Kara devrimin tarihi önderi: Malcolm X

 

 

Bundan tam 50 yıl önce, 21 Şubat 1965’te New York’ta bir toplantı salonunda kurşun yağmuruna tutularak katledilen Malcolm X, bugün ABD’nin siyahi gençliğinin ya da onların kendileri hakkında kullandığı terimle söylersek Afrikalı Amerikalıların kahramanlarından biri olmuştur. Malcolm X’i, siyahların öteki büyük önderlerinden ayıran, hayatının son aşamasında hızla enternasyonalist bir yaklaşım benimsemesi, buna uygun bir örgütlenmenin ilk adımlarını atması ve hem uluslararası planda hem de Amerika içinde Marksistlerle işbirliği yapmaya başlamasıdır. Malcolm X hayatı ve ölümüyle Black Panther Party (Kara Panter Partisi) olarak bilinen devrimci partinin kuruluşuna esin kaynağı olmuştur. Gelecekte ABD’de devrimci bir siyahi hareket doğduğunda, hiç kuşku yok, tarihi kaynakları arasında Malcolm X’i mutlaka anacaktır.

1925’te doğan, daha altı yaşındayken aile evi Ku Klux Klan (KKK) tipi beyazların üstünlüğünü savunan bir örgüt tarafından kundaklanan, sonra da babası aynı grup tarafından katledilen Malcolm Little, 1950’de ezilmişliğinin bilinciyle Malcolm X adını alacaktır. X, “mavi gözlü” beyaz köle sahibinin atalarına vermiş olduğu Little soyadının reddi anlamına geliyordu. Bilinmeyen Afrikalı soyadının sembolü idi!

Malcolm X, 1940’lı yıllarda çoğu siyahi genç gibi adi bir suçtan hapishanede yatarken Elijah Muhammad önderliğindeki Nation of Islam (İslam Ulusu) adlı örgütle tanışacaktı. İslam, Amerikalı siyahiye kendini Hıristiyan beyaz adamdan ayırmak için cazip geliyordu. Hapisten çıktıktan sonra 12 yıl boyunca Malcolm X bu hareketin baş örgütleyicisi olacak, onu kitlesel bir örgüt haline getirecekti. Müthiş bir konuşmacıydı, gençliği sürükleyip götürüyordu.

Ama kitlelerdeki hareketlenme Malcolm X’in kişisel yeteneklerinin çok ötesinde faktörlere bağlıydı. Dönem 1955 Montgomery otobüs boykotundan beri “medeni haklar hareketi” olarak bilinen büyük siyahi başkaldırı dönemiydi. Kölelerin torunları özgürlük ve onurlarını kazanmak için yılmaz bir mücadeleye girişmişti. Güney’de, yani eski köleci eyaletlerde hâlâ yasa olan resmi ırk ayrımı (“segregation”) kurallarına karşı rahip Martin Luther King, Hindistan’ın tarihi önderi Mahatma Gandhi’den esinlenen pasif direniş yöntemleri temelinde hareketin önderi haline gelmişti. Kuzey’de ise sorun farklıydı: Burada resmi ırk ayrımcılığı yoktu, ama büyük kentlerin salt siyahilerin yaşadığı “getto”larında işsizlik, kötü eğitim, harap konutlar ve polis baskısından oluşan korkunç bir sefalet hüküm sürüyordu. İşte Malcolm X kırsal Amerika’nın değil, kapitalizmin en gelişkin olduğu, siyahilerin proleterleşmiş olduğu metropollerin siyahi gençlerine hitap ediyordu.

“Ne yöntem gerekiyorsa onunla”!

Malcolm, İslam Ulusu’nun geniş kitle hareketinden uzak durmasına tepki duyarak Mart 1964’te hareketten kopuyordu. Bu kopuş, derin bir muhasebenin başlamasına yol açacaktı. Afrika’da yaptığı seyahatlerde ABD siyahisinin sorununun aslında uluslararası düzeyde bir özgürlük mücadelesinin parçası olduğunun bilincine varacaktı. Kurma hazırlıklarına giriştiği yeni örgütün adı Organization of Afro-American Unity, yani Afrika-Amerika Birliği Örgütü idi. Malcolm, Küba ve Vietnam’a yönelik ABD askeri müdahalelerine karşı çıkıyor, Afrika’da yaptığı temaslarda bütün bu tahakküm ve zulüm sisteminin kapitalizmin ürünü olduğunu kavramaya başlıyordu.

Bunun sonucu olarak ABD’nin o dönemdeki Trotskist partisi olan SWP (Sosyalist İşçi Partisi) ile ciddi bir diyalog içine girdi. Partinin başta New York olmak üzere çeşitli şehirlerdeki forumlarına konuşmacı olarak katılmaya başladı. Aynı zamanda uluslararası alanda Marksist hareketle temas içindeydi. Ölümünden birkaç hafta önce, kendi hareketinin düzenlediği bir toplantıda, Che Guevara’yı toplantıya davet etmiş olduğunu, ama Che’nin güvenlik nedenleriyle gelemediğini söylemiş, sonra ondan bir mesaj okumuştu. Malcolm hızla enternasyonalist sosyalizme doğru evriliyordu. Martin Luther King’in pasif direniş stratejisine karşıt olarak, Malcolm X sonuna kadar siyahilerin öz savunmasının haklılığını ve gerektiği her yerde şiddete başvurmasını savunmuştur. “By any means necessary” deyimi, Amerika’da bir efsanedir. Yani özgürlük, “ne yöntem gerekiyorsa onunla” fethedilecektir!

Malcolm X’in katli, ABD devleti ve burjuva çevrelerince İslam Ulusu’nun sırtına yıkılmıştır. Oysa hakikat tam olarak ortaya çıkmış değildir. Malcolm’u FBI’ın öldürmüş olması, en azından katillerin önünü açmış, hatta ajan provokatörler kullanmış olması muhtemeldir. ABD devleti böylece dünya çapında halkları ayağa kaldıran ve 1968 adıyla simgeleşen uluslararası devrimci dalganın kendi ülkesine sızmasına engel olmak istemiş olabilir. Ama korku ecele fayda etmez: Malcolm’un öldürülmesinden sadece bir yıl sonra onun verdiği ilham ile Black Panther Party (Kara Panterler) kuruluyordu. (Bu partiden günümüze kalan en ünlü kare, 1968 Meksika Olimpiyatları'nda ABD adına 100 metre koşuda yarışan ve birinci ve üçüncü sıraları alan iki atletin ödül töreni sırasında ABD ulusal marşı çalınırken Kara Panter selamı olarak yumruklarını havaya kaldırmalarıdır.) 1964’te Harlem’de ilk örneği görülen getto ayaklanmaları dört yaz üst üste New York’tan Los Angeles’e ABD’nin büyük kentlerini sarsacaktır. Kimse siyahilerin medeni haklarını sadece pasif direnişle aldıklarını sanmasın! ABD’nin beyaz kapitalist hâkim sınıfı bu isyanları durdurmak, işlerin daha da kötüye gitmesini engellemek için vermiştir o hakları!

Ama ırkçılık daha sinsi, daha derin, daha sosyo-ekonomik ve pratik biçimleriyle devam ediyor. Evet, siyahi bir zengin katman oluştu, siyahiler birçok büyük kentin belediye başkanı ve sonunda Obama’nın şahsında ülkenin başkanı konumuna bile yükseldiler. Ama çoğunluk hâlâ yoksul, işsiz, eğitimsiz, geleceği olmayan hayatlara mahkûm. ABD, en son Ferguson’dan New York’a kadar polis cinayetlerinde görüldüğü gibi hâlâ “Amerikkka”! Gelecekte siyahi proletarya ayağa kalktığında Malcolm X’in mirası ona mutlaka yeniden yol gösterecektir!

Bu yazının kısaltılmış bir versiyonu Gerçek gazetesinin Şubat 2015 tarihli 64. sayısında yayınlanmıştır.