NATO-Rusya-Ukrayna Krizine İlişkin Hristo Rakovski Uluslararası Sosyalist Merkezi Bildirisi

NATO-Rusya-Ukrayna Krizine İlişkin Hristo Rakovski Uluslararası Sosyalist Merkezi Bildirisi

Rusya halklarına karşı NATO saldırganlığını ve tehdidini durduralım!

Rusya’da kapitalizmin yeniden tesisi sürecinin yenilgisi için ileri!

Türkiye ve Yunanistan, NATO'dan çıkın!

NATO ülkelerinin işçileri, NATO’yu yıkın!

Bir aydan uzun bir süredir tüm dünya olası bir Rusya-Ukrayna savaşı haberleriyle çalkalanıyor. Batı basınında konuyla ilgili hezeyanlardan geçilmiyor! Bin bir türlü senaryo basında dolaşsa da hepsinde bir mahşer günü edası var: Rusya ya komşusuna karşı topyekûn bir siber-savaş başlatmak üzere, ya Ukrayna’ya karadan asker soktu sokacak, ya da Ukrayna’yı hepten işgal edecek. Böylesi bir işgalin bir Rus işbirlikçisi kukla iktidara yol açması bile söylentiler arasında.

Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski, Ukrayna Dışişleri Bakanı, hatta Ukrayna basını bile Batı’yı pençesine alan bu hezeyana şaşırmış halde. Hepsi şu andaki durumu 2014 Maydan olayları sonrası iki ülkenin arasındaki gerginlikle kıyaslıyor ve hep bir ağızdan açık açık savaş ihtimalinin şu anda o günden daha yakın olmadığını söylüyor. O hâlde NATO ortaklarının bir Rusya-Ukrayna savaşını kızıştırıp Rusya’yı köşeye sıkıştırmaya ve cezalandırmaya yönelik politikaları devreye sokmak gibi bir amaç güdüp gütmediklerini sorgulamak gerekir.

Tüm dünya Rus değil NATO saldırganlığına şahitlik ediyor!

Tam bir “el çabukluğu marifet” durumuyla karşı karşıyayız. Batı’nın büyük oranda emperyalizme sadık basınının çizdiği tabloyu destekler nitelikte tek delil, Rusya’nın Ukrayna sınırı boyunca farklı noktalara tanklar, toplar, zırhlı araçlar ve başka askerî malzemeyle beraber yüz bin ya da daha fazla asker yığınağı yapmış olması. Belarus’un kendinden beklendiği biçimde bu çatışmada Rusya’nın yanında yer aldığı da doğru. Bu unsurların haricinde hakikat, tüm hakikat utanmazca gözlerden saklanıyor. Tam hokkabaz işi!

Sovyetler Birliği’nin 1991’de çözülüşü ve çöküşünden sonra uluslar federasyonunun esas mirasçısı Rusya’yı tehdit eder biçimde NATO ittifakının adım adım genişlemesine ilişkin tek söz edilmiyor. Çek Cumhuriyeti, Polonya, Macaristan (1999), Estonya, Letonya, Litvanya, Slovakya, Romanya, Bulgaristan, Slovenya (2004), Arnavutluk, Hırvatistan (2009) ve Karadağ’dan (2017) müteşekkil tam 13 ülke, bu büyük olaydan sonra NATO’ya katıldı. Batıdan kuşatma tamamlandıktan sonra şimdi sıra ablukayı güneye doğru genişletmeye geldi. Ukrayna, Gürcistan, Moldova ve muhtemelen Azerbaycan şimdiden bu işe adaylıklarını açık ettiler. Harekât şimdilik doğuda uygun anı kolluyor, zira Orta Asya ülkeleri şimdilik güçlü komşuları Rusya’nın yanında yer alıyor ve diğer devasa komşuları olan Çin’in çıkarlarına da uygun davranıyor.

Ukrayna, NATO’nun Rusya Federasyonu’na karşı yürüttüğü saldırgan harekâtın uç noktası. Aynı zamanda tüm eski Sovyet cumhuriyetleri, hatta Rusya’nın tüm komşuları arasında en hassas olanı. Yüzlerce yıl bu iki ülke, Belarus’la beraber, coğrafî, dilsel, kültürel ve dinî akrabalığa sahip oldu. Dahası, Ukrayna, NATO’ya daha evvel giren 13 ülkeden Rusya’nın sınır komşusu olanlar arasında tek büyük nüfuslu ülke (Rusya’nın 145 milyon nüfusuna karşı Ukrayna’nın nüfusu 45 milyon, Rusya’nın sınır komşusu diğer iki ülkenin, yani Letonya ve Estonya’nın nüfusları oldukça az).   

Ukrayna’nın NATO’ya girmesi, bu ülkeye nükleer başlıklı silahların yerleştirilmesini gündeme getiriyor. Tüm dünyanın bunun ne anlama geldiğini idrak etmesi gerekiyor: Moskova’nın ortasına bir nükleer füze dakikalar içinde düşebilir! Başka bir ifadeyle bu durum, Rusya’nın bağrına dolu bir silah doğrultulması anlamına geliyor.

NATO: emperyalizmin savaş aygıtı

NATO, o zaman yeni yükselmekte olan “Doğu Bloku”na karşı emperyalizmin bir aracı olarak 1949’da kuruldu. Fransa kurucu üyelerden biriydi. İmzacı örgütlerin ülkelerinden ikisi, Yunanistan ve Türkiye tam 70 yıl önce Şubat 1952’de katıldılar. Finlandiya, Rusya’yla özel tarihsel bağlarından ötürü tarafsız kaldı; ancak şu anda İsveç’le beraber Haziran’daki NATO zirvesine kadar üyelik başvurusu yapma telâşı içinde.

Tüm Soğuk Savaş süresince NATO, Sovyetler Birliği’nde ve onun Varşova Paktı müttefiklerinde işçi devletlerinin varlığına hangi yöntemle olursa olsun son vermek için uygun anı kollayan bir ortak askerî aygıt olarak çalıştı. Önce Doğu Avrupa’da sonra Sovyetler Birliği’nde işçi devletleri çökünce Varşova Paktı da çözüldü, ama NATO ayakta kaldı. Basitçe, tüm dünya üzerinde emperyalist tahakkümün devamlılığını sağlamak şeklinde özetlenebilecek bir dizi yeni görev üstlenerek kendini yeniden yapılandırdı.     

NATO’nun kendini “özgür dünyanın” düşmanı bellediği ülkelere tehditler savurmakla sınırlamadığı, gerektiğinde topyekûn yıkıma başvurduğu, örgütün ilk kez bir bütün olarak katıldığı Afganistan Savaşı’ndan (2001-2021) belliydi. Bu savaşta asker-sivil ayırt etmeksizin yüzbinlerce Afgan New York’taki İkiz Kulelere ve Pentagon’a düzenlenen 11 Eylül saldırılarında ölen üç bin kişinin can bedeli olarak katledildi. Bu katliam, emperyalizmin Irak’a açtığı 1991 Körfez Savaşı’ndan beri giriştiği her savaşta olduğu gibi bir yığın insanın düğünlerde, cenazelerde, okullarda, pazar yerlerinde “tertemiz” biçimde “akıllı bombalar” yoluyla öldürülmesini de içeriyor.

Şu anda Avrupa ve Asya’da, gelecekte ihtimâldir ki başka kıtalarda da insanlığın geleceğini tehdit eden, işte bu emperyalist savaş aygıtıdır. Tüm dünyada işçi sınıfı örgütlerinin, sendika ve partilerinin ezilenlerin toplumsal hareketleriyle ve anti-emperyalist savaşçılarla el ele mücadele etmesi gereken tehdit budur. Devrimci Marksistlerin, yani devrim anında uluslararası işçi sınıfının öncüsüne önderlik etmeyi hedefleyen partilerin hedef almaları gereken baş düşman budur.

Emperyalizmin ikiyüzlülüğü

Emperyalist devletlerin ve basınlarının Ukrayna’yı (ve gelecekte Gürcistan ve diğer ülkeleri) NATO’ya katmak için başvurduğu, her ülkenin diğer ülke ve örgütlerle ilişkilerini belirlemekte özgür olduğu yönündeki savı hayasızca bir ikiyüzlülükten ibarettir. İki yüzyıl önce ilan edilen ve Batı Yarımküre’yi ABD’nin arka bahçesine çeviren Monroe Doktrini, son birkaç yılda dahi bir sürü ABD devlet erkânının da belirttiği üzere sapasağlam ayaktadır. ABD, Küba’ya en şiddetli ablukayı uygulamayı sürdürüyor. Amerika elbette bu uygulamayı güya demokrasi adına savunuyor, ancak dünyayı ablukanın gerçek sebebinin bu olduğuna inandırmaktan neredeyse tamamen aciz. Geçen yıl, ABD’nin en yakın emperyalist müttefikleri ve hatta bunların arasında Birleşik Krallık da dahil olmak üzere tam 184 ülke Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda ABD’nin Küba’ya uyguladığı ablukayı kaldırması yönünde oy kullandı. Taslak hâlindeki önergeyi yalnızca iki ülke reddetti: ABD’nin kendisi ve İsrail. İlginçtir ki Ukrayna’nın “demokratik” hükümeti, çekimser oy kullanan topu topu üç ülkeden biriydi!

“Demokratik” tabiatı sürekli övülen Biden yönetimi, Küba’dan ablukayı kaldırmak şöyle dursun, ablukayı daha da ağırlaştırdı. Bu arada Venezüela’da Nicolás Maduro’nun yerine kendini Cumhurbaşkanı ilan eden Juan Guaidó’yu tanımakta ısrar ederek bu haydut politikacının Venezüela halkına ait parayı yağmalamasına yardım etmeye devam ediyor. Yani Monroe Doktrini sapasağlam ayakta!

1962’de yaşanan Küba füze krizi, ana hatlar bakımından şu andaki Ukrayna kriziyle tıpatıp aynı idi. O dönem John Kennedy başkanlığında ABD, ülkenin anakarasından 150 kilometre uzakta bir adaya nükleer başlıklı silahların yerleştirilmesini hepten reddediyor, Küba’ya askerî abluka, adaya desteğe gelen askerî gemileri geri gönderme ve nihayet savaş ve işgal tehditleri savuruyordu. Şimdi roller değişti ve ABD, Rusya’nın çok daha sabırlı tepkiler yoluyla Ukrayna’ya ilişkin dile getirdiği tıpatıp aynı talebi yerine getirmeyi reddediyor.

Rusya’da kapitalizmin yeniden tesisi sürecini yenmek gerek

Restorasyonist rejimleri, oligarkları yahut Bonapart’ları zerrece desteklememekle beraber, uluslararası işçi sınıfı ve onun öncüsü, emperyalist saldırganlık karşısında tarafsız kalmamalı, aksine emperyalizmin yenilgisi için mücadele etmelidir. Bu ülkelerde emperyalizmi yenilgiye uğratmak için politik olarak harekete geçen kitlelerle fiilî dayanışma içine girmelidir. Anti-emperyalist mücadele, zafere ulaşabilmek için yönetici seçkinlerin hizmetindeki kör milliyetçiliğe hapsolmamak zorunda. Aksine, emperyalizm ve sömürgeleşmeye kapı açan kapitalist yeniden tesis sürecinin yenilgisi, oligarkların mülksüzleştirilmesi, işçi denetimi altında ekonominin sosyalist yeniden inşası, tüm iktidarın bürokratsız hakiki Sovyetler elinde toplanması, tam işçi demokrasisi ve tüm dünyada devrimci hareketleri ve kurtuluş hareketlerini destekleyen aktif bir politikayla sonuçlanana kadar sürekli bir karakter taşımak zorundadır.

NATO’dan çık! NATO’yu yık!

Biz Türkiye, Yunanistan ve Fransa’dan, yani üç NATO ülkesinden parti ve örgütler olarak NATO’nun iddialarını çürüttüğümüzde ve hem bu kriz için hem de 21. yüzyılın üçüncü on yılında yepyeni bir karaktere bürünmüş olan Çin’e karşı tehdit de dahil tüm dünyada savaş tehdidi için emperyalizmi sorumlu tuttuğumuzda bunu soyut bir düzeyde yapmıyoruz. İçinde bulunduğumuz ülkeler NATO denen emperyalizmin gerici askerî aygıtının köşe taşlarıdır. Dolayısıyla eğer savaş çıkarsa, bizim ülkelerimizin burjuva iktidarları da emperyalizmin dünya hakimiyeti için vereceği bu savaşta sorumludur.  

Biz, işçilerin ve köylülerin emperyalizmin siperlerinde ölmesini reddeden ve savaşları sonsuza dek durdurmak için sosyalist devrim çağrısında bulunan Lenin’in izinde yürüyoruz. Biz, Rosa Luxemburg’un Alman devrimci yoldaşı, “esas düşman içimizdedir” diye haykıran Karl Liebknecht’in izinde yürüyoruz. Biz NATO için savaşmayacağız. İçinde bulunduğumuz ülkelerin NATO’dan çıkması için, Finlandiya’da ise ülkemizin bu emperyalist savaş aygıtına dahil olmaması için elimizden gelen her şeyi yapmaya kararlıyız. Eğer bu uğraş başarıya ulaşırsa, bu durum Yunanistan ve Türkiye’nin öneminden dolayı NATO’nun Doğu kanadının en çok ihtiyaç duyulduğu anda çökmesini sağlayacaktır. Ancak biz, ülkelerimizi çatışmanın dışına çekmekle yetinmeyeceğiz. Biz proleter enternasyonalistleriyiz; yalnızca ülkelerimizi NATO’dan çıkarmak için elimizden geleni yapmakla yetinmeyeceğiz. Aynı zamanda bu devasa askerî aygıtı yok etmek için diğer NATO üyesi ülkelerin işçi partileri ve örgütleriyle el ele vereceğiz.

Emperyalizm, Ukrayna’dan elini çek!

Ukrayna NATO’ya katılamaz! NATO’nun doğuya, batıya, kuzeybatıya ve güneye genişlemesine son!

NATO emekçi insanlığın baş düşmanıdır! Kahrolsun emperyalizmin askerî aygıtı!

Fransa, Yunanistan ve Türkiye NATO’dan çıkın!

Emperyalist savaş gemileri, Karadeniz’den defolun! Ortak denizimiz Ege’den emperyalist savaş gemilerine geçmesine hayır!

NATO’nun savaş hazırlığına ne tek kuruş ne tek asker veririz! Ukrayna’ya tüm silah satışlarına ve özellikle Türkiye’den insansız hava aracı satışlarına ambargo!

NATO üyesi ülkelerin işçileri, NATO’yu yıkın!

Savaş durumunda emperyalizmin yenilgisi için çalışalım!

İşçilerin esas düşmanı ülkenin içindedir!

 

Hristo Rakovski Uluslararası Sosyalist Merkezi

RedMed İnternet Ağı

 

DİP (Devrimci İşçi Partisi, Türkiye)

EEK (İşçilerin Devrimci Partisi, Yunanistan)

MTL (Marksist İşçi Birliği, Finlandiya)

ROR (Proleter Devrimci Yeniden Doğuş, Fransa)