduğu anlaşılıyor. 3 Haziran katliamını düzenleyenler, Beşir’in şahsi muhafız birliği gibi kurulmuş, eskiden “Cancavid” olarak bilinen, Darfur’da soykırımdan sorumlu tutulan Çevik Destek Güçleri. Bunların başı olan Muhammed Hamdan Hameti (bazen de Dagalo ismi veriliyor kendisine) AGK’nın da ikinci başkanı. Hamdan Hameti’nin iktidarı bir numara Abdülfettah el Burhan’dan devralması halinde Beşir tipi bir askeri diktatörlüğün önü açılabilir. Şimdilik halkın gücünü gören AGK’nın daha ılımlı kanadı üstünlüğünü sürdürüyor olmalı ki, Konsey 30 Haziran gösterilerinin hemen ertesinde ÖDİ’ye görüşmelere yeniden başlamayı teklif etmiş bulunuyor.
Kimse Sudan halkının direnç gücünü, devrimci azmini küçümsemesin. Küçük burjuva önderlik, cesur davranmakla ve sebat göstermekle birlikte, pasif stratejisiyle devrimin potansiyelinin sönmesine yol açabilir. Toplumun daha varlıklı sınıfları (en başta Sudan gibi yoksul bir ülkede göreli olarak iyi durumda yaşayan ve Sudan Meslek Örgütleri adı altında önderliğin içinde çok güçlü olan modern küçük burjuvazi ve benzer kanatlar) Haziran ayında sinmediler ama sokağa da çıkmadılar; evlerinde, bahçelerinde toplantılar yaptılar. Oysa yoksul işçi mahallelerinde gençler, copa, gaza, kurşuna rağmen sokağa çıkmaya devam ediyordu hep. Çıktıklarında da bağırdıkları slogan ise hep “thawra, thawra, thawra” oluyordu. Yani “devrim, devrim, devrim”!