Castro öldü, Küba yaşamalı!

Fidel Castro’nun ölümü, emperyalizm karşıtlarında ve sosyalistlerde haklı ve içten bir üzüntüyle karşılandı. 20. yüzyılın bu önemli şahsiyetine samimi bir sevgi ve saygı seli oluştu. Ama fırsatçılar da öyle dikkati çekiyor ki. Çok var ama biz sadece iki tanesine değinelim. Birincisi, Kılıçdaroğlu. “Seni unutmayacağız” demiş beyefendi. Hatırlasan ne olur? Silahı eline alıp dağa mı çıkacaksın? Proletaryayı örgütleyip sosyalizmi kurmaya mı girişeceksin? Haydi bunlar aşırı gelebilir. En basitini soralım: ABD’ye ve NATO’ya kafa mı tutacaksın. E, hiçbirini yapmayacak olduktan sonra Fidel’i hatırlasan ne olur, hatırlamasan ne olur?

Baş fırsatçı tabii ki Doğu Perinçek. Bütün 1970’li yıllarını, faşist milislerin işçi sınıfı ve sosyalizme fiili saldırısına cevap vermek zorunda kalan devrimcilere küfür ve onları ihbarla geçiren bu karşı devrimci, şimdi kalkmış Fidel’i övüyor. Beyefendi, siz Fidel gibilere olsa olsa “başıbozuk” derdiniz olağan koşullarda. Şimdi ölüsünden ne istiyorsunuz?

Fidel’e dünya çapında duyulan sempatiyi, kendi zavallı davasına kanalize etmek için kullananlar ile onun hayatını vakfettiği davaya gerçekten saygı duyanlar arasındaki fark, cenazesi kaldırılana kadar kolay kolay anlaşılamaz. Dürüstlük kriteri daha sonra çıkacak ortaya: Küba’nın geleceği konusunda takınılacak tavır, Castro konusunda söylenenlerin, yazılıp çizilenlerin içtenlik testi olacak.

Fidel’in hayatının eseri nedir? Küba’da ABD devine kafa tutan parmak çocuk Küba devleti. Bu devletin özelliği nedir? Bir işçi devleti olması. Bu ikisi arasında tam bir ilişki var. Küba’nın kanıtladığı bir sürü şey var, ama en önemlisi şu: Tutarlı ve kalıcı bir anti-emperyalizm ancak sosyalizm temelinde yapılabilir. Şayet emperyalizme başarılı biçimde kafa tutacaksanız, bunu burjuvazinin hâkim olduğu bir sosyo-ekonomik yapı ve onun koruyucusu olan bir burjuva devleti ile yapamazsınız. Kılıçdaroğlu’nun Avrupa demokrasisini örnek alan “Atatürkçü” burjuva devleti de, Perinçek’in “milli hükümet”e yaslanan “Kemalist” burjuva devleti de bunu başaramaz.

Yani her kim Fidel’e ABD’ye kafa tuttuğu için saygı duyuyorsa, Küba’da Fidel’in ve Che’nin önderliğinde yaratılan işçi devletine de sahip çıkmalıdır. Oysa bugün bu işçi devleti çok yavaş, çok tedrici biçimde de olsa çözülmeye başlamış bulunuyor. Rejimin şimdiki güçlü adamı Raúl Castro’nun 2010 yılından beri uygulamakta olduğu reformlar, Papa ve Obama’nın ziyaretleriyle simgelenen kapitalist dünya ile bütünleşme politikaları ile pekiştiğinde kapitalizmin restorasyonuna giden yolu döşüyor. Fidel’in varlığı Küba bürokrasisi içinde kapitalizme hızla geçme taraftarlarını muhtemelen ciddi biçimde frenliyordu. Şimdi onun ölümüyle birlikte restorasyonun önü açılacak, süreç hızlanacaktır.

Öyleyse, bütün hatalarına rağmen Fidel’de olumlu ne var idiyse onun savunulması, Küba’da bu kapitalizme geri dönüş sürecine karşı enternasyonalist bir bilinçle mücadele etmekten geçer. Bütün dünyanın sosyalistleri Küba’da sosyalizmin yanında duran bütün güçleri, en başta işçi ve emekçi halkın çıkarını savunan kuruluş ve hareketleri desteklemelidir. Küba hükümetine illa muhalefet ederek değil, ama ona biat etmeden, her yaptığını alkışlamadan, yanlış adımlar attığında bunları en dürüst dille eleştirmekten kaçınmadan, diplomatik destek tiyatrosu oynamadan, ona yaranma yarışmasına girmeden.

Devrimci İşçi Partisi, bu görevin dünya çapında işçi ve emekçilerin mücadelesinde kilit meselelerden biri olduğu kanısıyla bu mücadeleye mutlaka girecektir. Küba’da sosyalizm yaşatılmalıdır. İnsanlar ölümlüdür, ama sosyalizm geleceğin adıdır. Fidel öldü, yaşasın onun eseri sosyalist Küba!


Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Aralık 2016 tarihli 86. sayısında yayınlanmıştır.